“Şarku’l-Evsat Türkçe” yazarı Dr. Muhammed bin Sakr es-Sülemi, Cinsel sapkınlıkların küreselleşmesi konusunu irdeleyen bir yazı kaleme aldı. Okuyucularımız için faydalı bulduğumuz bu yazıyı sunuyoruz:
Cinsel sapkınlıkların küreselleşmesi
Çağlar boyunca hiçbir toplum, tüm biçimleriyle ahlaki sapkınlıklardan yoksun kalmamıştır. Ancak bunlar, insan içgüdüsü, ilahi öğretiler, miras alınan ve kabul edilen ahlaki kurallarla tutarsızlık göstermeleri ve ayrıca herhangi bir toplum için tehdit oluşturmaları nedeniyle her zaman kınanmıştır. Bu sapkınlıkların, herhangi bir milletin veya medeniyetin gerileme ve sönme sürecine girdiğinin bir işareti olduğu, pek çok tarihi tecrübeden sonra insan vicdanına yerleşmiştir. Hiç şüphe yok ki bu olgunun bazı Batılı hükümetler için ulusal bir program haline gelecek şekilde genişletilmesi şaşkınlık ve kınama sebebidir. Acaba arka planda bazı gizli eller bu trendi ileriye mi taşıyor? Yoksa bu, meselenin siyasallaşması, partizan rekabetin etkisine tabi tutulması, partilerin ve elitlerin toplumlarının istikrarı ve geleceği pahasına da olsa iktidara ulaşma tutkusu çerçevesinde mi geldi? Ya da kontrolsüz bir özgürlük atmosferinde ve onların fikirlerini benimseyen baskı grupları çerçevesinde ‘LGBT’ topluluklarının güçlenmesine ve genişlemesine bir tepki olarak mı?! Bu aynı zamanda şu soruyu da gündeme getiriyor: Bu olgu hangi bağlamda ortaya çıktı ve ne kadar tehlikeli?
Başlangıçta bu konuya iki açıdan bakılabilir: Birincisi ‘kültürel ve felsefi’, diğeri ise ‘siyasi’.
Kültürel ve felsefi düzeyde eşcinsellik, takipçilerinin ‘hazzı’ insan eyleminin amacı ve iyiliğin kriteri haline getirdiği hazcılık ve çıkar doktrininin bir tezahürüdür. Bu, Batı materyalizminin yakın zamanda yeniden canlandırdığı eski bir felsefi doktrindir. Ancak eşcinselliği destekleyen bu doktrinler, tek tanrılı dinler, toplumsal değerler ve miras alınan gelenekler sayesinde reddedilmiştir. Dolayısıyla bu olgunun en kötü haliyle, dini siyasetin dışında bırakmakla kalmayıp onu bütünüyle gerçeklikten dışlayan, özgürlüğü mutlak hale getiren kapsamlı ve tamamen materyalist laiklik ve ateizm kisvesi altında kendini gösterdiği söylenebilir. Zira bu olgu, Batı tarafından benimsenip teşvik edilen pornografi kültürü ve kadının metalaştırılmasından sonraki en kötü değişimi temsil ediyordu.
Siyasi düzeyde, bu olgunun toplumsal doğasını aştığı, genişlediği ve kendisini birçok hükümet için siyasi gündem haline getirerek bazı Batı ülkelerinde eşcinsel evliliği yasallaştırma noktasına kadar ilerlettiği açıktır. Daha sonra uluslararası bir ivme kazanarak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun ve bazı uzman kuruluşlarının gündeminde ve BM’nin desteklediği haklar kapsamında yer aldı. Böylece egemenliklerini, değerlerini, kültürlerini, iradelerini açıkça çiğneyerek toplumlara dayatmaya çalışmaları nedeniyle yerel ve uluslararası birçok ülkenin gündemine girdi. Söz konusu olgu, toplumların kendi yasalarını çıkarma ve kendi kaderlerini belirleme özgürlüğüne inanan Batı liberalizmini ihlal ederek sınırları aştı. Batı yalnızca LGBT topluluğunu korumak ve desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda hükümetler artık cinsiyet değiştirmeyi teşvik edecek politikalar benimsiyor. Daha önce LGBT topluluğunda olduğu gibi şimdi de Batı medeniyetinin bir aksiyomu haline gelebileceği için ‘pedofilinin’ bir hak olarak tanınması yönünde çağrılar var.
Kimi zaman baskıyla, kimi zaman yasalarla dayatılan, felsefi ve politik boyutlarıyla çağdaş eşcinsellik olgusu, Batı medeniyetindeki değer kaybının özelliklerinden biri ve bu toplumların derinliklerini kemiren iç parçalanmanın kanıtıdır. Bu, söz konusu toplumlara dünya üzerinde siyasi, ekonomik ve kültürel hegemonya sağlayan güç havasına ve diğer ülkelerin bu şekilde Batı örneğini takip etmelerine rağmen böyledir.
