Bu dönemde ortaya çıkan seyahat ve eğitim fırsatlarına rağmen, Mançu Qing hanedanı, Çin’deki Müslümanlara karşı eşi benzeri olmayan bir şiddet dönemini de temsil ediyordu. Kuzeybatı Çin’de, denizaşırı ülkelerde yıllarca eğitim gördükten sonra dönen Çinli Müslümanlar, yeni ve alışılmışın dışında görülen İslami uygulamaları öğretmeye çalıştıklarında, Müslüman topluluklar içerisinde bir dizi çatışma ortaya çıktı. Bazı durumlarda hükümet, bir grubu diğerine karşı destekleyip, çatışmanın şiddetlenmesine ve kitlesel şiddet ve isyanın patlak vermesine sebep oldu ve sonunda yüz binlerce Müslüman’ın katledilmesine yol açarak müdahalede bulundu. Güneybatı Çin’de de Müslümanların dahil olduğu bir isyan patlak verdi, fakat bunun sonuçları Müslüman nüfus için eşit derecede yıkıcı olsa da başlangıçta değişime neden olan olay oldukça farklıydı. Bu ayaklanma, on altı yıl süren Dali Sultanlığı olarak bilinen bağımsız bir İslam Devleti’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Bunun başlangıcını dikkatli bir şekilde gözden geçirmek, Çin’deki Müslümanlarla ilgili en yaygın, incitici ve zarar verici klişeleri incelememize olanak tanır: Müslümanlar doğaları gereği acımasızdırlar.
Çin’deki bu Müslümanlarla ilgili basmakalıp düşünce, ilk başta, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere tüm Müslüman toplulukların katledilmesini haklı göstermeye çalışan Çinli yetkililer tarafından geliştirildi. 1870’li yıllarda devlet desteğiyle 750 bin kadar Müslüman erkek, kadın ve çocuğun katledilmesiyle doruğa ulaşan Çin’deki İslam tarihindeki tarihi bir olayın yakından incelenmesi, bu tür önyargıların zaman içinde nasıl geliştiğini açıklamaya yardımcı olacaktır.
On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Çin, milyonlarca Han Çinlisinin sınır bölgelerine taşınmasıyla sonuçlanan büyük bir nüfus patlaması yaşadı. Daha fazla göçmen güneybatı sınırı boyunca Yunnan eyaletine taşındıkça, yerli halklar ve Huiler (on üçüncü yüzyılda oraya yerleşen ve nüfusunun 1 milyon olduğu tahmin edilen) ile artan çatışmalar oldu. Han yerleşimcileri, sömürge tarihinin büyük bölümünde Avrupalı yerleşimcilerden farklı olarak, yerel halkları tam bir insan ya da yasalar önünde eşit haklara sahip vatandaşlar olarak görmediler. Yoksul bırakılan ve dağlık bölgelere ya da daha güneye taşınmaya zorlanan yerli halklardan toprak ve ormanlar alındı. Bir defasında, birkaç farklı etnik grup, ticaret amacı ile mahsul yetiştirmek için bütün bir ormanı yok eden yerleşimcilere karşı şiddetli bir protestoda ayaklandı. Fakat hem silahlarla hem de devletin doğrudan desteğiyle donanmış olan yerleşimciler, yerel kabilelere kolayca boyun eğdirdiler.
Kaynak: İslam in China, Jacqueline Armijo; Asian Islam in the 21st Century kitabındaki bir makaleden hazırlanmıştır.