İsteriz ki çocuklarımız hep iyi olsun. Güzel olsun, çalışkan olsun, başarılı olsun. Dengeli beslensin, güzel giyinsin. Gözleri, yüzleri hep gülsün. Kaşları çatılmasın, kalplerine gam, keder uğramasın. Anne-baba olarak en doğal isteklerimiz bunlar… Allah’ın içimize yerleştirdiği şefkat duygusunun tabii neticeleri…
Şefkat öyle bir duygu ki, onunla bezeli anne-baba çocuğunun saçının teline bile zarar gelmesini istemez. Gece uyanıp da çocuğunun üstünü açık bulunca içi cız eder, hemen onu korumaya alır hatta daha önce niye uyanıp da örtmedim diye suçluluk duygusu bile yaşayabilir. Onunla ağlar, onunla güler. Çocuklarına hizmet ederken yorulmaz, hatta zevk alır. Allah öyle güzel bir duygu vermiştir ki; anne-baba, hayatının en genç, en dinç dönemlerini çocuklarına feda eder ve bundan hiç gocunmaz. Çocuklarının bugünü ve yarını için çalışıp dururken bir yandan da onları mutlu etmenin yollarını arar.
Anne-babanın, çocuklarının hep iyi olmasına yönelik dileklerinin ve fiillerinin dünyevî boyutu olduğu gibi uhrevî boyutu da vardır. Daha doğrusu uhrevî boyutu da olmalıdır. Anne-baba çocuklarının dünyasına hizmet ettiği gibi ahiretine de hizmet etmelidir. Onları yetiştirirken sadece dünya için değil ahiret için de yetiştirmelidir. Cennet nimeti olan yavrularını dünyevî olmaktan korumalı ve cennet insanı olmasına gayret göstermelidir. Bu çok zorlu bir süreç… Hayattaki en çetin iş belki de… En zor meslek hangisi diye sorsalar; anne-baba olmak derim. Niye mi? Çünkü çocukların ömür boyu mesuliyeti anne-babanın üzerinde. Çocuk sahibi olduysanız artık sadece kendinizden sorumlu değilsiniz, ayrıca çocuklarınızdan da sorumlusunuz. Sizin ağzınızdan çıkan kelamın, tavırlarınızın hatta bakışınızın bile onların kişiliği ve hassasiyetleri üzerinde tesiri var. Bu yüzden anne-baba olunca daha dikkatli olmak gerekiyor. Sadece kendiniz için değil evlatlarınız için de yaşadığınızın bilincinde olmalı, bu sorumluluğun altında ezilmek yerine “ne yapmalıyım?” sorusunu kendinize sorup ona göre adım atmalısınız.
Çocuk eğitiminin hem öncelikli hem de her zaman ihtiyaç duyulan bir safhası var. Dua safhası… Yani her şeyden önce Rabbimizden destek almak… Çocuklarımızın eğitiminde başarı için önce O’na sığınmak… Bu konuda gayret ederken, bir yandan da tevfîki O’ndan istemek… Böylece bu zor görevi yerine getirirken dua ile güçlenmek…
Yüce Kitabımızı okurken bu yönteme başvuran bazı Peygamberlerin varlığını müşahade etmekteyiz. Onlar, Allah’ın elçileri olarak bu yöntemi kullanmışsa biz sıradan kullar bu yöntemi kullanmakta geç kalmamalıyız. Onların evlatları için yaptıkları duaları biz de sık sık kendi çocuklarımız ve neslimiz için okumalıyız.
Mesela Hz. İbrahim (a.s.): “Rabbim bana iyilerden olacak bir evlat ver.”[1]diye dua etmiş, öncelikle dünyaya gelmesini istediği çocuğunun iyilerden olmasını dilemiştir. Evlat sahibi olmak isteyenler de Hz. İbrahim’i örnek alıp bu duayı diline pelesenk etmelidir. Kız olsun, erkek olsun öncelikle iyilerden olmasını temenni etmeli ve Cenâb-ı Hakk’a bu dua ile yalvarmalıdır. Böylece anne-baba, çocuğunun güzel ahlaklı olması ve vatana millete faydalı bir fert olması için münacat etmiş olur. Hz. İbrahim (a.s.) gibi Hz. Zekeriyya da (a.s.):“Rabbim! Beni yalnız başıma bırakma (bana bir çocuk ver), Sen varislerin en hayırlısısın.”[2]şeklinde evlat isteğini dile getirmiş “Ey Rabbim! Bana katından temiz bir soy ihsan eyle, şüphesiz sen duayı işitensin!”[3] ifadeleriyle doğacak çocuğu ve ondan devam edecek nesli için niyazda bulunmuştur.
Allah’ın kendisine evlat olarak Hz. İsmail ve Hz. İshâk’ı nasip etmesi üzerine Hz. İbrahim: “İhtiyar halimde bana İsmail’i ve İshâk’ı lutfeden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” sözleriyle hamdini dile getirmiş, ardından da “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!”[4] şeklinde yalvarmıştır. Bu ayetler, hem dünyanın en tatlı nimeti olan evladı veren Allah’a hamdi hem de namazı çocuklara belletme konusunda duayı içermektedir. Namaz anne-babanın çocuklarına öğretmesi ve belletmesi gereken en önemli dinî vecibelerdendir. Bu konuda ebeveynlerin ciddi gayret ve mesai sarf etmesi gerekir. Öncelikle bu konuda güzel örnek olmalı, namaz kılarken bu ibadete ne kadar önem verdiğini her haliyle ortaya koymalı, yerinde ve zamanında namazın önemini çocuklara onları sıkmadan anlatmalı ve zaman zaman çocuklarla beraber namaz kılmaya özen göstermelidir. Bütün bunları yaparken bir yandan da tıpkı İbrahim (a.s.) gibi: “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!” şeklinde duaya devam etmelidir.
Anne-baba olarak dualarımızın arasına almamız gereken bir ayet de: “Ey Rabbimiz! Hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen Müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tövbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.”[5] ayetidir. Bu dua da yine Hz. İbrahim’e aittir. Oğlu İsmail’le beraber Kâbe’nin temellerini yükseltirken yaptığı duadır. Son derece şümullü olan bu dua hem İsmail (a.s.)’ı hem de soylarından gelecek ümmeti içine almaktadır. Hz. İbrahim’in yaptığı bu dualar meyvelerini vermiş ve babaları gibi salih olan oğulları birer peygamber olarak Allah’a teslimiyet ve güzel ahlak konusunda insanlığın yolunu aydınlatmıştır. Görülmektedir ki Hz. İsmail, Hz. İshâk ve İbrahim (a.s.)’ın soyundan gelen son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) Hz. İbrahim’in dualarının neticesidir. Böylece Allah (c.c.) İbrahim (a.s.)’a tertemiz, ibadet ehli ve insanlığa faydalı evlatlar nasip etmiştir.
Mezkûr peygamberlerin duaları Kur’ân’da Rabbimizin bize öğrettiği dualardandır. Çocuklarımızın eğitiminde bu dualardan istifade etmeye çalışmalı, özellikle aciz kaldığımız hususlarda inayet ve yardımı Rabbimizden dilemeliyiz. Eğer dualarımızın kabul edileceğine kalpten inanarak, ciddi bir şekilde dua edersek Allah (c.c.) inayetini bizden esirgemeyecek ve çocuklarımızı eğitirken zorlandığımız şeyler kolaylaşacaktır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s): “Allah’a, duanızı kabul edeceğine inanarak dua edin. Biliniz ki Allah, kendisinden başka bir şeyle meşgul ve gafil kalbin duasını kabul etmez.”[6] buyurmaktadır.