Bu olgu, Batı’nın dini değerlerinden giderek uzaklaştığını ve feci bir medeniyet çatışması yarattığını gösteriyor. Eşcinsellik yalnızca İslam’ın değil, yüzyıllardır dışlanmış ve ibadethanelere hapsedilmiş olmasına rağmen bugün Batı’nın bypass ettiği Hıristiyanlık da dahil olmak üzere tüm tek tanrılı dinlerin öğretilerine aykırıdır. Bu mesele, tüm toplumlarda ve Hıristiyan dünyası düzeyinde hâlâ bir gurur meselesidir.
Asıl tehlike, Batı’nın kendi toplumlarını ve dünyayı zorlu sınavlardan geçirmesidir. Siyasi bölünme ve sınıf rekabeti toplumsal cinsiyet ve cinsel ayrımlara dönüşebilir ve bu da Batı toplumlarını içeriden patlatabilir. Özellikle cinsiyet değiştirme ve toplumsal cinsiyet geçişini destekleyen hükümet politikaları çerçevesinde büyük bir kesim çocuklarının geleceğinden endişe ediyor. Aynı zamanda bu tür eğilimlere sahip olanlar daha geniş kazanımlar arıyor ve birçoğu da karar verici konumda bulunuyor.
Tehlike aynı zamanda eşcinselliğin küreselleşme sürecinin dünyadaki daha geniş Batı gündemiyle bağlantılı olacağı ve Batı’nın müttefiki Japonya’da olduğu gibi bu olguya karşı iç mevzuatın durdurulması için daha fazla baskı ve yaptırımların uygulanacağı gerçeğinde yatmaktadır. Belki de devletler bu sapmaları koruyan politikalar dayatabilir veya yardım programlarını eşcinsel gündeme bağlayabilir. Bunun bazı zayıf ve kırılgan toplumlara etkisi olabilir. Bu da dalganın ivmesini artırır ve bazı durumlarda zorluklar yaratabilir. Tehlike, bu olguyu destekleyen bazı kuruluşlardan kaynaklanmaktadır. Zira kuruluşların ve devletlerin kendilerine garanti ettiği destek cezbedici olduğundan, bu durum onları maddi ayrıcalıklar karşılığında bu kötü niyetli gündemi benimsemeye itebilir.
Aynı şekilde sosyal medya ve çeşitli medya kuruluşları üzerindeki tanıtım baskıları nedeniyle toplumlarımız daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Bu olgu, özellikle bazı ülkelerin yaşadığı zor koşullar göz önüne alındığında, yeni nesiller arasında da yankı bulabilir. Diğer yandan sosyolojide çözülmeye yönelik herhangi bir aşırılıkçı dalganın, ahlaki ve dini radikalizme yönelik köktendinci dalgalarla karşı karşıya kaldığı tespit edilmiştir. Aslında dünyanın kendisine dayatılan, toplumların gerçek sorunlarıyla yüzleşmekten uzaklaştıran, çatışma ve şiddete ortam sağlayan bu ahlaksız yüzleşmeye ihtiyacı yoktur.
Sonuç olarak eşcinselliğin teşvik edilmesi ve gündem haline getirilmesinin genel olarak insanlık özelde ise Batı medeniyeti için bir utanç olduğu ve dünyanın bu sapkın davranışı Batı’dan ihraç ederek öncelik haline getirdiği söylenebilir. Özellikle doğu ve İslam toplumlarımız başta olmak üzere pek çok ülkenin hâlâ manevi ve dini kimliğini koruduğu ve bu olgunun reddinin arkasında birleştiği göz önüne alındığında bu, çatışmacı ve faydasız bir politikadır. Burada şunu da belirtmek gerekir ki İslam dünyasındaki belli başlı dini kurumlar, mezhepleri ne olursa olsun, eşcinsellik olgusunu ve bunu Müslüman toplumlara empoze etme girişimlerini reddederken, Arap ve İslam dünyasındaki siyasi rejimler de buna karşı. Bunu kendi istikrarlarına ve ulusal güvenliklerine yönelik bir tehdit olarak görüyorlar. Bu bakımdan İslam dünyası ülkeleri arasında Batı baskısını reddedecek koordinasyonu artırmak, karşı baskı yaratarak Batı’nın bu tür politikalarda ısrar etmesinin kendi çıkarlarını ve tarihi ittifaklarını tehlikeye attığını hissetmesini sağlamak mümkündür. Ayrıca iç cepheleri güçlendirmek ve genç nesillere hitap etmek için dini kurumları desteklemek ve onlara doğru şeriatı ve ılımlı, aydınlanmış dini söylemi öğretmek için gelecek nesilleri çözülme enfeksiyonundan korumak gereklidir.