DEAŞ’ı altetmek büyük güçler açısından işten bile değildi. Ancak o dönemde, örgüt berhava edildikten sonra işgal ettiği toprakların nasıl paylaşılacağına dair henüz karar verilmemişti.
Bundan beş, altı ay öncesine kadar Irak ve Suriye topraklarının neredeyse yarısından fazlasını işgal eden DEAŞ’ın bütün dünya tarafından terörist ilan edilmesine ve ortadan kaldırılması için uluslararası koalisyonlar kurulmasına rağmen hâlâ var olmasının sebebi olarak DEAŞ sonrası dönemde bu toprakların kimler tarafından ne şekilde taksim edileceğine henüz karar verilememesi olduğu ifade etmiştik.
Gerçekten de DEAŞ’ı altetmek süper silahlara ve uçaklara, milyar dolarlık savunma ve istihbarat bütçelerine sahip büyük güçler açısından işten bile değildi. Ancak o dönemde bölge topraklarının paylaşımı için DEAŞ gibi bir alete ihtiyaç duyulmaktaydı ve örgüt berhava edildikten sonra işgal ettiği toprakların nasıl paylaşılacağına henüz karar verilmemişti. Bu değerlendirmenin, son altı aydır sahada vaki gelişmeler tarafından doğrulandığı söylenebilir.
Nitekim bugün Suriye ve Irak sınırının insan yaşamına çok uygun olmayan izole birer köşesine sıkışmış olarak görüyoruz DEAŞ’ı. Örgütün öldürülen elemanları dışındaki militanları eski tabirle tebahhur etmiş yani buharlaşmış değil. Bu örgütü araçsallaştıranlar tarafından tura katılmış turistler gibi otobüslere bindirilip şehir şehir dolaştırılmakta. Peki gayriinsani uygulamalarıyla bütün dünyayı dehşete düşüren ve bu zalim uygulamalarını Hollywoodvari videolarla tüm dünyaya duyuran örgüte ne olmuştu da bu kadar çabuk dağılmıştı? Sorunun cevabı oldukça yalın, gerçek ve basit: Artık örgüte ihtiyaç kalmamıştı ve DEAŞ sonrası dönemde bu örgütten alınan toprakların kimler tarafından paylaşılacağı hususunda karar verilmişti. Nitekim daha önceki bir yazımızda Suriye konusunda ABD ve Rusya ile Sykes-Picot benzeri gizli bir anlaşma olabileceği yönünde bir izlenim edindiğimizi ifade etmiştik.
Haritaları değiştiren örgüt altı ayda çözüldü
Nitekim ABD ve Rusya arasında Suriye ile ilgili olarak teşekkül eden bir mutabakat olduğu izleniminin doğduğu günlerden bu yana DEAŞ hem toprak olarak hem de ekonomik kaynakları, militan sayısı ve propaganda gücü açısından büyük zaafiyete uğramış durumda. 13. yy ortalarında Ortadoğu’yu işgal eden Moğollar kadar bölgeye korku veren, hakkında onlarca kitap, yüzlerce makale yazılan bu yapı altı ayda birdenbire çözülüverdi. Bunda bir gariplik yok mu?
Suriye ve Irak haritasında DEAŞ’tan geri alınan toprakların hangi güçler tarafından işgal edildiğine bakarsanız örgütün kimlerin işine yaradığını anlamakta pek güçlük çekmezsiniz. Zira örgütten geri alınan bu toprakların büyük kısmının ABD’nin hâmisi olduğu Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (İKBY) ile Suriye’nin kuzey ve doğusunda YPG/PYD’nin; Suriye’nin doğusunda ise Rusya’nın koruma ve kollaması altındaki Esed rejiminin eline geçtiğini söylemek mümkün. Onun dışında daha gözardı edilebilecek kısımlar Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile ele geçirdiği Cerablus ile el-Bab ve güney Suriye’de ABD’nin muhalifler ile birlikte ele geçirdiği bazı bölgeler ile İran’ın ağırlığının olduğu nüfuz bölgeleri.
