Türkiye, Barış Pınarı harekatıyla, çeşitli
grupların iç dünyasının röntgenine şahid oldu.
Tabii bunu görenler ve yorumlayanlar olduğu gibi, gelişen olayları kendi fikri
ve ahlaki kalıplarına göre değerlendirenler de oldu.
Kafası ve ruhu şartlanmış olanlar, kendileri ve olaylar arasındaki bağlantıları kuramaz, saplantıları doğrultusunda hareket ederler. Bu olayda da, bu tür tavırlara şahid olduk.
Bu saplantılardan biri, “Suriye için niçin savaşıyoruz, onlarla oturup anlaşalım” diyenlerdir. Bu yaklaşımın altında iki sebep olabilir. Birincisi, katil rejimin yarım milyon civarında kendi insanını gözü kırpmadan öldüren bir vahşetin merkezi olduğunu düşünmeksizin, terör savaşçılarını korumak isteğidir.
Eğer bu cümleyi kullananların, böyle bir düşünce ve niyetleri yoksa, terör gruplarıyla anlaşan, iktidarı için topraklarını başka ülkelere terkeden bir devlete güvenilemeyeceğini bilemeyecek kadar, siyasetten bihaber oldukları söylenebilir.
Bir başka problem, inançlı, ahlaklı ve dürüst bazı kürt kardeşlerimizin, PKK, YPG gibi inanç, insaf ve adalet ilkelerinden nasibi olmayan; insan kaçakçılığından, uyuşturucuya; iftira ve yalancılıktan, mağdur insanların elindekileri gasbedip, onların aç ve susuz bırakmaya kadar varan tutumları ile kendilerini aynı kulvarda görecek derecede “akıl tutulması”na düçar olmalarıdır.
Bu durum ırkçılığın, bütün değerlerin önüne geçmesi veya geçmişte gerçekleşmiş zulümlerin hıncını alma düşüncesine dayanmış olabilir. Her iki durumda da, siyasi, ideolojik veya seküler düşüncelerle ırkçılık yapmış kesimlerin bedelini başkalarına yüklemek gibi bir mantıksızlığa düşülmüş olmuyor mu?
Üçüncü bir kafa karışıklığı ise, yaşayış felsefesi olarak batılı değerler ve sistemin çarkları içinde, kendi benliğini kaybetme tehlikesini yaşayan insanların, sahadaki harekete sözlü ve gönülden destek olurken, fikir dünyalarında farkında olmadan dejenere olmuş, insani değerlerini kaybeden materyalist ve pozitivist dünyanın insanı olmaya devam etmelerindeki çelişkidir.
Gerçekten de yaşayışları ile düşünceleri birbirine ters bu tür sağlıksız kişi ve toplumların varlığı, geleceğimizin tehlikeli mayınlar üzerinde sürmekte olduğunu göstermesi açısından, ibretlik bir manzaradır.
Son olarak kafa karışıklığının bir diğer yönü, batılı ülkelerin; ne kadar karakter yoksunu, iki yüzlü ve aşağılık tutumlara girmiş olmalarının getirdiği insanlık manzarasıdır. Bu manzara, sahip olduğumuz inanç, ahlak ve kültür değerlerimizin, bizi nasıl farklı yaptığını ve kendimiz olma refleksimizin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
İçi kurtlanmış ve karakteri, eşya ve menfaat karşılığında zayıflamış bu materyalist ve makyavelist toplumlar ile bir arada yaşamanın ne denli zor ve tehlikeli olduğunu çok daha iyi anlamaya başlıyoruz.
Gelecek günler, gerçekten bir “ahlak ve karakter savaşı” yaşamamıza sebep olacak gibi görünüyor. Hem kendi iç dünyamızda ve toplumumuzda, hem de dış dünya ile olan münasebetlerimizde yeni bir dönemin hazırlığı gerekecektir. Bu yeni dönem; ikiyüz yıldır batılılaşma çabalarının ne kadar yersiz ve değersiz olduğunu göstermenin yanı sıra; sahip olduğumuz İslam nimetinin önemini ve bizi ulaştırdığı onur ve şahsiyet abidesinin büyüklüğünü bize hatırlatmaktadır. Yeter ki, biz o nimetin farkına varalım ve onun çizdiği kutlu yola sahip çıkalım. Çünkü o, hiçbir doktrinin sahip olmadığı iç arınma ve insani sosyal ilişkilerin alt yapısını sağlayacak tek kaynak olarak insanlığın önünde durmaktadır.
Prof. Dr. Sami ŞENER
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…