“Günümüzün en büyük sorunu nedir?” sorusuna herkesin farklı bir cevabı olabilir ama benim vereceğim cevap şu olacaktır:
“Çıplaklık”
İnsanlar artık hayâ perdesini yırtmışçasına, sokaklarda yarı çıplak bir şekilde gezebilmekte, işin kötü tarafı ise bunu çağdaşlık ve modernlik olarak görüp yapmaktadırlar. Allah aşkına sormak istiyorum.
“Yarı çıplak gezmenin ve vücudunuzu yabancı insanlara sergilemenin neresi çağdaşlık ve modernliktir?”
Vah ki vah!
Mini etek giymenin, dekolte elbiseler ile sokaklarda gezmenin çağdaşlık ile bağlantı kurulması kadar saçma bir düşünce daha var mı acaba yeryüzünde?
Yüce rabbimiz insanı akıllı bir varlık olarak yaratmıştır ama günümüz insanı maalesef akılsızlığın ve cehaletin dibine vurmakla kalmamış, hayâsız lığın dört cepheden kendisini kuşatmasına da izin vermiştir. Yazık, gerçekten çok yazık!
İnsanlar hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun, hangi dünya görüşünü savunursa savunsun, bu durumun açıklanabilir bir tarafı yoktur, olamaz da…
Şimdi herkese soralım bakalım….
Sen ateist düşünceye sahip olan kişi, tabiat sana akıl gibi bir nimet bahşetmedi mi? Bu nimeti neden kullanmıyorsun?
Sen deist düşünceye sahip olan kişi, kıyısından köşesinden inandığın yaratıcı varlık sana düşünme yetisi vermedi mi? Neden düşünmüyorsun?
Sen Müslüman’ım diyen kişi, yüce Rabbim sana tesettürü emretmedi mi? Üstadın; “Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir/ Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir” diye teşbih ettiği hayat felsefesinde, kir akan oluktan beslenmeyi bırakıp ne zaman nur akan oluktan beslenmeye başlayacaksın?
Sen bilmem ne “izm”in peşinde koşan kişi, sadece ve sadece sana ve eşine ait olan o güzellikleri başkasının görmesini, iç geçirmesini nasıl hazmedebiliyorsun ki?
Ne oldu bize Allah aşkına? Hadi yüce rabbimizin buyruklarını gericilik ve irtica endişesiyle bir tarafa attınız (ki attığımız için bu hale geldik) hiç mi aklınız yok, hiç mi fikriniz yok ya hu! Mayanızda hiç mi iman kırıntısı kalmadı? Hayâ duygusunu dönmemek üzere tatile gönderip, şeytanın kalplerinizde mesai yapmasına müsaade etmekle kalmıyor, cehenneme odununuzu kendi sırtınızla taşıyorsunuz.
Eskiden eşler birbirini kıskanır, bir kadına ya da bir adamın yanında ki kadına bakmak büyük ayıp ve terbiyesizlik sayılırdı. Utanırdı insanlar ve hatta eşlerini kıskanırlardı. Şimdi ise bize bir haller oldu… Arif Nihat Asya’nın deyimiyle, “Bize bir nazar oldu/Cumamız Pazar oldu/ Bize ne oldu ise/ azar azar oldu. Bize ne oldu ise gerçekten yıllar içinde azar azar oldu. Aynı kurbağa misali… Hani bir kurbağayı sıcak suya atsanız hayvan can havliyle sıçrar ve kaçar ya… Aynı kurbağayı suya sokar da altından o suyu hafif hafif ısıttığınızda kurbağa yavaş yavaş gevşer ve her dakikanın aleyhine işlemesinin farkına bile varamaz ya…
İşte bizi de çağdaşlık ve modernizm adı altında, yıllar içinde yavaş yavaş narkozladılar. Öyle bir hale geldik ki, kurbağanın sıcaklığı ve dolayısıyla ölüme gittiğini anlayamadığı gibi, bizler de tehlikeleri çağdaşlık adı altında anlayamadık; TV, İnternet vasıtasıyla damarlarımıza enjekte edilen narkozun etkisiyle bir türlü kendimize gelemedik ve de gelemiyoruz.
Bu konuda daha önce yazmış olduğum yazılarda şu cümlenin üzerinde durmaya çalışmıştım. “Mahrem yerleri açmak günahtır ve de haramdır. Özgürlükler adı altında açık gezmeyi tercih eden sen, “Açık gezmenin de bir sınırı olmalı.” Demen gerekmiyor mu?
İnsanların İman duygusundan yoksun olmaları ya da iman zafiyeti yaşamaları bile, bu kadar açık gezmelerini açıklayamaz diye düşünüyorum.
Hayâ duygusunu hiç geri gelmemecesine yüreklerinden söküp atanlar, bilmelidirler ki baki zannederek yaşadığımız bu dünya hayatı bir gün bizim için de bitecek ve ahiret yolculuğumuz başlayacak. İşte o zaman hayat ile bağımızı tümüyle koparan ölümden geri dönüşümüz olmayacak ve rabbimizin huzurunda yaptıklarımızdan sorguya çekileceğiz…
Bu konuda başkalarına fazlaca söyleyecek bir sözümüz yok ama “İnandım, ben Müslümanım” diyen insanlara şu hadis ve ayetleri hatırlatmakta fayda var. Öyle ya… İlkönce şu iğneyi Müslümanlar olarak kendimize bir batıralım, daha sonra ise İslam çizgisinde olmayanlara konuyu irşat etmeye çalışalım.
Bir gün Peygamberimiz (sav) Hz, Aişe annemizin yanına girdiğinde, annemizin kız kardeşi Esma da oradaydı. Esma’nın üzerinde vücudunun her tarafını örten bir elbise bulunmakla birlikte elbisenin yenleri biraz kısaydı ve kollarının bir kısmı görünüyordu. Hemen dışarıya çıkan Peygamberimiz (sav), Hz. Aişe annemizin “Neden birden dışarı çıktığı” sorusuna karşılık ise, elbisesini sadece parmakları gözükecek şekilde çekerek şöyle buyurdular:
“Kız kardeşini görmedin mi? Müslüman bir kadın şurasından başkasını gösteremez.”
Bu hadisi şerifi düşündüğümüzde, Şimdi Müslümanım diyen kadınların halinin, ne kadar da vahim bir tablo çizdiğini, daha nasıl anlatabiliriz ki?
Gelin hep birlikte yüce rabbimizin ayetlerine kulak verelim:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah, gafûrdur, Rahîmdir.”(Ahzab, 33/59).
“Mümin kadınlara da şöyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin umduğunuza nail olasınız.” (Nûr, 24/31).
Fazla söze gerek var mı bilmiyorum ama Müslümanların giyim ve kuşamlarına dikkat etmesi, giyinirken İslami kıstasları göz önünde bulundurması elzemdir.
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN