Okuyucu âriftir. O yüzden Cumhur’un “Cumhur İttifakı”, Millet’in “Millet İttifakı”, Saadet’in de Saadet Partisi olduğunu biz söylemesek de o anlayacaktır. “Müşterisiz meta zayidir.” der eskiler. Biz de yazdıklarımızı okuyarak zayii olmasına mani olan okuyucunun varlığıyla müsterih olarak meramımızı anlatmaya koyulalım. Bakalım ortaya nasıl bir meta çıkacak?
Malum olduğu üzere Milli Görüş Hareketi(MG), kabaca Tanzimat’tan beri, derli toplu bir damar olarak olmasa bile dağınık olarak devam edegelen “ İslamcılık” fikriyatının içerisinden doğmuştur. İttihat ve Terakki’nin devamı olan CHP ve onun içinden doğmuş olan Demokrat Parti ve 1960 sonrası bu ikisinden doğup çeşitlenen siyasi yapılar arasında, yeni ve özgün bir çizgi olarak doğmuş ve Türk Siyasi hayatında nevi şahsına münhasır bir siyasi hareket olarak yerini almıştır. Elbette MG ağırlıklı olarak İslamcı damardan beslenmiş olsa da, onu özgün kılan, hem İslamcılık hareketinden hem de Demokrat Parti ve CHP gibi seleflerinden ve onlardan doğarak sağ ve sol yelpazede mütalaa edilen bütün siyasi hareketlerden ayrışan yanlarının olmasıdır.
MG kadro ve taban olarak, zamanında Demokrat Parti ve Adalet Partisi’ne destek vermiş kitlelerden beslenmekle beraber, siyasi sahaya büyük ölçüde yeni kadroları da taşımıştır. Hareket’in kuruluş ve oluşum/gelişim aşamasında kaynak olarak Gümüşhanevî Dergâhı – İskender Paşa Dergâhı çizgisinden beslendiği bilinen bir gerçektir. Ancak 90’lı yılların başında bu kaynakla ilişkiler kopmuş ve hareket bir el tarafından sağa doğru itilmek istenmiş, onun itilemediği yerde “sağcı” kadroların MG içine itilmesi gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu mesele derin ve müstakil bir yazı konusudur.
MG’nin kurucu lideri olan Necmettin Erbakan’ın formüle ettiği temel felsefesini şu şekilde özetleyebiliriz: “Hakkı Üstün tutmak”, “Maneviyatçı Olmak”, “Nefis Terbiyesini Esas almak” Bunlarla elde edilecek üç hassa ise MG’nin tarzı siyasetini belirleyecektir Bunlar: “Hidayet, Feraset ve Dirayettir.” Yani, Hakkı Batıldan ayırmak, hangi işin Hakka hizmet edeceğini derinden kavrayabilmek ve o işe karar verince sabır ve sebatla sonuna kadar berdevam olmaktır.
Zaman zaman ifade ettiğim gibi, Kurucu Lider’in derin köklerden beslenerek otaya koyduğu bu temel esasların, MG Hareketi’nin en yukarısında olanların önemli bir kısmı da dâhil olmak üzere kadroları ve tabanınca yeterince kavranarak özümsendiğini söyleyemeyiz. Bu gerçek, kriz anlarında Hareketi kırılgan hale getirmiştir. Ancak MG, yaşadığı yapısal ve dış kaynaklı krizlere rağmen yukarıya doğru bir ivme ile varlığını sürdürmüştür. 2000’li yılların başında yaşanan büyük kopuşun ardından, Necmettin Erbakan Hoca’nın vefatına kadar Hareket’in gündemi, ağırlıklı olarak temel umdeleri muhafaza ederek çelikleşmiş bir çekirdek kadro oluşumuna hasredilmek istenmiştir. Bu, gelecekte yapılacak atılımlara hazırlık anlamına gelmektedir. Ancak ne Saadet Partisi’nin kuruluşundan Erbakan Hoca’nın vefatına kadar geçen sürede, ne de o günden bugüne değin böyle bir atılım gerçekleştirilememiştir.
Partinin başına Sayın Numan Kurtulmuş’un getirilmesi bir atılım gayesi taşıyor gibi gözükse de, “atılım” heyecanına kapılanlar dâhil birçok kimsenin göremediği siyasi bir mühendislik operasyonudur. “iyi saatte olsunlar”ın dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’a karşı bir “sopa” tedarik niyetiyle bu işe müdahil oldukları bugün ehli insafın reddetmeyeceği bir hakikattir. Saadet’in bu vasatta yaptığı “Atılım ve Açılım Kongresi”, MG’nin yeni bir krize yuvarlanmasının “işaret fişeği” olmuştur. Sonrasını çoğunuz biliyorsunuz. Başta dediğim gibi okuyucu âriftir, söylediklerimden söylemediklerimi de anlayacaktır.
Merhum Erbakan’ın vefatı sonrası ise Saadet akla ziyan bir maceraya sürüklenmiştir. En başından beri, o günkü tabiriyle “Cemaat” yapılanması ile arasında kan uyuşmazlığı bulunan ve küresel şer odaklarının temsilcisi “Cemaat”in güdümüne girdiği için Ak Parti’ye sert eleştiriler yönelten, “Dinler Arası Diyalog” çalışmalarını büyük bir ifsat projesi olarak teşkilatına anlatan Saadet’in yeni Genel Başkanı Sayın Mustafa Kamalak, “Cemaat-Hükümet” kapışmasında “Cemaat”in yanında saf tutuyor, “Cemaati’n, devletin yapamadığı en hayırlı hizmetleri yaptığından” söz edip Zaman Gazetesi önünde poz veriyordu. Fazla detaya girmek istemiyorum. İlerleyen süreçte Sayın Mustafa Kamalak Genel Başkanlıktan ayrılmak durumunda bırakıldı ve kararı alınan kongrede Sayın Temel Karamollaoğlu’nun Genel Başkan yapılmasına karar verildi. Elbette buna karar verenler yaşanan savrulmanın şaşkınlığını yaşayan teşkilat değildi. Karar onların önüne konulmuştu.
Temel Bey’in Genel Başkanlığı sonrası ülkemiz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçti ve seçimlerde “ittifak” sistemi getirildi. MG’nin partisi 2018’seçimlerine Millet İttifakı çatısı altında girdi. Parti herhangi bir seçim çevresinde milletvekili çıkaracak kadar oy alamadı. Ancak CHP listelerinden gösterdiği iki aday seçilebildi. Onlardan birsi de tekrar CHP’ye döndü.
Bu konuda lehte ve aleyhte birçok şey söylenebilir. Ancak bu ittifak tercih hem Saadet’in zaten daralmış tabanında ciddi bir erozyona sebep oldu hem de potansiyel tabanıyla arasındaki neredeyse hissi bütün bağları kopardı. Bu tercihin sonucu olarak Saadet milletin ana gövdesi ile ayrışmaya başladı. Milletin ana gövdesi dediğim şey hiçbir siyasi partiye tahsis edilemez, her kritik zamanda sağduyu ve salim akılla hareket ederek ülkeyi telafi edilemez badirelerden koruyan kitleyi kastediyorum. Onlar, milli/manevi değerlerimizden beslenen derin bir şuurun, her şeye rağmen taşıyıcısı olan ana omurgadır.
Geçtiğimiz yıl ise Parti’de Millet İttifakı’nın paydaşı olunmasından derin bir rahatsızlık olduğu iyice su yüzüne çıktı ve parti içinde bazı hareketlenmeler meydana gelmeye başladı. Bu hareketlenme, Parti’nin Genel Başkanlık değişiminin yapılacağı bir kongreye götürülmesi ve ardından Cumhur İttifak’ı çatısı altına taşınması amacına matuftu. Lakin YİK Başkanı Merhum Oğuzhan Asiltürk’ün vefatıyla bu süreç akim kaldı.
Buraya kadar yazdıklarımla ilgili birçok şey söylenebilir, taraflar önümüze birçok mazeret, savunma ve delil dökebilirler. Ancak MG’nin Kurucu Lideri’nin formüle ettiği temel felsefeyi hatırlatarak şunu ifade etmeliyim ki, Saadet’in dindarlar nezdinde meşruiyet sorunu bulunan Millet İttifakı’nın meşruiyet vasıtası haline getirilmesi ve bütün siyasetinin Erdoğan karşıtlığına indirgenmesinin fevkalade yanlış olduğu gibi ne pahasına olursa olsun ya da ne yaparsa yapsın iktidar taraftarı haline getirilmesi de o kadar yanlıştır.
Saadet Partisi eski dostlarıyla bir daha asla bir araya gelemeyeceğini düşünüyor, ancak kendisine dindarların endişelerini izale etmek için ihtiyaç duyan yeni dostlarıyla yürümeyi daha tercihe şayan buluyor.
MG Lideri’nin dilinden düşürmediği temel bir ilke vardı: Hayra motor, şerre fren olmak!
Saadet Partisi MG’nin merkezini teşkil etmesi itibariyle yeni bir Genel Başkan, yeniden düzenlenmiş bir teşkilat ve güncel bir programla derlenip toparlanmanın adresi olarak, iktidara da muhalefete de yol gösterecek siyasi bir adres olmak zorundadır. Buna ülkenin her zamankinden daha çok ihtiyacı vardı
Saadet Partisi bu haliyle ne Hayra motor olabilir ne de şerre fren…
Benden söylemesi.
Vesselâm!
|Şaban Çetin
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…