Menderes ve arkadaşlarının katlinin ardından askeri güdüm tesis edildi, Marksist düşünce yaygınlaştı, yeni darbeler planlanmaya başlandı.
Batı ülkeleri tarafından desteklenen 27 Mayıs 1960 albaylar darbesinin ardından Türkiye Latin Amerika ülkeleri gibi her an askeri müdahaleye açık hale geldi.
Öncelikle 27 Mayısçı Milli Birlik Komitesi içinde mücadeleler ve tasfiyeler gerçekleşti. Kuvvetli NATO yanlılarına karşı ulusalcılar bir denge oluşturdu. Öte yandan MBK üyelerinden ‘devrim tamamlanmadan iktidarın sivillere teslim edilemez’ diyenler ayrı bir planlama içine girdiler. Bunlara göre halk ilkel ve cahildi, sadece diktatörlükle adam edilebilirdi.
Bu subaylar arasından, Marksist görüşlü karizmatik Albay Talat Aydemir Harp Okulu öğrencileri ve geniş bir ihtilalci subay kesimiyle 22 Şubat 1962’de darbe girişiminde bulundu. Bu büyük bir zorlukla ve darbeciler affedilerek önlendi.
Talat Aydemir ve arkadaşları bunu devletin zaafı olarak görerek bir yıl içinde daha iyi organize olup yeni bir darbeyle ülkeyi ele geçirmeyi planladılar. Aydemir’in Sovyetler Birliği ile ilişkisi olduğu yönünde somut bir bilgi bulunmamakta ancak planlarını ABD ve İngiltere desteklemedi. 21 Mayıs 1963’de gerçekleştirdikleri devletin hazırlıklı olduğu darbe girişimi kolayca engellendi ve idam edildiler.
1960’li yıllarda başka askeri müdahale olmamasına rağmen bu tehlike devam etti. Genelkurmay Özel Harp Dairesi olarak adlandırılan derin devletin etkisi sürdü. Cumhurbaşkanlıklarına ardı ardına dört general geldi. Devletin temel konuları asker hakimiyetindeki MGK’da ele alınacaktı.
Anayasa, güçler dengesi tesisi bahanesiyle bürokratların ve Ankara kurulu düzeninin gücünü artırdı, seçilmiş sivil yönetimlerin manevra alanını küçülttü. Sol bürokrasiyi aşmayı sağlayacak bir Başkanlık sistemi Sağ siyasetin amacı oldu.
27 Mayıs sonrası ortamın bir özelliğiyse üniversitelerde, sanatta, eğitimde, düşüncede ve mesleklerde Marksist görüşün hakim hale gelmesiydi.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi