islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5031
EURO
36,4292
ALTIN
2.955,81
BIST
9.302,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

CİNSELLİKTEN LAİKLİĞE

CİNSELLİKTEN LAİKLİĞE
27 Aralık 2023 09:00
A+
A-

Bu söyleşi, 1986 Haziran’ında Ali Koçman ile Posta gazetesi adına yapılmış ve mezkûr gazetede yayınlanmıştır. Hocamızın Ülkemizin yakın tarihine ışık tutan bilgilendirici bu röportajı içeriğine ve diline dokunmadan sunuyoruz.

Ali Koçman: İlk önce çok kısa tanıyabilir miyiz sizi?

1945 doğumluyum. İstanbul doğumluyum ama Rize asıllıyız. İlk ve ortaokulu okul dışından bitirdim. A. Koçman: Neden?

R. Demircan: Ailede ilk yüksek tahsil yapan benim. Babam belli bir tahsil kademesinden geçmediği ve ailemizde daha önce tahsil yapan da olmadığı için, gereğince üzerinde durulmadı. Bu arada ben Kur’an-ı Kerim’i ezberledim.

Koçman: Kaç yaşlarındaydınız?

R. Demircan: 13

Koçman: Hocam usul bakımından soruyorum, bilmediğim için, nasıl hafız olunur? Kur’an-ı ezbere bilmek, hafız olmak için yeterli midir?

R. Demircan: Tabii, her ne kadar sözlük anlamı bir şeyi ezberleyen demekse de, hafız sözünün özel bir anlamı vardır: Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen… Kur’an-ı Kerim’i ezberlemeden bu unvanı alamazsınız.

Koçman: Siz imamlık-hatiplik yaptınız mı?

R. Demircan: Süleymaniye Camii’nde yaptım, ilk görevim fahri olarak babamın yaptırdığı camidedir. 6 sene kadar. Sonra bir müsabaka sonucu Süleymaniye’de…

Koçman: Orada devlet memuriyetiniz mi başladı? Kaç sene?

A. R. Demircan: Süleymaniye’de 12 sene devam etti. Tabii bu arada eserlerimi verdim. Nedense, bilemiyorum 12 Eylül’den sonra Süleymaniye’deki görevimden alındım. Daha önce de İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na eserlerim ihbar edildi. Bir tahkikat açıldı.

Fakat o tahkikat müspet sonuçlandı benim açımdan. Böyle olmasına rağmen görevden alındım. Tahmin edebiliyorsam da sebebini hâlâ bilmiyorum.

Koçman: İhbar edilen suçun nedeni ne idi? Eserlerinizde ne var deniyordu?

R. Demircan: Bizim gibi insanların eserlerinde laikliği ihlâl ediyor iddiası egemen olur.

Koçman: Söyleşi yaptığınız kadınlar size bir mesaj vermez mi?

R. Demircan: Verebilir. Ama şu ana kadar etkilenmemeye çalıştım.

Koçman: İyi bir Müslümansınız. Dini itikadınız yerinde. Ama yanınızdan bir hanım geçerken dayanamıyorsunuz, cinsi bir… Buna nasıl mani oluyorsunuz?

R. Demircan: Efendim, tetkik ettiğinizi ifade buyurduğunuz İslâm’a Göre Cinsel Hayat isimli kitabımızda da görüldüğü gibi, İslâm dini cinsel konularda gerçekçidir. Yani nefse güveni esas almaz. Daima metotlu şüpheye yer verir. Umumiyetle böyle bir arzu doğduğunda bakmama yoluna gidersiniz. Eğer mesaj çok kuvvetli geliyorsa ve bu cinsel mesajı irade potasında eritemiyorsanız problem haline dönüştürmeden eşinize gelirsiniz.

A. Koçman: Bu konuları konuşmamızın bir sakıncası…

R. Demircan: Hayır hiçbir sakıncası yok.

Koçman: Bekârsınız ya da aileniz uzak bir yerde, hanım da size, saçınıza sakalınıza alıcı gözüyle baktı.

A. R. Demircan: Olabilir.

Koçman: Eee. Nasıl durduracaksınız kendinizi? Ali Rıza Demircan güler…

A. R. Demircan: Eğer kendimizi durdurmayı temel alamayacak olsaydık çok saldırılar olurdu toplumda. İnsanların hayvanlardan farklı hususiyeti, aklın kontrolü altında iradelerini yönlendirebilmeleridir. Hayvan arzu ettiği zaman dişisine hücum eder ama insanların inandığı ahlâkî değerler vardır, dini normlar vardır.

Koçman: Kaç çocuğunuz var?

R. Demircan: 9.

Koçman: Hanımınız çok mesut?

R. Demircan: Öyle olması gerek. Çünkü biliyor ki kocası kendisini tek kadına tahsis etmiştir.

Koçman: Bu teminatı nasıl verdiniz?

R. Demircan: Tecrübe etmiştir mutlaka. Bir kadın kocasını bilmez mi?

Koçman: Evlenmeden önce hiç çapkınlığınız oldu mu?

R. Demircan: Olmadı. Belki bugünkü gibi şahsiyetim teşekkül etmemişti. Ben 17 yaşında evlendim. 17 yaşına kadar insanın şahsiyeti teşekkül etmez, daha henüz birikim safhasındadır.

Koçman: Hanımefendi kitabınızı okudu mu? Beğendi mi?

R. Demircan: Okudu ve beğendi. Efendim burada bir noktayı ifade edeyim. Benim kitabımda bana ait yorumlar son derece azdır. Ben İslâm’ın iki ana kaynağına göre meselelere bakıyorum. Benim kitabımda hangi fikir yer alıyorsa mutlaka bir Kur’an âyetine, ya da Peygamberimizin bir hadîsine dayanır. Kaynaklarda yer alan, dağınık olan, konuyla alâkalı meseleleri bir araya getirdim, klasik normlarından ayırdım ve gününümüz insanının idrak edebileceği bir kıvama ulaştırdım. Benim yaptığım budur. Aslında eleştirilerin muhatabı ben değilim. 14 asırlık bütün İslâm müellifleri bu eleştirilere muhatap olurlar. Cinsellik insanın bir parçasıdır. İslâm Dini’nin emirlerinin veya yasaklarının mühim bir bölümü —doğrudan veya dolaylı olarak— cinsellikle alâkalıdır.

Koçman: Sizden önce Türkiye’de bu konuda kitap yazmış din adamı ya da kitap var mı?

R. Demircan: Dini kaynaklarda cinsellik olayı vardır. Ama dağınıktı. Konular bir arada değildir. Biz bunları bir araya getirdik.

Koçman: 9 çocuk büyütüyorsunuz. Varlıklı bir ailenin çocuğusunuz.

Bu daha rahat yazmanıza, daha rahat konuşmanıza yardımcı bir faktör mü? A. R. Demircan: Denebilir.

Koçman: Hocam laiklik nedir?

R. Demircan: Laikliğin Türkiye’de genel kabul gören tarifi yönetimle dini ölçülerin birbirlerinden ayrı olması. Bu belki de Hıristiyanlık için geçerlidir ama İslâm için geçerli değildir.

Koçman: Geçerli değildir derken neyi kastediyorsunuz?

R. Demircan: İslâm insan hayatını yönetmeyi esas alan bir dindir, ferdi görevlerle, sosyal görevler iç içedir. Toplumsal mekanizma dini ölçülere göre oluşmaz ve yönlendirilmezse o dini bütünüyle yaşamanız mümkün olmaz toplumda. Onun için laiklik ve İslâm dini birbirine yabancıdır. Bunların birbirini onayladığını iddia etmek belki bugünkü toplumda belli yerlere gelmek isteyen insanların görüşleri olabilir ama gerçekle bağdaşamaz. Laiklik dinin hayata müdahalesine karşıdır. İslâm ise hayata hâkim olmak amacındadır.

Koçman: Bir uzlaşma noktası olamaz mı?

R. Demircan: Bir ölçüde olabilir. Şöyle ki, bugün Türkiye’de uygulanan laiklikten çok daha değişik, güdümlü olmayan, temel hak ve hürriyetlere saygılı bir laikliğin ikame edilmesi lâzım. Yani insanların inandıkları gibi yaşayabilme özgürlüğüne sahip olmaları lâzım. Bir misalle konuya açıklık getirelim. Bildiğimiz gibi vatandaşın gözünde televizyon fevkalâde bir nimettir. Günümüz Müslümanı bu güzel nimetten yararlanamıyor. Niye? Çünkü programların büyük kısmı inançlarıyla çatışıyor. Ahlakî değerleriyle çarpışıyor, kızıyla, oğluyla, eşiyle rahatlıkla inançlarından, ahlâk değerlerinden taviz vermeden bir program izleyemiyor. A. Koçman: Bu Avrupa’da nasıl?

R. Demircan: Avrupa’da laiklik inançlarınızı yaşamanız; yaşatabilmeniz ve de kurumlaştırabilmeniz için imkânlar sunuyor. Kilisenin kolejleri var, hastahaneleri, özel radyoları, özel televizyon programları var, yani vatandaş alternatifler içinde. İnançlarını, değer yargılarını muhafaza mı etmek istiyorsun? Tamam, buyurun size şu kanal tahsis edilmiştir. O kanalı seyredin, deniliyor.

Koçman: Size soruyu sorduğumda çok zekice dediniz ki «Soruyu soranın, cevabı hakkında bir fikri vardır.» Bu konuda size kendi fikrimi söyleyeceğim. Ben %100, size katılmıyorum ama meseleyi o kadar mantıki ortaya koydunuz ki tartışmayı da bu açıdan bu noktada bırakıyorum.

Koçman: Öbür ideolojileri kabul ediyor musunuz? İslâmın devleti yönettiği yerlerde diğer ideolojileri kabul etmiyorlar.

R. Demircan: İslâm toplumunda yabancı ideolojilerin fikir planında propagandaya dönüştürülmesi onaylanmaz ama hiçbir insana İslâmî değerlere inanmak ve yaşamak zorunluğu getirilmez. Düşünce, inanç ve ibadet hürriyeti dokunulmazdır. Bakınız İstanbul’un fethi ile Endülüs Emevileri’nin yıkımı aynı döneme rastlar.

İspanya’da Müslüman bulamazsınız. Ama İstanbul’da hâlâ gayri müslimler var ve Türkiye’nin ekonomisine bir ölçüde egemendirler. Mahzuru yok. İslâm’ın adaleti ve hoşgörüsünden kaynaklanıyor.

Koçman: Milyonlarca Müslüman da Avrupa’da yaşıyor.

R. Demircan: Avrupa’da yaşayan Müslümanlar tarihî dönemlerden intikal eden insanlar değil, Avrupalının kendi çıkarları için getirttiği işçi Müslümanlardır. Benim asıl anlatmak istediğim İslâm’ın egemen olduğu toplumlarda Yahudi’ye, Hıristiyan’a «Müslüman ol» diye zorlama yapılamayacağı hakikatidir. Evet, İslâm’ın bir otoritesi var ama bu otorite kabulden sonra devreye girer, yoksa İslâm’ı benimsemeyen insana «İlla benimseyeceksin» denmez. Eğer tarihte bu tür olaylar olduysa bu, İslâm’dan kaynaklanmıyor, onun adına uygulama yapan insanların cehaletlerinden kaynaklanıyor.

Koçman: Ben sizin kravatlı çok yakışıklı resimlerinizi gördüm. Kravat takmaya karşı değilsiniz. Bugün takmamışsınız ama.

B. Demircan: Efendim kravat takmaya özel bir eğilimim de vardı.

Koçman: Şık bir adammışsınız eskiden.

R. Demircan: Yani siz şık olduğunuzu mu iddia ediyorsunuz kravat taktığınız için?

Koçman: Hayır ben böyle bir şey söylemedim siz söylediniz.

R. Demircan: Sualin doğurduğu zaruri anlam oydu. Kravat takmayan bir insan şık olmaz mı?

Ali Koçman konuyu değiştirir…

Koçman: İslâm dinine olan bağlılığınız dünya nimetlerine karşı olan eğilimlerinizi etkiler mi?

R. Demircan: Etkilemez. Efendim İslâm’da bu yanlış algılanan bir konudur. İslâm hayatın bütün nimetlerinden yararlanmayı önerir. Materyalistten çok daha arzulu ve aşklı yaşamaya namzettir bir Müslüman. Çünkü Müslüman için hayat, âhiret hayatı ile bir bütündür. Ölüm sadece bir intikal olayıdır. Biz dünya hayatını ebedi hayat için bir yatırım alanı görürüz. Allah’ın yarattığı bütün nimetler insanlar içindir. Bizim sınırlarımız sadece haramlardır. Meselâ biz, emeği sömürerek, haksız kazançla elde edileni istemeyiz. Her çeşit meşrubat içeriz, fakat alkollü içkiler içmeyiz. A. Koçman: Hiç içki içmediniz mi?

R. Demircan: Hayır. Alkollü içki içmedim.

Koçman: Sigara?

R. Demircan: Sigaraya gençliğimde özendiğim oldu. Benim ölçülerime göre sigara dinen de yasaklı olan maddeler arasındadır ama bunun ölçüsünü doğrudan dinden almıyoruz. Din genel ölçü koyar, insanın sıhhatini tehdit eden, muzır şeyler yasak kapsamına girer. Biliyorsunuz materyalist, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan bütün ilim adamları sigaranın zararları konusunda hemfikirler. Sağlığa zararlı olması da sigarayı yasak maddeler arasına sokar.

Koçman: Hocam evde video var mı? Ne seyrediyorsunuz?

R. Demircan: Maalesef, seyredemiyorum. Beni tatmin edecek ürünler yok.

Koçman: Seks filmi falan. Muazzam ticaret var bu konuda. Bilincinde misiniz?

R. Demircan: Bilincindeyim. Biliyorsunuz kitabımda cinsel sözler, resimler ve filmler diye özel bir bölüm var. Bunlar duyguları tabii mecrasından saptırıp azgınlaştırmak ve sonra da oluşturulan aşırı istekle insanları sömürme amacına yönelik ürünlerdir. Temelde budur. Allah ömürler versin bütün iş adamlarımıza, cinsellik sömürüsünü her alana indirgediler. Bakıyorsunuz çiklet reklâmında mayolu bir kadın var. Boya reklâmlarında çıplak vücutlar teşhir ediliyor. Yani kadın vücudunun âlet edilmediği, sömürülmediği alan kalmadı.

Koçman: Hocalarımız seks kitabı yazarsa, yorumlarsa, biz reklâmlarda neden hanım vücudunu kullanmayalım?

R. Demircan: Efendim burada da istismara gidiliyor. Hocalar ve dindar insanlar cinsellik olayına karşı değildir. Cinsellik olayının sömürülmesine karşıdır. Çerçeve bu. Cinsel öğretim olayı başkadır, cinselliği sömürmek başkadır. Bizim yaptığımız işin öğretimidir.

Başkaları zinayı teşvik ediyor biz ise haramlığını öğretiyoruz. A. Koçman: Hocam İncil’i okudunuz mu?

R. Demircan: Efendim İncil’i bir defa tetkikten geçirdim.

Koçman: Yurt dışına çıktınız mı hiç?

R. Demircan: Yurt dışına, bir defa Almanya’ya gittim. Hamburg, Berlin, Münih gibi şehirlerde konferanslar verdim. A. Koçman: Sevdiniz mi Avrupa’yı?

R. Demircan: Sevdim veya sevmedim şeklinde bir cevap veremeyeceğim, çünkü Avrupa hayatını bütünüyle inceleme imkânım olmadı, pek tabii ki insan değişik yerler görmeyi arzular. İlim ve tekniğin farklı ürünlerini müşahede etmekten, içten içe bir zevk duyarım ama yaşantısına intibak edebileceğimi sanmıyorum. Çünkü inançlarımla tezat teşkil ediyor. Avrupalının yaşadığı anlamda bir Avrupai yaşantıya özlem duymayacağım açık. Kültürel farklılıklar var. Kültür zaten ayrıcalıklar bütünüdür.

A. Koçman: Sizinle konuşacağımı söyledikleri zaman kendi çapımda bir araştırma yaptım, sizin kitabınızın özellikle hanımlar tarafından büyük ilgiyle karşılandığı ve resimlerinizden sizi çok yakışıklı buldukları şeklinde bir rivayet dolaştı.

R. Demircan: Bu istatistiki bilgi bana intikal etmedi. Bilmiyordum bunu.

Koçman: Bu bir şahsi araştırma.

R. Demircan: İnsanların ihtiyaçlarına yönelik her araştırma ilgi uyandırır. Kadınlarda da uyandırır, erkeklerde de uyandırır. Ben eserime gösterilen ilgiyi insanlığın çok önemli bir alandaki ihtiyaçlarına cevap vermemden kaynaklandığı kanaatindeyim. O kadar çok mektuplar alıyorum ki, o kadar değişik türde sualler yöneltiliyor ki bana. Problemler gözardı edilmekle, bilinç altına itilmekle halledilmiş olmuyor.

Koçman: Hocam futbol oynamak günah mı?

R. Demircan: Efendim, belki dikkatinizi çekmiştir, «İslâm Nizamı» adlı eserimde spor diye bir araştırmam var. İslâm’da kaide olarak istisnasız bütün spor dalları meşru. Bazı spor dalları ise arızi nedenlerle yasak kapsamına girerler.

Koçman: Şimdi bir dakika. Spor serbesttir diyorsunuz. Yüzme yarışması bikini ile olursa günah mıdır?

R. Demircan: Ali Bey, beni dikkatle dinlemiyorsunuz. Biraz önce dedim ki bazıları, arızi nedenlerle yasak kapsamına girer. Yüzme, yüzme olduğu için, kadın yüzdüğü için yasak kapsamına girmez ama vücudun örtülmesi gereken bölümleri teşhir edildiği için yasak kapsamına girer. Siz mayoya şartlanmışsınız, mayosuz da yüzülür.

Koçman: Çıplak, ya da entariyle…

R. Demircan: Hayır efendim çırılçıplak değil, neden entari ile şartlandırıyorsunuz, yani mayoyu biraz daha büyütemez, İslâmî ölçülere uyduramaz mısınız?

Koçman: Hayır büyütemezsiniz. Neden biliyor musunuz? Fiziki bir kaide. Çünkü ne kadar fazla giyerseniz su çeker..

R. Demircan: Su çekmeyen kumaşlar da var. Hem yüzmek yarışmak değildir ki,

Koçman: Yüzme de bir yarışmadır, bir spordur.

R. Demircan çok yüksek bir sesle… Niçin olayı bir müsabaka olarak görüyorsunuz? Efendim sporun bir ferdi olanı vardır, bir de topluma yönelik olanı vardır. Profesyonel olanı vardır. O ayrı bir olaydır. Kaldı ki kadınları özel, ayrı bir alanda kadınlar arası bir ortamda yüzdürürsünüz. Problem kalmaz.

Koçman: Hocam bir şey soracağım ben, kızdığınız için mi bağırıyorsunuz yoksa hocalıktan alışkanlık mı?

A.R. Demircan’dan kahkahalar…

R. Demircan: Efendim teşekkür ederim. Sesimin tonlu olduğunun farkındasınız, ben nedense konuşurken heyecan duyuyorum. Bazı insanlar konuşma yaparlar, sonra hiç yorgunluk hissetmezler, ben yarım saatlik bir konuşmadan sonra sırılsıklam oluyorum. Bu konuşmaları yaparken bir mesaj verdiğimin bilincindeyim. Yararlı olduğum inancını taşıyorum. Bir fırsat değerleniyor burada, yani Ali Koçman’la bir söyleşi yapmak değil olay. A. Koçman: Tabii binlerce kişi okuyacak.

R. Demircan: Okuyacak. Şimdi ben bunun heyecanım duyuyorum. Ama iki kişiyle konuşurken de bunu duyuyorum. Biz kürsüde konuşurken muhatap bizi vecd ile dinler. İtiraz yoktur, söz bölünmez. Umumiyetle konuşmaya alıştığımız için…

Koçman: O arada biri geçse «Hocam» diye bağırsa rezalet olur herhalde. Böyle bir şey olur mu?

R. Demircan: Efendim, kürsüde pek yaygın değilse de zaman zaman olur. Meselâ benim bir hatıram vardır. Efendim bir Ramazan Cuma’sıydı, Süleymaniye camiinde muhteşem bir kalabalık, Süleymaniye’deki ihtişamı minbere çıkmazsanız göremezsiniz Ali Bey. Minberden çok ihtişamlıdır görünümü. Biraz yüksekçedir ya.

