Yazıyı yazmaya başladığımda bir vahşet yirmi gündür aralıksız devam ediyor. Ülkelerin liderleri peş peşe sonuç getirmeyecek açıklamalar yapıyor. Öfkeli kalabalıklar bol sloganlı gösteriler düzenliyor. Vahşetin sorumlusu terörist devletin komutanı ise ‘bizi hiçbir güç durduramaz’ açıklamasını yapıyor. Yani vahşete, katliama, soykırıma devam edeceklerini beyan ediyor. Bütün bunlar olurken Gazze ağır bir bombardıman altında. Gazze’de hayat pek çok sıkıntı içinde devam ediyor. Kuşatma, bombalama, insani yardımların önünü kesme gibi insanlık tarihinde çok az görülen bir zulümle bir şehri ve içindekileri yok etmeye kararlı katiller. Zalim ve cani devlete karşı dünya sessiz, hatta dünyanın belli bir kesimi de destekçi. Desteklerini apaçık dile getiriyorlar. Neredeyse eli kanlı katili masum gösterecek açıklamalar yapıyorlar. Bunlara içimizdeki Siyonist aşığı siyasiler ve sanatçı görünümlü soytarılar da eşlik ediyor ya da sessiz kalıyorlar hiçbir şey olmamış gibi. Bir şey değişmiyor Gazze için; yine yalnız, yine kuşatma altında. Gazze, bugünün Kerbela’sı.
Görüntüler düşüyor önümüze. Annesini, babasını, kardeşlerini kaybetmiş bir genç kızımız, onların şehadetini büyük bir metanetle ifade ediyor; yaşadıklarına isyan etmeden umutla savaşı kazanacaklarına inandığını söylüyor. Bir başka görüntüde küçücük bir çocuk; dünyaya cesaret, umut ve yiğitlik örneği olacak cümleler kuruyor. Metanet ve kararlılık zulmün üstüne üstüne ateşleniyor bir füze gibi. Korkusu yok kimsenin yokluktan, açlıktan, susuzluktan ve ölümden. Her ölüm haberinden sonra bir umut ve sevda cümlesi yankılanıyor sanki semada: Siz ölülerinizi toprağa gömüyor, oraya hapsediyorsunuz; bizse ölülerimizi cennete uğurluyoruz. Bu ne güzel bir yolculuktur.
Yaşlı bir amcanın bombalar altında yıkılmış binaların arasında gözyaşları içinde okuduğu ayetler, orada bulunanların içlerine muazzam bir ferahlık veriyor. Onları rahatlatıyor, zaman zaman içlerine düşen yeis ve korku dağılıyor:
‘’Tâlût ordusuyla yola çıkınca, “Allah sizin sadakat ve sabrınızı bir ırmakla imtihan edecektir. Kim o ırmağın suyundan kana kana içerse benden değildir. Kim onun suyundan içmez de sadece bir avuç dolusu ile yetinirse, işte o bendendir. Yani beni seven ve emirlerime uyan disiplinli bir askerdir.” dedi. Fakat ırmağa varır varmaz, içlerinden pek azı hariç, Tâlût’un emrini hiçe sayıp o ırmağın suyundan doya doya, kana kana içtiler. Nihayet, Tâlût ve beraberindeki müminler ırmağı geçince, emre karşı gelerek o sudan doyasıya içmiş olanlar, “Bu gün Câlût ve ordusuna karşı savaşacak gücümüz yok!” dediler. Ölümden kaçmanın mümkün olmadığını, bugün savaşta ölmeseler bile başka bir gün mutlaka öleceklerini ve Mahşer Günü Allah’ın huzuruna çıkacaklarını bilen müminler ise, “Arkadaşlar; kendilerini süper güç zanneden bu kâfir orduları karşısında asla korkuya kapılmayın! Nice küçük ve inançlı topluluklar vardır ki, büyük fakat inançtan yoksun dev gibi orduları Allah’ın izniyle bozguna uğratmıştır. Zorluk ve sıkıntılar karşısında dayanır, direnç gösterir, inancınızı kaybetmeden mücadele devam ederseniz, Allah’ın izniyle zafer bizim olacaktır. Hiç kuşkusuz Allah, sabredenlerle beraberdir.” dediler. Onların bu konuşması, korku ve ümitsizliğe kapılan müminlerin kalplerine yeniden kuvvet ve cesaret verdi.(Bakara 249/Mahmut KISA meali) Biz, maalesef orada değiliz ve elbette orada yaşayanlar kadar durumun vehametinin de farkında olmayabiliriz.. Bu nedenle de pek çoğumuz konforlarımızdan vazgeçmeden işin edebiyatını yapmakla yetinebiliriz. Ancak inancımız, umudu korumamızı öğütlüyor. Nasıl ki Firavun’un zulmüne Musa, Nemrut’un hadsizliğine İbrahim, Yezit’in vahşetine Hüseyin karşı çıktıysa yüzyılın Firavun, Nemrut ve Yezitlerinin bu vahşetine karşı çıkacak korkuyu da yenen yiğitler, cengâverler olmuştur ve olmaya devam edeceklerdir. Her şeye rağmen Gazze’yi terk etmeyeceklerini açıklayan doktorlar bu umudun işaret fişeği oluyorlar.
Daralan vakitler yaşıyoruz. Bu dar zamanlarda, bu zor zamanlarda yapılacak her kavli ve fiili dua, umutlarımızın sürmesini sağlayacaktır. Bir vücudun azaları gibi olmaya gayret edelim. Ümmet bilincimizi arttıracak davranışlar sergileyelim. Duanın sihir değil, çok güçlü bir silah olduğu inancıyla ve bilinciyle fiili ve kavli dualaryapmaya devam edelim. Gazze’ye umut olalım ki o da bize umut olsun. Zulmün iman karşısında yok oluşuna şahitlik edelim. Cahit Zarifoğlu’nun ne yapmamız gerektiğini de ifade eden ‘’Daralan Vakitler ‘’ şiirinin şu bölümü yüreğimize su serpsin:
Farz et körsün, olabilir.
Elele tut
Taş al ve at
Kâfiri bulur.’’
EYYUP YÜKSEL
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…