Maalesef darbeler ülkesiyiz! Darbe, kısa tanımıyla, bir ülkede yönetimi ele geçirmek için yapılan yasa dışı harekettir. Bu genelde, o ülkenin askeri güçleri tarafından makyavelist bir düşünceyle yapılır. Yani, iktidarı ele geçirmek adına her yolu mubah gören bu anlayışta ki insanlar, sadece ve sadece sonuca odaklanarak, kendi borularını öttürmek adına yönetimi ele geçirme sevdasıyla hareket ederler. Silah onların elindedir ve dolayısıyla güç de onların elindedir. Fakat bu gücün geçici ve yapay olduğunun farkına varamazlar. Oysa demokratik hukuk devletinin kurallarını yok sayarak, silah zoruyla yönetimi ele geçiren makyavelist insanlar için, insan hak ve hürriyetleri o kadar da önemli değildir.
27 Mayıs darbesi sonucu, Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam sehpasına gönderilmiş, böylece de bütün dünyanın gözleri önünde büyük ama çok büyük bir ayıba imza atılmıştır.
O günden bu güne, ülkemizde maalesef darbe şakşakçıları ve darbe sevicileri hiç bitmemiş, 15 Temmuz darbe girişimine bile “tiyatro” diyenler çıkmıştır.
Ülkemizin geçmişte yaşadığı darbeler ve sonrası, açık ve net bir şekilde göstermiştir ki, yapılan bütün darbelerin arkasında dış güçlerin parmağı vardır. Buna ister “üst akıl” deyin, ister başka bir şey… “Görünen köy kılavuz istemez” misali, darbelerin arkasında ki o güçler, her darbeden önce “güvende değiliz” duygusunu uyandırmak için sosyo-psikolojik zemin oluşturmayı da ihmal etmemişlerdir. Nitekim 1980 darbesini yapan Kenan Evren bir açıklamasında, “darbeyi bir yıl önce yapacaklarını ama şartların olgunlaşmasını beklediklerini” söyleyivermiştir.
Ülkemiz insanına dayatılan darbelerden birkaç örnek verelim ki, yapılan darbelerin arkasında ki güçler biraz daha net anlaşılabilsin. 1960 darbesinde, mahkeme başkanı Salim Başol’un, başta Adnan Menderes olmak üzere tutuklulara hitaben “sizi buraya koyan güç böyle istiyor” demesi; 1980 darbesi gerçekleştiğinde ABD ulusal güvenlik konseyi başkanı Paul Hanze’nin, Amerikan başkanı Jimy Carter’a büyük bir heyecanla “bizim çocuklar başardı” haberini vermesi, darbelerin arkasında ki üst aklı deşifre eden örneklerdir.
Darbeler konusunda şunu unutmayalım ki, dün yedi kule zindanlarında genç Osman’ı şehit eden zihniyet ile 28 Şubat darbesinde ki zihniyet aynı zihniyettir. 31 Mart darbesi ile II. Abdülhamit hanı tahttan indiren cunta ile 15 Temmuz darbe girişiminde ki cunta yine aynı cuntadır. 1960 darbesini yapanlar ile 1980 darbesini yapanlar arasında hiçbir fark yoktur. Kimse ama kimse bu darbelere kılıf uydurarak, halkın iradesini rafa kaldırmanın meşruiyetini savunmamalıdır.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde meydana gelen darbeler bir yana, bizde gerçekleşen darbeler şunu göstermiştir ki, asker gölgesinde bir demokrasi, maalesef demokrasi değildir. Demokrasi dediğimiz yönetim şeklinin kendi içinde kural ve kaidelerinin olduğu aşikardır. Demokrasilerde asıl olan milletin iradesidir. Milletin iradesi dışında ki bir güç, demokrasi trenini raydan çıkartır ki bu kazanın zararları da gelir milleti bulur. Bu tren kazalarının bilançosu bazen hafif bazen de çok ağır olur. Nitekim geçmiş darbelerde, milletimiz darbe denen illetin zararlarını açık ve net bir şekilde görmüş ve acı bir şekilde de yaşamıştır.
1960 darbesini yapanlar, yukarıda da belirttiğimiz gibi darbe zeminini oluşturmuşlar, yaptıkları darbeyi haklı göstermek adına Sosyo-psikolojik altyapıyı da oluşturmayı ihmal etmemişlerdir. Buradan hareketle diyebiliriz ki; 27 Mayıs darbesi, ne 28 Nisan öğrenci olayları sebebiyle, ne de Ankara Kara harp okulunun yürüyüşü üzerine alelacele yapılmış bir darbe değildir. Bu darbe planlı ve programlı bir şekilde yapılmış, Türk milletinin canı, bile isteye acıtılmıştır.
27 Mayıs darbesinin planını yapan ama perde arkasında kalan isim kurmay Albay Sadi Koçaş’tır. Darbe gerçekleştiğinde, Londra da askeri ateşe olarak görev yapan bu kişinin ismi, milli birlik komitesi üyeleri arasında da yoktur. Sadi Koçaş, darbeden 17 yıl sonra yazdığı dört ciltlik “Atatürk’ten 12 Mart’a” anı kitabında gerçekleri deşifre etmiştir. 1957 yılında, Almanya da Nürenberg de bir askeri birliği ziyaret edecek olan zamanın kara kuvvetleri komutanı Orgeneral Cemal Gürsel ile buluşan Koçaş, darbe planını orada Cemal Gürsel’e açmıştır. Yani darbe planı yıllar öncesinden yapılmış, 27 Mayıs 1960 yılına kadar da darbenin zemini oluşturulmuştur.
1950 yılında, “Yeter söz milletindir” sloganı ile iş başına gelen Adnan Menderes ve arkadaşları, ülkemize damga vuracak büyük yatırımları hayata geçirmişlerdir. Fabrikaların açılarak insanların istihdam edilmesi, ülkede dört binlerde olan traktör sayısının on yıl içinde kırk beş elli binlere çıkması, ülkede üniversitelerin açılması ve yapılan devasa hizmetler, zamanın CHP sini de rahatsız etmiş midir(!) bilemiyoruz ama birilerini rahatsız ettiği aşikârdır. Tek parti döneminde varlık vergisinden bunalan halk, “yeter söz milletindir” sloganıyla iş başına gelen DP iktidarını %53 oranında desteklemiştir. Yapılan icraatlar neticesinde halk derin bir nefes almış, ancak bu nefes alış birilerini rahatsız etmiş olacak ki, 27 Mayıs darbesi gerçekleşivermiştir.
Günümüzden geriye doğru baktığımız da, sıkça sorulan sorulardan bir tanesi, darbenin olacağından İsmet İnönü’nün haberinin olup olmadığı meselesidir. Zira bu konuda, İsmet İnönü’nün Adnan Menderes ve arkadaşlarına yönelik sarf ettiği “Sizi ben bile kurtaramam; şartlar uygun olduğun da ihtilal meşru olur” sözü tarihe geçmiştir. İsmet İnönü’nün darbeden haberinin olup olmadığını, İnönü’nün damadı olan Metin Toker’in “İsmet paşa ile 10 yıl” adlı seri kitabında bulabiliriz. 26 Mayıs gecesi İnönü, damadının kulağına eğilerek “Darbe kapıda” cümlesini kullanmıştır. Eğer İnönü’nün, bizim bilmediğimiz gizli güç ve kabiliyetleri yoksa darbeden haberinin olduğu söylenebilir.
Her şey bir tarafa, darbeler bir ülkenin geleceğini karartan, ülkeyi onlarca yıl geriye götüren olgulardır. Bura da önemli olan ise, geçmişte yaşanan darbelerden ders çıkartabilmek, ülkemizin ve milletimizin geleceğini karartan ve devletimizin bekasını tehlikeye sokan darbe seviciliğinden ve şakşakçılığından vaz geçmektir.
“Adnan Menderes ve bakanların asılmasını onaylamıyorum ama onlarda çok hata yaptılar” diyerek, darbe şakşakçılığı yapan kimselere şu cevabı vermek yerinde olacaktır. Emin olun ki, Adnan Menderes ve arkadaşları sizin kadar hata yapmadılar.
Son söz;
Demokrasi oyununu, kural ve kaidelerine göre oynadığımız müddetçe, kimsenin ama kimsenin başı ağrımayacaktır.
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
Önceki yazımızda Yûsuf 12/76 ayetini kısmen ele almıştık. Bu yazımızda ise ayetin ele almadığımız yönleri…
Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş Mirat Haber olarak, İslam'a aykırı olmadığı müddetçe, her…