Cumhurbaşkanımızla yaklaşık 50 yıldır tanışırız. Kısmî de olsa dostluğumuz vardır. Kendisi samimi bir Müslümandır. İslâmî duyarlılığı da vardır. Gel gör ki Sayın Cumhurbaşkanımızın yönetiminin hemen hemen bütün icraatları İslâm ile çelişir hale geldi. Ekonomiden eğitime her şey laikti ama daha bir laikleşti. Hayatı laik düzene terk ettik. Artık bir hayat düzeni olarak İslâm’ın ismi de cismi de yok gibi.
İslâm ilk dönemlerinde garipti. Lakin genel hayattan ve resmi yaşamdan dışlandığı için uzun dönemlerdir yine garip. Ama üç beş de olsa savunanı vardı, ağlayanı vardı. Şimdilerde kendi çocuklarının döneminde İslâm daha bir garipleşti. Çünkü Müslümanların büyük çoğunluğu laikleşti, ahiretin sorgulamasını, Cenneti ve Cehennemi de unuttu.
Artık İslam adına hayra çağıran, Marûf’u emredip Münker’den sakındıran da kalmadı gibi. İslâm’a mı üzüleyim, Cumhurbaşkanımızın jakoben laik düzen için de erimesine mi yanayım.
Yazıya başlarken Hakka çağrı görevimi yapmak için Cumhurbaşkanımızın son bir beyanını ele almayı düşünüyordum. Birden içime bir gariplik çöktü, hıçkıra hıçkıra ağladım. Ben de ağlayan ama ağlatamayan bir garip derviş gibi oldum.
Ama ağlamanın/yerinmenin toplum hayatımız için bir faydası yok. Yüce dinimizin, müşterek aklın ve ilmin verilerine yani Marûf’a çağırıp zıddı olan Münker’den sakındırmada ise fayda var.
Hayra/Marûf’a çağırmak deyince aklıma oluşturduğumuz gündem geldi.
Sözüm ona İstanbul Sözleşmesi’ne karşıyız, olmalıyız da. İyi de cılız cılız bir sesle karcı çıkılan işin doğrusu ne? Ülkemizdeki binlerce akademisyenleri ile Hukuk ve İlahiyat Fakülteleri nerede? Ne yaparlar. Alternatif bir çalışma yapabildiler mi? Emir mi bekliyorlar? Hadi isteseler yaparlar diyelim. Diyelim de Kur’ân ve Sünnet’ten model çıkarmadıkça geleneksel fıkıhla bir yere de varamayız. Varamadık da.
Geçmiş İslâm alimlerimiz büyük işler başardılar. Bugün de yararlanacağımız eserler bıraktılar. Doğru ama büyük çoğunluğu Kur’an ile çelişerek ergenlik öncesi evlilikleri, hatta süt çocuklarının evliliklerini bile onayladılar. Kadınların haklarını kısıtladılar.
Bu günkü müftüler ve ilahiyat akademisyenlerinin seküler/laik düzene onay verdikleri gibi, aynı şekilde, aynı zamanda da onların önemli bir kısmı da dönemlerinin sultanlarına baş eğdiler. İnsanların köleleştirilmesini onayladılar ve hatta yüzde yirmiye kadar faizi tasvip ettiler. Babadan oğluna saltanat sistemine kafa salladılar.
Bununla birlikte, unutmayalım ki zulmü alkışlamayan İmam-Azam hapiste can verdi. İslâm ile ruhî bağlantısını koparan Osmanlı Devleti de kendi çocuklarının elinde yıkıldı. Bu nedenle tarihsel olarak, Müslüman toplumlar içindeki değişim ve uyum süreçleri önemlidir.
Allah aşkına söyler misiniz, ciddî bir çalışma ile Cumhurbaşkanımıza samimi bir çağrı, Marûf’a davet, Münker’den sakındırma var mı? Üniversitelerimizin yüz kadar ilahiyat ve diğer sosyal bilim fakülteleri bir tek meselemizi olsun çözümledi, halkımıza ve Cumhurbaşkanımıza çağrı yapabildi mi?
Yahu Allahtan korkalım; Ahiret var, Cennet ve Cehennem var. Bu kutsal inançlarımız, İslam’ın temel öğretileridir. Ancak, modern yaşamda bazen İslam’ın bu öğretileriyle uyum sağlamak zor olabilir. Evlilik, boşanma ve mîras gibi Ahval-i şahsiyye konularında İslam’ın rehberliği önemlidir, ancak bazen bu konularda da dışlanabiliriz.
Özellikle İslam’ın günlük hayata tam entegre edilmediği durumlarda, bazı Müslümanlar bu konularda sorunlar yaşayabilirler. İslam’ın öğretilerini korumak ve yaşamak, Müslümanlar için önemlidir. Ancak tarih boyunca, özellikle Osmanlı döneminde, İslam’dan mülhem gayrı Müslimlere bile tanınan medenî haklar bazen korunamamış olabilir. Bu durumda itiraz edenler olmuş olabilir.
İslam dışılığa bilerek onay verenlerin İslam inancını sorgulanabilir hale getirebileceği doğrudur. Ancak İslam, kişinin içindeki inanç ve niyeti değerlendirir. İman, kalpte derin bir inanç ve samimiyet gerektirir. Kimse bir başkasının imanını kesin bir şekilde yargılayamaz.
Marmara İlahiyatı 1973’de birincilikle bitirmiş bir kişi olarak Allaha yemin ederim ki ilahiyatlılar ülkemizdeki tarikat ehline bile kıyaslanamaz. Çünkü tarikat bağlıları bizler gibi maaşlı insanlar değildir, pek çoğu Kur’ân ve Sünnet cahili olmakla birlikte samimidir, Allah’ın rızasını hedeflemektedir. Ya bizlere ne diyelim? Kur’ân ve Sünnet çizgisinde miyiz, yoksa laik çizgide mi? Bırakınız yüzleri/binleri etrafında kırk kişi olan kaç ilahiyatçımız var?
Bir millet nasıl olursa yöneticileri öyle olur. Çok şükür Cumhurbaşkanımız bizim ortalamamızdan daha hayırlıdır. Bu tespiti yaptık ya, şimdi şahsiyetsiz dünyacılar yine dedikoduya başlar, su-izan, gıybet ve iftira haramlarını işleme koyarlar. Zaten onların yapabildikleri budur. Onlar bilsinler ki:
Ben, Cumhurbaşkanımızı, üstlendiği ağır yükün altında ezilir ve inler görüyor, ona acıyor ve şartlı olarak dua ediyorum. Cumhurbaşkanımızdan madde ve makam beklentisi içinde olanları da zavallılar olarak görüyorum.
Kulluk denemesi gereği Allah’ın vereceğini kim engelleyebilir, Mevlâmızın vermediğini hangi Cumhurbaşkanı verebilir? Ancak mukadder olanın müyesser olacağını bilemeyen iman özürlüleri gerçek Müslüman olabilir mi?
***
Yazıya başlarken Cumhurbaşkanımızın son bir beyanını ele almayı düşünüyordum, demiştim. Kalemimi zapt edemedim. Konumuza dönelim:
Önce haberi okuyalım:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Dün bir cani tarafından hunharca katledildiğini öğrendiğimiz Pınar Gültekin’in acısı bizleri kedere boğdu. Kadına karşı işlenen tüm suçları lanetliyorum. Bu canilerin ve işledikleri bu rezil cinayetlerin bizim medeniyetimizde de anlayışımızda da yaşantımızda da tek bir kum tanesi kadar yeri ve bahanesi yoktur, olamaz. Hep birlikte bu şiddete karşı duracak, bunları millet olarak yeneceğiz. Pınar Gültekin’i katleden caninin hak ettiği en ağır cezayı alacağından şüphem yoktur. Pınar Gültekin’e rahmet, kederli ailesine, arkadaşlarına, sevenlerine sabır diliyorum” ifadelerini kullandı.”
Kadına karşı şiddeti onaylayan varmış gibi Cumhurbaşkanımız sebeplerine değinmeden yeriyor. Bize teşhis ve çare lazım. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasada teşhis de yok, çare de. Arıyorsanız işte teşhis ve çare, okuyunuz sayın Cumhurbaşkanım.
https://www.alirizademircan.net/kadina-siddetin-sebepleri-ve-careler-5-496h.html
Hz. Salih Peygamberin diliyle ifade edersek şimdilerde millet olarak yalakalığı yönelenlerden, gerçek dost olan nasihatçileri sevmeyenlerden olduk. (Araf 7/79)
Eskilerimiz “ Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var “dermiş. Ayasofya’mızın ibadete açılışı sebebiyle hakkı olan sürurunun, gurura dönüşebileceği endişesiyle biz de bu yazımızla “ Sakın ha mağrur olma Cumhurbaşkanım kardeşim, ” diyoruz.
İstismarcılara…
Bu yazımıza dayanarak siyasî istismara yöneleceklere derim ki benden size hayır yok. İslâm adına kırgın olan ben, İslâm’ın adını dahi anamayan mevcut siyasilerle hiç mi hiç barışamam, kaynaşamam, ümit ve şifa besleyemem ve istikbal göremem. Karanlıkları yararak sabahı çıkaran Rabbimden ümitvarız.
Yüce Rabbimiz ” Öğüt ver öğüt müminlere fayda verir.” buyuruyor. Biz görevimiz yapıyoruz. Gerisini mümin olanlar düşünsün.
Ali Rıza Demircan
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
İlahiyatçı – Yazar Ali Rıza Demircan’ın “Bir Kuşluk Vakti”nde Güzel Kul Olma Mücadelem – Hatıralar” adlı yeni kitabını sipariş vermek için görsele tıklayınız.
Aziz ve Muhterem Hocam,
Yazınızı okudum. Samimi, Muhlis, Mert ve Yiğit bir mü’min olduğunuzu bilen bir kardeşiniz olarak sizi tebrik ediyor; yürekten kutluyorum…
Aziz Hocam,
Sizi, zaman zaman hatalı duruşunuz, ihtiyatsız görüşleriniz sebebi ile tenkit edenlere karşı da, yerli, milli ve samimi bir insan gördüğümü belirterek savundum. Bu son yazınızla teyit dediğiniz duygularımız sebebi ile de tebrik ve teşekkürlerimi arzediyordum…
Beş yıl aynı çatı altında beraber olduğumuz, birlikte sosyal faaliyetler yürüttüğümüz cumhurbaşkanımıza, başbakanlığının ilk yıllarına, benzer bir mektup yazmış bir kardeşiniz olarak, bugün de, Ak Parti iktidarını gizli ve karanlık ellerin yönlendirdiğini, hata yaptırdığını, sonra da o hataları düzelttirmek için bizi yalvarttığını görmeleri lazım. Mehter yürüyüşü gibi bir adım ileri, iki adım geri yürümeyi sür’atle durdurma zamanı geldi; geçiyor…
İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanırsın.Maalesef öyle oldu. Kurbağa testini güzel uyguladılar. Kurbağayı soğuk şunun içinde yavaş yavaş ısıtırlar haşlanacak duruma gelir kaçmazya, müslümanların eliye İstanbul şözleşmesini imzaladık, zinayı suç olmaktan çikardık,TOKİ için faize fetva verdik.Lutîliği resmileştirdik. Yarabbi şahit ol ki bu yanlışları tasvip etmiyorum
Güçüm ancak bu yanlışları haykıranları desteklemeye yetiyor. Selamlar…