islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,2788
EURO
37,1165
ALTIN
3.063,75
BIST
8.945,80
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Çok Bulutlu
16°C
Pazar Hafif Yağmurlu
16°C

Darbelerin Anatomisi ve 15 Temmuz (I)

Darbelerin Anatomisi ve 15 Temmuz (I)

15 Temmuz darbe girişimin dördüncü yıl dönümündeyiz. Bu yazı dizimizde yaşadığımız darbelerin ve 15 Temmuz hain darbe girişiminin fotografını çekmek ve perde arkasına kapı aralamak istiyorum. Yazımız vesilesiyle, bu elim gecede şehit olanlara Allah’tan rahmet gazilerimize de saygı ve minnetlerimizi arz ediyorum.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Türkiye yepyeni bir yola girdi. Hiç şüphesiz ki bu yolda, darbeye darbe ile karşılık veren onurlu bir milletin duruşu söz konusu. Bundan sonra ülkemizde darbe girişiminde bulunmak isteyen bir cunta ortaya çıkar mı bilemiyoruz ama vatanına ve milletine ihanet edecek böyle bir oluşumun, durup tekrar tekrar düşünmesi, ona göre de plan yapması gerekmektedir. Darbe yapacak cunta, bundan sonra milletimizin tepkisini de hesaba katmak zorundadır. “Ben darbe yaptım oldu” anlayışını, bu necip millet canı pahasına 16 Temmuz sabahı itibariyle tarihe gömmüştür. Bu elim darbe girişimim ardında bulunan ve sinsi planlar yapan iç ve dış düşmanlar ise, milletimizin bu onurlu duruşu sayesinde dumura uğramışlardır.

Önceki darbe süreçlerinde olduğu gibi, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında da dış güçlerin olduğunu anlamak için artık kâhin olmaya gerek kalmadı. Ülkemiz ve insanının geçmişte yaşadığı darbeler ve sonrası, açık ve net bir şekilde göstermiştir ki, yapılan bütün darbelerin arkasında dış güçlerin parmağı vardır. Buna ister “üst akıl” deyin, ister başka bir şey…  “Görünen köy kılavuz istemez” misali,  darbelerin arkasında ki güçler, 16 Temmuz sabahı deşifre olmuştur. 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında, Fetö’yü bir piyon olarak kullanan “üst aklın” varlığından, artık kimsenin şüphesi kalmamıştır.

Ülkemiz insanına dayatılan darbelerden birkaç örnek verelim ki, konu biraz daha net anlaşılabilsin. 1960 darbesinde, mahkeme başkanı Salim Başol’un, başta Adnan Menderes olmak üzere tutuklulara hitaben “sizi buraya koyan güç böyle istiyor” demesi; 1980 darbesi gerçekleştiğinde ABD ulusal güvenlik konseyi başkanı Paul Hanze’nin, Amerikan başkanı Jimy Carter’a büyük bir heyecanla “bizim çocuklar başardı” haberini vermesi, darbelerin arkasında ki güçleri deşifre eden örneklerdir.

          Ne hazindir ki, Osmanlı dönemi dâhil ülkemizin üzerinde gizli emeller besleyen dış mihraklar, içeride buldukları satılmış elemanlar vasıtasıyla darbeler gerçekleştirmişlerdir. Bu darbelerden birisi de, 1997 yılında yaşadığımız 28 Şubat post-modern darbesidir. Bu darbenin en ilginç yanlarından bir tanesi ise 15 Temmuz darbe girişiminin sahibi Fetö’nün, halkın yanında değil de darbeci askerlerin yanında yer almasıdır. Fetö’nün, bir zulüm örneği olarak tarihe geçen başörtüsü yasağı hakkında “başörtüsü teferruattır” açıklamasında bulunması; gerektiğinde okullarını ve dershanelerini cuntacılara devredebileceğini söylemesi, zamanın darbeci cuntasına ne kadar bağlı olduğunu bizlere göstermektedir. Hâlbuki “zulüm ile abat olunamayacağını” en iyi, bir din adamının bilmesi gerekmektedir. Oysa Fetö denen hain, bu hareketiyle milletten yana değil, darbeden yana saf tutmuştur.

Fetö’nün maddi ve manevi olarak desteklediği 28 Şubat post-modern darbesinden sonra, ülkemizin yaşadığı ekonomik kriz; Ali kalkancı Fadime Şahin olayı ve başörtüsü yasağı gibi olayların, birer tiyatrodan ibaret olduğu anlaşılmıştır. Kamuoyunu kurgulanmış tiyatro sahneleriyle meşgul edenler, diğer taraftan bankaların içini boşaltmışlar ve insanımızı ekonomik sıkıntılara maruz bırakmışlardır. Daha sonra batan bankaların arkasında emekli subayların çıkması, darbelerin arka yüzünü göstermesi açısından bizler için önemli doneler içermektedir. “Bin yıl sürmesi öngörülen” bu zulüm, tarihin akışı içerisinde değerlendirildiğinde, çok kısa sürmüştür.

28 Şubat darbesini, yaşı genç olanlar ya hatırlamamakta ya da hiç bilmemektedirler. Bu konuyu bir nebzede olsa gençlerimize hatırlatmak adına, birkaç cümle daha sarf edelim. Zira  o süreçte bendenizin  yaşadıkları dahil olmak üzere, yaşanmış binlerce belki de milyonlarca  acı olay var…

Fakültelerde başörtüsü ile okuyan kızlarımız, bu süreçte mağdur olanların başında gelmektedir. Son sınıfa geldiği halde, başörtülü olduğu gerekçesiyle okullara alınmayıp, devamsızlıktan sınıfta kalan ve okulu bırakmak zorunluluğu hisseden  gençlerimizin sayısı hiç de az değildir. Depresyona girenler, travma yaşayanlar ve intihar edenler… 28 Şubat sürecinde insanlar öyle bir cenderenin içinden geçmişlerdir ki, emin olun bunları anlatmaya kelimeler kifayet etmemektedir. İşte bu zulme Fetö denen vatan haini sahip çıkmış, milletin yanında değil de, cuntanın yanında yer almayı yeğlemiştir. Lakin milletimiz 28 Şubat darbesinden sonra, darbelerin millete hayır getirmediğini ve sayısız zararlar verdiğini iyi öğrenmiş olmalı ki, 15 Temmuz darbe akşamı canı pahasına silahların ve tankların karşısında durmuştur.

Necip Türk milleti, 15 Temmuz akşamı darbeye darbeyle karşılık vererek; dün yedi kule zindanlarında genç Osman’ı şehit eden zihniyet ile 28 Şubat darbesinde ki zihniyetin aynı olduğunu, 31 Mart olayıyla II.Abdülhamit hanı tahttan indiren cunta ile 15 Temmuz darbesine girişen cuntanın aynı cunta olduğunu bütün dünyaya ispatlamıştır. Milletimizin dik duruşu sayesinde 16 Temmuz sabahı,  çok şükür ki birileri diğerlerine “bizim çocuklar başardı” diyememişlerdir.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde meydana gelen darbeler bir yana, bizde gerçekleşen darbeler şunu göstermiştir ki, asker gölgesinde bir demokrasi, maalesef demokrasi değildir. Demokrasi dediğimiz yönetim şeklinin kendi içinde kural ve kaideleri vardır. Demokrasilerde asıl olan milletin iradesidir. Milletin iradesi dışında ki bir güç, demokrasi trenini raydan çıkartır ki bu kazanın zararları da gelir milleti bulur. Bu tren kazalarının bilançosu bazen hafif bazen de çok ağır olur. Nitekim geçmiş darbelerde, milletimiz darbe denen illetin zararlarını açık ve net bir şekilde görmüş ve yaşamıştır.

15 Temmuz darbe girişimine genel bir perspektiften bakacak olursak, şayet darbe gerçekleşmiş olsaydı bilançonun çok ağır olacağı yadsınamaz bir gerçektir. Zira Mit’in başına geçmesi planlanan Emre Uslu’nun, 15 Temmuz akşamı güneydoğu sınırlarımızda Pkk teröristlerinin başında beklemesi, Kıbrıs Rum kesiminde İngiliz askerlerinin konuşlanması, incirlik üssünde ki ABD ajanlarının varlığı, yapılan planın büyüklüğünü gözler önüne sermektedir. Belki 15 Temmuz darbe girişimini diğer darbelerden ayıran en önemli nokta da bu olsa gerekir. Aslında 15 Temmuz akşamı yaşadıklarımız, darbe girişimi falan değil, düpedüz ülkemizi parçalama planıdır. Aynı Irakta olduğu gibi[1]… Aynı Suriye de olduğu gibi…

15 Temmuz darbe girişimi, bizlere açık ve net bir şekilde göstermiştir ki, bu olayların arkasında Siyonistlerin güdümünde olan ABD vardır. Pensilvanya da büyük bir malikanede yaşayan fetö, devlet adamlarına dahi nasip olmayacak bir koruma altında hayatını sürdürmektedir. İlkokul mezunu olan sözüm ona bir vaizi, ABD neden ve kimlerden korumaktadır? 11 Eylül saldırılarından sonra, Müslümanlara karşı “haçlı seferi” düzenleyeceğini ilan eden ABD, Fetö’yü neden sınır dışı etmemiştir? Eski bir CIA ajanı olan Graham Fuller (ajanların eskisi olmayacağına göre bu şahıs hala görevde) fetö’nün malikânesini sık sık ziyaret ederek neden orada fotoğraflar çektirmiştir? ABD fetö’nün bütün dünyada okullar açmasına neden ve nasıl izin vermiştir?

Amerika, Pensilvanya da yaşayan Fetö’yü, özelde Türkiye genelde ise dünya Müslümanlarını, kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek adına koruyup kollamaktadır. Dinler arası diyalog ve ılımlı İslam projeleriyle[2], İslam alemini parçalamak ve birbirine düşürmek, Siyonistlerin kendilerine rol olarak biçtiği büyük bir oyundur. İşte bu oyunu hayata geçirebilmek adına ABD, Fetö denen haini istediği gibi kullanmaktadır. Yani Fetö denen hain, Siyonistlerin oyunlarını hayata geçirmede kullandığı bir kukladır.

Ülkemizde cemaat elemanlarından toplanan himmet paralarının, İncirlik hava üssünden Amerika’ya gönderildiği ortaya çıkmıştır. Bu paralar küçük meblağlar da değildir. Bu para transferi bizlere göstermektedir ki, dünyanın birçok ülkesinde okullar açmasına izin verilen Fetö, bu kurumlar vasıtasıyla hem misyonerlik faaliyeti göstermekte, hem de bağlı bulunduğu mason[3] biraderlerine büyük paralar aktarmaktadır.

15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştiren hain Fetö’nün teröristleri, ABD’ye dolayısıyla da Siyonizm’e bu kadar göbekten bağlı ise Amerika’nın siyasi ve sosyal yapısı masaya yatırılmalıdır. Çok kapsamlı olmasa da biz bu konuyu kısaca yazmaya çalışalım.

Selam, saygı ve muhabbetlerimle…

(Devam edecek)

Şaban DOĞAN


[1] Irak’ın parçalanması ve iç savaşa sürüklenmesi, bizde fetö terör örgütüne benzer kesnizani tarikatı vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir.

[2] Dinler arası diyalog bahsi için 7 Şubat 2019 tarihinde Mirat haber sitemizde yayınlanan yazımızı inceleyebilirsiniz.

[3] Son dönemde Yeni şafak gazetesi Fetö’nün mason olduğuna dair belgeleri yayınlayarak, bir başarıya imza atmıştır. Bu habere göre; 1969 yılında ‘Hür ve kabul edilmiş masonlar locası’ tarafından üstün hizmetlerinden dolayı ödüllendirilen fetö, 1975 yılında gizli yemin töreniyle masonluğa kabul edilmiştir. Yine aynı habere göre fetö, bağlı bulunduğu mason locasının toplantılarına muntazaman katılmış, kardeşler sofrasına ‘tuz ve ekmek paylaşmak’ için oturmuştur. Fetö’nün bu ilişkileri, onun CIA ve Mossad ile olan bağlantılarını da deşifre eder mahiyettedir. Dünya kamu oyuna  masonluk ve Siyonizm’in irtibatı olmadığı lanse edilse de, ikisinin sıkı bir bağlılık içinde olduğu bilinmektedir. Masonluğun ruhunda Yahudilerin iman esasları vardır. Özellikle Kabbala’dan doğan fikirler, masonluğun yol göstericisi konumundadır. (Kabbala: Binlerce yıl öncesinden ağızdan ağza intikal eden, yazılı bir kaynağı olmayan Yahudi geleneği)

Hiç şüphesiz masonluk denilince, insanın aklına gizemli ve esrarengiz  bir yapı gelmektedir. Gerçekte de masonluğun vitrininde  ‘insanlık barışı, kardeşlik, dinler arası diyalog’ gibi argümanlar olsa da, madalyonun arka yüzü bambaşkadır. Mason locaları, bazı ülkelerde ‘kardeşlik ve barış’ gibi olguları  ön plana çıkartılarak teşkilatlanırken, ülkemizde olduğu gibi ağaç ve yeşili koruma adı altında da faaliyet gösterebilmektedirler.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.