Irak’ta ilk bakışta bu işten karlı çıkan Barzani yönetimi, sadece Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin, anayasa tarafından belirlenmiş sınırları haricinde, içerisinde Kerkük gibi çok önemli şehirlerin bulunduğu ve hukuken Irak merkezi yönetimine ait toprakları da ele geçirmiş ve kendi meşru topraklarından yüzde 30 daha fazlasını işgal etmişti. Son olarak da İsrail ve biraz da ABD hariç bütün dünyadan gelen tepkilere rağmen bağımsızlık referandumunu üstelik işgal etmiş olduğu Kerkük gibi tartışmalı bölgelerde de yaptı. Bu referandumda Ortadoğudaki seçimlerden yıllardır alışık olduğumuz yüzde 90’dan fazla bir evet oyu çıktı. İçlerinde Türkmenlerin ve Arapların bulunduğu pek çok grup refarandumu boykot ederek katılmadı.
Aslında bu gayrimeşru referandum yıllardır beklenen İran, Irak merkezi yönetimi ve Türkiye gibi bölge ülkelerinin birleşmesine de vesile oldu. Nitekim Kerkük ve Irak’ın kuzeyindeki son gelişmeler Barzani’nin kazanma şansı düşük yüzdeyle oynadığı kumar sonucunda Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olduğunu gösterir nitelikte. Bölge ülkelerinin birleşmeleri Irak’ta ABD, İsrail ve Barzani’nin oyununu bozmuş durumda. Uzun zamandır ilk defa Türkiye, İran ve Irak ortaklaşa hareket edip, başarılı oldular ve oyunu bozdular.
Fırat Kalkanı ve İdlib operasyonları
Suriye’ye gelince bundan bir yıl kadar önce Suriye haritası Rusya ve İran destekli rejim, PYD/YPG kantonları, DEAŞ ile ÖSO hakimiyetindeki dört parçadan oluşmaktayken bugün giderek Esed rejimi ile PYD/YPG yönetimine ait olmak üzere ikili bir yapıya doğru gidiyor.
Nitekim geçen ay Suriye rejiminin Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in “Kürtlerle özerkliği müzakere edebiliriz” şeklindeki açıklaması bundan iki sene önce’Butik Suriye’ye (Batı, Faydalı Suriye) razı görünen ancak daha sonra Rusya’nın sahaya girişinden itbaren adeta bir Rusya mandasına dönüşen rejimin hedef büyüterek Kürtlere özerklik verebileceği ikili bir yapıyı amaçladığını göstermekte.
Aslında hem Fırat Kalkanı Harekatı hem de İdlib operasyonu ile DEAŞ sonrası Suriye’de bu ikili yapıyı bozmaya çalışan Türkiye bu iki harekatla etkinliğini önemli ölçüde kaybetmiş olan ÖSO’ya, Rusya’nın 2015’ten itibaren Esed rejimine verdiği desteğin bir benzerini vermiş oldu ve DEAŞ sonrası konsolide olan Suriye’de muhtemelen önümüzdeki yıl gerçekleşebilecek siyasi müzakerelerde hem ÖSO’nun konumunu hem de kendi elini güçlendirdi. PYD/YPG’ye karşı da önemli bir bölgesel ve sınır gücü olarak sahanın boş olmadığını gösterdi.
Bölgesel işbirliği oyunları bozdu
Aslında Velid Muallim’in yukarıdaki açıklaması ile Türk askerinin Astana anlaşması çerçevesinde Rusya ve İran’ın da mutabakatıyla İdlib’e girmesinin hemen ardından yaptığı “Türk askerleri derhal topraklarımızdan çekilsin” açıklamasını birlikte okumak gerekir.
Bu sözde efelenmenin ardında Türkye’nin kendisi için beka meselesi olarak gördüğü PYD/YPG yapılanmasına da bir anlamda göz kırpılmakta. Tabii bu açıklamanın doğrudan Suriye rejiminden mi geldiği yoksa rejimim bunu sahibinin sesi olarak Rusya’nın adına mı yaptığını bilemiyoruz. Ancak her halükarda önümüzdeki yıl DEAŞ sonrası Ortadoğu’nun nasıl bir şekil alacağı konusunda daha kesin şeyler söyleyebileceğiz. Ancak şu ana kadar Sünni Araplar ile Türkmenlerin Irak ve Suriye’de daha az avantajlı konumda oldukları ifade edilebilir.
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi