Bazen telefonuma beni de etkileyen yazılar düşmektedir. 1997’de ölen merhum Galip Erdem’in nakledeceğim paragrafı da bu tür etkileyici cinsten:
“Bizler da’vayı Ağrı dağının zirvesine çıkaracaktık. Bin zahmetle ve emekle acılar çekerek dağa tırmandık. Zirveye varınca sevincimiz sonsuzdu. Ama küçük bir noksanımız olduğunu fark ettik. Da’vayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz da’vayı değil kendimizi zirveye taşımıştık. ”
Kibirden Allah’a sığınırız, tam elli yıldır da’vamızı zirveye taşımaya çalışanlardan olmaya çalıştık. Defalarca yargılandık, gerçekten acılar çektik ama Rabbim bizi ülkemize tanıtarak şereflendirdi. Kimseye boyun eğmedik. İhale peşinde de koşmadık. Bunun içindir ki Rabbim bizi, davamızı dağın eteklerinde bırakanlardan daha fazla rızıklandırdı.
Siyasi İktidarı Hayal Bile Edemezdik
1973 yılında Bayburt’ta verdiğim konferansa genç bir kaymakam vekilinin katılması beni nasıl mutlu etmişti anlatamam. Siyasi iktidarı, Cumhurbaşkanlığını hayal bile edemezdik.
Siyaseten iktidar olmak Ağrı dağının zirvesine tırmanmaksa en üst noktaya ulaştık. Ulaştık da davayı dağın eteklerinde mi yoksa yolun yarısında mı unuttuk bilmiyorum.
Da’va Kur’ân’ın ve Nebevî kuralların vücut verdiği İslâm’dı ama bilgisizliğimiz ve bilinçsizliğimiz sebebiyle da’va diye biz gerçek İslâm’ı değil çerçevesini jakoben laikliğin belirlediği bütünlüğünden soyutlanmış İslâm’ı taşıdık. O bile ağır geldiği için onu da parça parça atarak tırmandık. Hakikat bu.
Dine, Akla ve İlme Çağırmak
İslâm’ın buyrukları, ortak aklın ve ilmin verileri olan Marûf’a çağırma ve zıddı olan Münker’den sakındırma görevimizi de yapmadığımız için da’vayı unutanlara usulünce hatırlatma yapıl(a)madı, yapanlar da sevilmeyenlerden oldu.
Evet, zirveye tırmananlarımız oldu. Ama cehalet ve şuursuzluk sebebiyle da’va taşınmadı veya dünyacılık sebebiyle taşınamadı. Dağın eteklerinde tövbe ile toparlanıp da’va ile birlikte yeniden tırmanışa geçmek hâlâ daha mümkün. Mümkün de bazılarımız kendisiyle birlikte davayı da tırmandırdığı inancınca ve savunmasında.Oysa kişisel ve toplumsal hayatımızı kuşatan imanî, ahlâkî ve ekonomik bunalımlar bunları tekzib etmekte.
Yap(a)madıklarıyla Şımaranlar
Yüreklerine îman akmamış kişiler, askeri sefere çıktığında Sevgili Peygamberimize katılmadıkları ve böylece tehlikelerden korundukları için sevinirler, Onun dönüşünde ise gerçek dışı mazeretlerinin kabul edilmesinden ötürü de şımarırlardı. (İ. Kesir,Al-i İmran 188)
Kıyamete kadar görülebilecek bu tiplere ilişkin olarak Kur’an bizi şöylece uyarmaktadır. Dileriz uyanışta geç kalarak hüsrana düşenlerden olmayız:
“Sakın ha yaptıklarıyla şımaran ve yapmadıkları ile de yüceltilmek isteyenlerin azabtan korunacaklarını/kurtulacaklarını sanma Onlar için elem verici bir azap vardır.”(Al-i İmran 188)
Ali Rıza Demircan
ÖNEMLİ NOT:
Bu gibi yazılar, iyi niyetli olmayanlarca birkaç siyasiye fatura edilir. Amacımız bu değil. Genelde köy veya kenar semt çocuklarıydık. İl müftüsü olduk, prof. olduk, dekan, rektör olduk, genel müdür, milletvekili, bakan, belediye başkanı olduk. Korunduk büyük zenginlerden olduk… Kendimizce zirveye çıktık ama bilgi ve bilinç yetersizliğimiz ve dünyacılığımız sebebiyle inancımız, ahlakımız ve amaçlarımız zirvenin eteklerinde kaldı.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi