Erkeklerin cinsel mükellefiyetleri ve bu mükellefiyetleri ile orantılı sorumlulukları olduğu gibi, kadınların da mükellefiyetleri ve sorumlulukları vardır.
Bu sebeple işlenen cinsel nitelikli haramların sorumluluğu yalnız erkeklere yüklenemeyeceği gibi, kadınlara da yüklenemez. Gerçek budur. Gerçek budur, ama Kur’an ve Sünnet kültürünün hâkim olmadığı toplumlarda hukûkî bakımdan değilse bile, sosyal yargılar bakımından erkekler korunmakta, suçlar kadınlara yıkılmaktadır. Bunun tabîi sonucu olarak da kadın cinselliği alabildiğine sömürülmektedir. Cinsellik bakımından yaratılış düzenini yozlaştırmış olan ve bu sebeple de zor kullanmaksızın yapılan ‐eşcinsel evlilikler dâhil‐ bütün cinsel eylemleri yasal nitelikli gören, üstelik kurumlaştıran Batı toplumlarını bir tarafa bırakırsak, hemen hemen bütün toplumlarda durum değindiğimiz üzere kadınlar aleyhinedir.
Bu durum özellikle insanları Müslüman, yönetimleri laik olan toplumlarda daha bir belirgindir. Meselâ bizim toplumumuzda şecâatini arz eder/yiğitliğini dile getirirken hırsızlığını dile getiren kişi gibi, erkekliğini dile getiren erkek de, flörtleri ve zinâlarından söz eder. Gel gör ki flört eden ve zinâ yapan erkek aşağılanıp kınanmaz da, bir kadın flört edip zinâya bulaşmaya görsün, suçlamaların ardı arkası kesilmez. Ama kadın cinselliğinin sömürülmesi de bitmez.
Zulmü bayraklaştıran bu sosyal yargı mantığı, hukûkî ayırımdan bile daha etkili ve daha olumsuz olabilmektedir. Çünkü bu tür değerlendirme kadının geleceğini de etkilemektedir. Aslında genel olumsuzluğu içerisinde cinsel kıskançlık bakımından kısmî bir hayâtiyet belirtisi olarak değerlendirilebilecek olan bu durumun, toplumumuzda zevâle yüz tuttuğu da bir gerçektir. Zira sınır tanımayan pornografik neşriyat, seks filmlerini andıran televizyon dizileri, zinâcı kadını hafife alan anlayışı da giderek zayıflamaktadır. Zayıflatmamış olsa bile bu durum, İslâm’a göre bir çelişkidir ve mantıksızlıktır. Zira isterik olduğu için aşıkdaşlığa ve zinâya koşan kadın yok gibidir. Eğer bir toplumda başta zinâ olmak üzere cinsel haramlar işleyen kadınlar ortaya çıkıyor ve sayıları giderek artıyorsa, bunun ana sebebi baba ve koca olarak üzerlerine düşen görevleri yapmayan erkeklerdir. Daha genel bir şekilde ifade edersek; İslâm’a bağımlı olmayan erkeklerin oluşturduğu düzenlerdir. Yani:
a‐ İslâmî öz ve biçiminden uzak eğitim düzenidir.
b‐ Kadının ucuz iş gücünden yararlanmayı ve onun cinselliğinden faydalanmayı amaçlayan çalışma düzenidir.
c‐ Kadını eşliğe ve analığa karşı olumsuz tavır aldırtan feminizme açık kültür düzenidir.
d‐ Fakirliği yaygınlaştırarak, fuhşa ortam hazırlayan sosyal adâletten yoksun toplum düzenidir.
İslâm’a bağımlı olmayan erkeklerin oluşturduğu değindiğimiz düzenler sebebiyle kadınların işlediği cinsel suçlardan ötürü kadınlar yanı sıra erkeklerin de suçlanması lâzımdır. Nerede kaldı ki cinsel suçlar yalnız kadınlar aleyhine istismar edilebilsin. Gerçek bu olduğuna göre cinsel suçların yalnız kadınlar aleyhine sosyal ve hukûkî yargıya konu edilmesi elbette bir zulümdür. İslâm zulümden berîdir ve adâlet dînîdir. Onun katında cinsel suçlar işleyen erkek de kadın da suçludur. Evet, İslâm cinsel suçlar ve cezaları yönünden erkekle kadın arasında ayırım yapmaz. Topluma yansıyıcı özelliği olmayan evlilik içindeki bazı cinsel haramların işlenmesi ile ilgili sorumlulukta kadın lehine kısmî ayırımlar yapılırsa da, bu genel eşitlik düzenini bozmaz. Meselâ âdet ve lohusalık halinde cinsel ilişkide bulunulması şeklindeki haram işlerde daha çok erkek sorumlu tutulduğu için, erkeğe takriben dört gram altını veya değerini kefâret olarak vermesi öğütlenmiştir. Ramazanda oruçlu iken cinsel ilişkide bulunmaktan birinci derecede yine erkek mesul tutulmuştur.[1]
Özellikle evlilik içinde cereyan eden değindiğimiz türden cinsel suçlarda kadın lehine bazı ayırımlar yapılırsa da, dışa dönük cinsel suçlarda erkek kadın ayırımı yapılmaz. Eşit değerlendirme hem sosyal yargı yönünden, hem de cezaî işlem yönündendir.
İslâmî Sosyal Yargı Bakımından Zinâcı Erkek de Kadın da Pistir
İslâm’da zinâcı erkekle zinâcı kadın aynı aşağılık çizgisinde görülür. Her ikisi de manevî pislikler içindedir. Nûr Sûresi’nin yirmi altıncı âyeti bu gerçeği şöyle açıklar:
“Zinâ gibi çirkinlikler‐pislikler cinsel ahlâk yoksunu kişilere, onlar da çirkinliklere‐pisliklere yaraşır. Güzellikler‐temizlikler ise ahlâkı bütün insanlara, onlar da güzelliklere‐temizliklere yaraşır. Ahlâkı bütün insanlar kendini bilmezlerin attıkları mânevî pisliklerden beridirler. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.”
Zinâcı erkekle zinâcı kadın aşağılıkta denk oldukları için, cinsel ahlâksızlığını sürdüren bir kadın zinâdan korunmuş bir erkekle evlenemeyeceği gibi, zinâcı bir erkek de cinsel ahlâkını koruyan bir kadınla evlenemez. Bu husus Nûr Sûresi’nin üçüncü âyetinde şöylece açıklanmaktadır: “Kendisine zinâ cezası uygulanan zinâcı erkek ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenebilir. Zinâcı kadınla da ancak zinâ eden veya Allah’a ortak koşan bir erkek evlenebilir. (Evlilik için Allah’a ortak koşmamış ve zinâ yapmamış olmak şart kılındığından,)bu şartlara uygun olmayan böylesi bir evlilik ise, mü’minlere haram kılınmıştır.”
Sonuç
İslâm, sosyal yargı bakımından cinsel suçların fâilleri olan erkek le kadın arasını ayırmaz. Erkeği suçladığı gibi kadını da suçlar. Kadını cezalandırdığı gibi erkeği de cezalandırır. Birini, diğeri aleyhine olacak şekilde korumaz.
—-
[1] Bak. Avnül‐Mabûd 1/445, el‐Tac 2/67.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi