<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
(Bir önceki yazımızda şöyle bir cümle kullanmıştık: “Müslümanlar daha çok ibadet yapabilmek, daha dindar olmak için bir köşeye çekilmedikleri gibi, mübah olan şeyleri de kendilerine haram etmezler. Onlar dinlerini hayatın akışı içerisinde toplumla beraber, doğal bir şekilde yaşamaya çalışırlar. Bu nedenle ‘uzlet, inziva, halvete girme’ iddialarına şüphe ile bakmak gerekir.”
Bu yazımızda daha dindar olabilmek için ruhbanlar gibi bir köşeye çekilmek, dünya işlerinden el-etek çekmek diye bir şey var mı konusunu incelemeye devam edeceğiz.)
Buna da sünnet veya müstehab olan inziva diyebilirsiniz.
Burada tavsiye edilen elbette toplumu veya cemaati tümüyle terkedip, sırf daha dindar olacağım diye ıssız bir yere kapanmak değil; kişinin durumuna göre, eğer kişi toplum için zararlı şeylerle meşgulse, bunlar için tenhalar daha iyidir.
Böyle bir uzlet bazıları için caiz, bazıları için yanlış olabilir. Mesela, Allah yolunda bir seferberlik olduğu zaman, İslâm uğruna çalışmalar, fedakarlık yapmak gerekiyorken, sayısız hizmet alanı ve ihtiyacı varken kişinin köşeye çekilmesi caiz olmaz denilebilir.
İslâm ümmeti arasında fitne zuhur ettiği, haklının haksıza, zalimin mazluma karıştığı, din kardeşliğinin gidip yerine kavim/grup/cemaat/parti/ırk asabiyetinin yerleştiği zamanlarda fitneden, kardeş kavgasından, haksız tarafgirlikten uzaklaşmak daha evlâdır. Böyle zamanlarda Peygamber’in tavsiyesine uyarak uzlet etmek, inzivâya çekilmek gerekir.
Ebû Saîd el-Hudrî’nin (ra) naklettiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle dedi:
“Pek yakında müslümanın en hayırlı malı, dinini fitnelerden korumak için yanına alıp dağ başlarına ve otlak yerlere gideceği koyun olacaktır.” (Buhârî, Îmân/12 no: 9, B. halk/15 no: 3300, Menâkıb/25 no: 3600, Rikâk/34 no: 6495, Fiten/14 no: 7088. Nesâî, Îmân/30 no: 5039. İbni Mâce, Fiten/13 no: 3980)
Ebu Hureyre’nin naklettiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Yakında fitneler meydana gelecektir. O sıralarda oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen de koşandan hayırlıdır…” (Buhârî, Fiten/9 no: 7081, Menâkıb/25 no: 3601. Müslim, Fiten/3(10, 12-13) no: 7245, 7249-7250)
Normal zamanlarda ihtilat’ı (insanlar arasına karışmayı) tercih eden âlimler, fitne zamanlarında uzleti tavsiye ederler.
İslâm cemaat dinidir. İslâm cemaatte öğrenilir, cemaatle birlikte uygulanır, yaşanır. İslâmın meyveleri toplum hayatında devşirilir. Ma’ruf olan şeyleri tavsiye, münkerde sakındırmak ancak insanlar arasında olur. Kötülüklerle savaş, kötülerle mücadele cemaatle olur. Müslüman toplum arasında kendini daha iyi gözden geçirir, test eder. İyilere bakar onlar gibi olmaya, kötülere bakar onlar gibi olmamaya çaba gösterir.
İnsanlardan uzak yaşayanlar onların derdiyle dertlenemez, yardım edemez, hastalarını ziyaret edemez, sıla-i rahim yapamaz.
İhtilat veya uzlet yine de kişiden kişiye değişebilir. Bazıları için ihtilat, bazıları için uzlet daha iyi olabilir. Özellikle fitne zamanlarında kişi, ne yapması gerektiğine iyi karar vermeli.
Öyle zamanlar veya öyle toplumlar olur ki, kişinin orda zaruri hâller dışında bir köşeye çekilmesi, insanlardan uzak kalması daha iyidir. Bir toplumda günahlar örf ve kanun hâline gelmişse, fitneler, kargaşalar insanı boğuyorsa, can, mal ve nesil emniyeti tehlikeye düşmüşse; kişi orada İslamî kimliğini, çoluk çocuğunu korumak için mecburen ya uzleti tercih edecek, ya da terk-i diyar edecek…
Tavsiye edilen inzivâ’nın Sünnet’te bir karşılığı itikâf olabilir.
Günümüzde tavsiye edilen inzivâ; Ramazanlarda, Ramazan’ın son on günü itikâflarla, umre ve hac ibadetiyle, zaman zaman tabiatle başbaşa kalarak, bazen evin bir köşesine çekilerek ve güç yettiği kadar gece ibadetiyle (teheccüdle) yapılabilir.
Buna da mekruh inzivâ diyebilirsiniz.
Hayata veya insanlara küsüp kenara çekilmek… Yahut dindarlık adına nefsi en meşru ihtiyaçlarından mahrum etmeye kalkışmak… Ya da daha çok dindar olacağım diye ruhbanlığı seçmek…
Böyle bir inzivâya (ruhbanlığa) İslâm izin vermemektedir.
Bilindiği gibi ruhbanlığı ehli kitap uydurdu.
Kur’an, dinde ruhbanlığı, yani dini daha iyi yaşamak, daha çok ibadet için bir tarafa çekilmeyi, manastırlara, zaviyelere kapanmayı, nefsi en doğal ihtiyaçlarından bile mahrum etmeyi icad edenleri ve bunu sürdürenleri tenkit etmektedir.
“… (Bir bid’at olarak) türettikleri ruhbanlığı (rehbaniyeti) ise, biz onlara bunu (uyulması gerekli bir yaşama biçimi) yazmadık. Ancak Allah rızasını aramak için (türettiler), ama buna da gerektiği gibi uymadılar…” (Hadid 57/27)
Ruhbanlık, hırıstiyanların Allah rızasını aramak için kendi kendilerine uydurdukları bir şeydir. Ruhbanlık, daha fazla ibadet, daha fazla zühd (dünyadan yüz çevirme) hayatını seçmek demektir.
Ruhbanlık, genel manasıyla dünyadan el etek çekip, ibadet ile meşgul olmaktır. Hatta onlar bu nedenle evlenmeyi bile hoş görmezler. Dünya işlerine önem vermezler. Ruhu yüceltmeyi ön planda tutarlar.
Ancak Allah (cc) hiç kulundan böyle bir şeyi istemedi. Nefse hakim olmak başka bir şey, nefsi öldürmeye kalkışmak başka bir şey. Nefse hakim olmak, nefis şehvetini dengede tutmakistenen şey; nefsi öldürmeye kalkışmak ise suları tersine akıtmaya kalkışmaktır.
İnzivâ’yı dünyadan el etek çekmek şeklinde anlayanlar, kendi kendilerine dindarlık uyduranlardır. Böyle bir inzivâ’nın ise gece ibadetlerinde yalnız kalmakla, Ramazanlarda mescitlerde itikâf yapmakla bir ilgisi yoktur. İtikâf ve gece ibadetlerinin, Hz. Muhammed’in hayatında ve sünnetinde yeri var. Diğeri ise başka din mensuplarının uydurmalarıdır.
**İstenmeyen bir inzivâ şekli de kişinin kendisine yabancılaşma diyebileceğimiz yalnızlıktır.
Modern zamanların insanları yanyana ama birbirlerine uzaktır. Dostluklar, arkadaşlıklar- akrabalık bağları zayıflamıştır. İnsan insansız yaşamaya kalkışmaktadır. Aynı mekanı paylaşanlar, aynı sokağı paylaşanlar, hatta aynı evi paylaşanlar giderek birbirlerine yabancılaşıyorlar. Birbirlerinden bir şekilde uzaklaşıyorlar.
İletişim araçlarını bu denli çoğalması, iletişimin bu denli kolaylaşması insanları birbirine yaklaştırmıyor. Tam aksine aradaki mesaleri daha da açıyor.
Bu yabancılık da onları yalnızlığa zorluyor. Bu; bir tür mecburiyetten inzivâdır. Herkes kendi köşesinde, herkes kendi dünyasında, herkes kendi zevkinde, herkes kendi derdinde… İlişkiler insanî, fıtrî, sosyal ilişkiler değil, -söylemesi zor ama, maalesef- çıkar ve mekanik ilişkiler.
Hayat şartları insanları bir araya getiriyor. Birlikte çalışıyorlar, bazen alış-veriş için karşılaşıyorlar, bazen merdivenlerde, bazen yolda/sokakta, bazen parklarda karşıya karşıya kalıyorlar, ya da birbirlerine rast gelince belki ve zoraki ‘merhaba’ diyorlar.
Böyle bir inzivâ insanın iç dünyasını zenginleştiren, insanı eğiten, gönlünü coşturan bir münzevîlik değil; tam tersine onu yanlızlığa, yabancılığa, kimsesizliğe sürükleyen çağdaş bir felakettir.
Modern hayat anlayışları insanları garip, ürkütücü, ıssız, faydasız ve tehlikeli bir inzivâ’ya davet ediyor.
Bu bir anlamda insan fakiri olma hâlidir.
İnsan fakiri olanlara acımak gerekir.
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMMAK İÇİN BURATA TIKLAYINIZ