Koçman: Hiç minbere çıkma şansım olmadığı için..

R. Demircan: Evet, ne diyordum. Bir Ramazan Cumasıydı, muhteşem bir kalabalık, kendimden geçmişim konuşuyorum, ama konuşma da bitmek üzere. Zannediyorum 1973 seçimlerinin arefesiydi. Bir büyük partinin gövde gösterisi var Taksim’de aynı gün. Özellikle o konvoy Süleymaniye’yi tercih etmiş. Belki bir çağrışım olsun diye. Ben farkında değilim, bilmiyo rum fakat ikide de miting başlayacakmış. Efendim arkadan bir ses geldi. «Yeter hoca efendi» diye. Son derece tehlikeli tabii Ali Bey. Sosyal psikolojiden yoksun kişilerin çok cahilane davranışıdır bu. Çünkü vecd halinde on binler sizi dinlerken-izlerken bir insanın ortaya çıkması, «Yeter» demesi son derece tehlikeli bir olaydır.

Koçman: Linç olabilir.

R. Demircan: Olabilir, Allah korusun. Gençlik kesimi fırladı «Kimdir» diye, oysaki cevap dahi verilmesi Cuma’nın faziletini giderir. Bir an farkettim olayı. Hemen müdahale ettim. “Sakin olunuz, konuşmam bitmek üzeredir» dedim, bağladım olayı.

Koçman: Çocuklarınızın en büyüğü kaç yaşında, oğlan mı, kız mı?

R. Demircan: 26 yaşında, kız.Koçman: Namaz kılıyorlar mı, en küçüğü kaç yaşında?

R. Demircan: Kılıyorlar. En küçüğü 4 yaşında.

Koçman: Oğlanlar mı kıymetli.

R. Demircan: Hayır. Biz ayrım yapmayız. Çünkü takdir eden Allah’tır.

Koçman: Damat seçerken ayrım yapar mısınız?

R. Demircan: Yaparım tabii. Yaptım ve yapacağım. Siz yapmaz mısınız Ali Bey?

Koçman: Ne kıstaslar ararsınız?

R. Demircan: Efendim özellikle şuurlu bir İslâm inancına sahip olması birinci şartım. Yaşamının İslâm’a uygun olmasını ararım. Meselâ bilerek alkol alana kız vermem.

Koçman: Hocam sosyal hayatınız. Meselâ hanımefendiyle bir sinemaya, bir tiyatroya gider misiniz?

R. Demircan: Efendim gitmem. Çünkü konular, üslup ve seyirci seviyesiz.

Koçman: Hiç gitmediniz mi?

R. Demircan: Hayır efendim, çok gittim. Genellikle sinemayla yakından ilgilendim. Ben İslam’ın cihanşümul adalet ve merhamet mesajının ulaştırılmasında sinemanın dev bir güç olduğuna inanıyorum. Ve belki de ileride sinema dalında yatırım da yaparım gücüm olursa. Sinema büyük bir olaydır. Sinema olayını görmemezlikten gelemezsiniz. Televiz yon da büyük bir olaydır. Yani siz bu kitle iletişim araçlarından kendinizi soyutlayamazsınız. Mesele şudur Ali Bey, biz ne sinemanın, ne tiyatronun kendisine değil bugünkü kullanış biçimine karşıyız. Ben özellikle sanat değeri haiz olan filmleri basından izler ve takip ederim, özellikle son zamanlarda Hodri Meydan’a giderdim. Hodri Meydan’da biliyorsunuz sinema kulübü vardı.

Koçman: Şimdi disko oldu. Hayatınızda hiç diskoya gittiniz mi?

R. Demircan: Gitmedim. Ama televizyonumuz, basınımız, magazin basını bize her şeyi öğretiyorlar. A. Koçman biraz sinirli.

Koçman: Fena mı canım?

R. Demircan: Efendim faydasını ben göremiyorum. Burada ayrılalım müsaade ederseniz Ali Bey. Kahkahalar.

Koçman: Zaten hep ayrı gidiyoruz. Hiç daha anlaşamadık. Hocam bir şey soracağım, meselâ hanımefendiyi alıp yürüyüşe çıkar mısınız?

R. Demircan: Tabii efendim. 10 yıldan beri özel arabam var. Umumiyetle hafta sonlarını tercih etmem. Hafta ortalarında çocukları alırım. Çok değişik yerlere götürürüm.

Koçman: Yani gezersiniz ailece. Tatil yapar mısınız?

R. Demircan: Hiç sormayın bugüne kadar tatil yapma fırsatımız olmadı. 9 çocukluyduk engeller vardı. Fakat son zamanlarda bizim hanımın romatizma ağrıları arttı. Onun teşvikiyle gidiyoruz birkaç seneden beri, kaplıcalara…

Koçman: Hocam hangi takımı tutuyorsunuz?

A. R. Demircan: Vallahi çocukluğumda futbolla meşgul oluyordum.

Koçman: Oynar mıydınız çocukken?

R. Demircan: Her çocuk gibi ben de mahalle aralarında oynardım.

Dünya’nın gerçeğinde var bugün futbol.

Koçman: 11 yaşında hafız ol, 13 yaşında penaltı at.

R. Demircan: Kur’an kurslarında teneffüs saatlerinde futbol oynuyorlar çocuklar. Her çocuk oynar.

Koçman: Ev işlerine yardımcı olur musunuz?

R. Demircan: Efendim ev işlerine yardımcı olmamak mümkün mü? 9 çocuk babası olup da.

Koçman: Din tahsili yapan çocuğunuz var mı?

R. Demircan: Dini tahsil yapan çocuğum var, hafızdır.

Yüksek tahsilinin dini bir fakültede olmasını arzu ediyorum.

A. Koçman: Kendi de istiyor mu?

R. Demircan: Kendi de arzu ediyor ama pek ilim adamı olma arzusu yok. Yüksek tahsil mümkün de ilim adamı olmak ayrı bir mesele. Onda ticarete bir ilgi görüyorum. Ben de ona diyorum ki oğlum zaten ailece ticaretle iştigalimiz var. Ticaret yapacaksan Arapça, İngilizce öğren. Bugün artık bu iki dil gerekli sana. Tüccar olacaksan da gerekli. Benim arzum ilim adamı olman. Ama olamayacaksan hiç değilse iyi bir tüccar olmanın alt yapılarını oluştur.

Koçman: Bir an için günahkâr olduğumu farzedelim. Nasıl nefsi ıslah edelim? Tavsiyenizi yapar mısınız?

R. Demircan: Yeryüzünde günahkâr olmayan insan yoktur. Ama farklı boyutlardadır. Ben de zemzemle yıkanmış bir insan değilim. Az veya çok herkes belli ölçüler içerisinde günahkârdır. Fakat İslâm yüce, Allah sınırsız bağışlayıcı olduğu için bize tövbe kapılarını açmış.. Biz, karşımızdaki insanı durumuna göre öğütler veririz.

Koçman: Bana ne tavsiye ediyorsunuz?

R. Demircan: Size Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in öğütlerini ve Peygamberimizin hadislerini konu alan eserleri tavsiye ederim. İslâmî kuralları öğreten kitaplar tavsiye ederim. Göklere, yerküresindeki değişik varlıklara ve öz nefsinize bakarak düşünmenizi öğütlerim. Bir de çevrenizdeki insanları kültür ve yaşantı bakımından İslâm’la bağlantılı olan insanlardan seçmenizi.

A. Koçman: Hocam çok teşekkür ederim bu bilgileri bize verdiğiniz için. İkincisi sorularda zaman zaman «Acaba kızdırabilir miyim?» diye düşündüğüm oldu. Ben sizin bu kadar zeki ve sabırlı olduğunuzu bilmiyordum. Bu kadar tehlikeli derecede sempatik olduğunuzu da bilmiyordum. Görüşlerimiz % 80 – % 90 civarında birbirine zıt ama hem bu söyleşiyi yaptığımız hem de sizi tanıdığım için fevkalâde memnunum. Allah razı olsun.

A. R. Demircan: Teşekkür ederim efendim..

(DEVAM EDECEK)

ALİ RIZA DEMİRCAN

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MİRATHABER.COM – YOUTUBE