Vakfımız Ardev’de ziyaretçilerimiz eksik olmaz. Ziyaret amacıyla gelenler olduğu gibi özel taleplerine aracı olmamız için gelenler de vardır. Çok az da olsa yazdıkları kitaplarını sunup okumamızı isteyenler ve görüşlerimizi rica edenler de olur. Olur da ilmi kanaatlerinizi kabulleneler ise çok çok daha azdır.
Pandemi öncesinde ziyarete gelip kitabını bırakarak kanaatlerimizi rica eden ve bunun için defalarca telefon eden M.K. kardeşimizin kitabını gözden geçirdim. Bu kardeşimiz her hangi bir konuyu İslâm zaviyesinden bakarak inceleyebilecek konumda değil. Ama acı olan bu gerçeğin farkında olmamasıdır.
Her bir günah bedenî bir hastalığa sebep olmasa de her bir hastalığın büyük ölçüde günah nitelikli işlemlerden kaynaklanabileceği doğrudur. Hangi bedenî hastalığın hangi günah işlemine dayandığını bilmiyorsak da ümitsizliğe dayalı üzüntü, içki, zina ve eşcinsellik gibi hastalıkların sebep olacağı bedenî hastalıkları bir ölçüde biliyoruz. Ama Allah’a ortak koşma, yalan, kibir, aldatma zulüm, cimrilik, sınır tanımaz ihtiras, gösteriş, israf, ümitsizlik gibi insanlığı çökerten manevi hastalıkların değil kesin sebeplerini bilmek, hastalık olduklarının bile farkında değiliz. Bunların sebep olabileceği bedenî hastalıklarla ilgili ise hiç bilgimiz yoktur.
Bu vesile ile ifade edelim. Biz ruhi hastalıkların suç-günah nitelikli sebepleriyle birlikte, bedeni hastalıklarımız ve suç-günah vasıflı sebepleri üzerinde ilmi çalışmalar yapılarak tıbba yeni bir alan açılma gereğine inanıyoruz. Asrımız tıbbının kendisini çıkmaza sürüklediği görülebilir bir gerçektir.
Buraya kadar tamam da, kardeşimiz hastalıklarımızın kendi günahlarımız yanı sıra ninelerimiz, dedelerimiz, babalarımız ve annelerimizin günahları sebebiyle de geldiğini savunmaktadır.
Pek çok ayet, hastalık dahil uğradığımız pek çok musibet ve de başarısızlığın bizzat kendi ellerimizle yaptıklarımızdan kaynaklandığını bildirmektedir:
“Başınıza gelen ( başarısızlık, iflas, kaza ve hastalıklar gibi) herhangi bir musibet kendi ellerinizle yaptıklarınız sebebiyledir. Kaldı ki Allah yaptıklarınızın çoğun da affeder.” (Şûra 42/30)
Ne var ki hastalıklarımızın bizzat işlediğimiz günahlardan kaynaklandığı gibi kişisel hatalarımız olmaksızın da gelebilir. Rabbimiz bizleri denemeye uğratacağını bildirerek bu hakikati açıklamaktadır:
Kur’anımızda suçların/günahların kişisel olduğu, kişi ancak kendi aleyhine olacak şekilde günah/suç işleyebileceği, yalnızca kendisinin suçuna /günahına eşdeğerde ceza göreceği açıklanmaktadır. Daha açık biri anlatımla hiç bir kişi başkasının suçunu günahını yüklenmez, yüklenemez.
“ Kimse, kimsenin günah yükünü taşıyacak değildir. Kendi yükü ağır gelen kimse, onu taşımak için başkasını yardıma çağırırsa, yakını da olsa, bu kimse o yükün hiç bir parçasını taşıyamaz. O halde gerçekten sen, görmedikleri halde, Rablerinden korku duyanları ve namazlarına dikkatli ve devamlı olanları uyarabilirsin ve şunu bil ki, kim günah kirlerinden arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur. Sonunda dönüş Allah’adır.” ( Fatır 43/18)
Bu durum dünyada geçerli olduğu gibi âhirette de geçerlidir. Secde sûresinde şöyle buyrulur:
“ Ey İnsanlık! Rabbinize karşı sorumluluğunuzu hatırlayın! Dahası ne anne babanın çocuğunun, ne de çocuğun anne babasının cezasına uğratılmayacağı bir günün dehşetinden sakının! Unutmayın ki Allah’ın vaadi gerçekleşecektir: şu halde bu dünya hayatı sizi asla ayartmasın; dahası, aldatıcının hiçbir türü sizi Allah (hakkındaki asılsız düşünceler) ile aldatmasın. (Lukman 31/33)
Gerçekler apaçık ortada iken astrologların yıldızların harekelerinin hayatımıza etki edeceği iddiaları gibi bu kardeşimizin babalarımız ve dedelerimizin suçları ve günahlarının hayatımıza etki edeceği ve bizi hastalıklara mahkum edeceği iddiası da Kur’ân ile çelişmektedir. Konuyu bir örnekle açalım:
Evlilik dışı birliktelikten doğan çocukla evlik içinde doğan çocuk arasında bedensel bir fark olmadığı gibi ruhsal sağlık bakımında da fark yoktur. Zira zina ürünü çocuk tertemizdir . Çünkü onun bir günahı yoktur. Asıl büyük günah insanı işlemediği suçların/günahların sorumlusu veya mahkumu kılmaktır.
Ebeveynlerin inançları ve yaşamlarının çocuklar üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri vardır şüphesiz. Fıtrat hadisi bunun delilidir:
“Her doğan çocuk fıtrat (gerçekleri kabul edecek nitelik) üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari, Tefsir (Rûm), 2.)
Ne var ki bu hadiste ebeveynin bilinçli olarak yaptığı yönlendirmenin etkilerine işaret ediliyorsa da ebeveyn günahlarının çocuklarda hastalık halinde zuhur edeceğine ilişkin bir beyan yoktur. Kaldı ki bu hadiste bile çocukların gerçekleri kabul yeteneğinde ve tertemiz olarak yaratıldıklarına işaret edilmektedir. Ebeveynin etkisi zorlayıcı değildir. Kişi özgür iradesiyle suç/günah işlemedikçe sorumlu olmaz. İlahi adaletin, olumsuz örnekler içinde yetişen kişinin durumunu değerlendireceğinde de şüphe yoktur. Kaldı ki nice salih insanların çocukları hastalıklarla boğuşurken nice zalimlerin çocukları da sağlıklı yaşayabilmektedir.
Cahil Hatasını Anlamaz
Bütün bu gerçekleri kendisine açıkladığımız kardeşimiz, dinleyip teşekkür edeceği yerde İsra suresinin 64. ayetinden örnek verip iddiasını sürdürme yoluna gitti.
Ayetleri orijinalinden okumaktan ve anlamaktan aciz insanlar, herhangi bir meâlden yarım yamalak anlamını öğrendikleri bir ayetten hareketle hüküm çıkarmaya yeltenebiliyorlar. Oysaki Kur’ân-ı Kerîm Mesanî bir kitaptır, yalnız bir ayetle değil farklı surelerde tekrarlanan ikili dörtlü…ayetlerle hükümler konur. Bu hakikati hatırlatarak Mekkî olan İsra 64’e bakalım.
Baş şeytan İblîs, Rabbimizin Hz. Ademe saygı secdesine varılması emrini kabul etmez. Adem oğullarının yüceliğe layık olmadıklarını kanıtlayacağını beyanla, Rabbimizden onları saptırma iznini alır. Rabbimiz de ona şöyle buyurur:
“ Ve onlardan gücünün yettiklerini sesinle yoldan çıkar; atlarını ve adamlarını üzerlerine sal, malları ve çocuklarında onlara ortak ol; dahası onlara vaatlerde bulun! Şeytan’ın vaadi aldatmadan başka bir şey değildir.”
64. ayette yer alan “وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَاد / Ve Şarikhüm filemvali vel evlad ” cümlesini, lafızlarından hareketle Müfessirlerimiz şöylece yorumlar:
Faiz, rüşvet karaborsa, içki kumar fuhuş işletmeciliği gibi haram yollara yönlendirerek mallarına, evlilik dışı birliktelik ve zina gibi yollara iterek çocuklarına manen ortak olmaya çalış… Yani adem oğullarını saptırmak için etkileyebildiğin insanları ve bulabildiğin imkânları kullanarak onları saptırabilirsen saptır.
Baş şeytan İblîs’in Allah’ın bu buyruğunu müfessirlerimizin anladığı şekilde anladığı hakikati, Mekkî olan Araf süresinde şöyle anlatılır:
“…And olsun ben de onları saptırmak için senin doğru yolun üzerine oturacağım. Sonra andolsun, o kullarının önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım onlara; ve sen onlardan çoğunu, şükreden kimselerden bulamayacaksın.” (Araf 7/16-,17)
Bu hakikat Medenî olan Nisa suresinin 119. ayetinde yine onun dilinden şöylece açıklanmaktadır:
“ ‘Onları saptıracağım, boş hevesler ve özlemler ile dolduracağım. Ben onlara emredeceğim, onlar da putperestçe bir kurban âdeti olarak, hayvanların kulaklarını yaracaklar ve onlara yine emredeceğim, Allah’ın yaratılıştaki kanun ve prensiplerini değiştirecekler.’ Ama Allah’ı bırakıp da şeytanı kendilerine rehber edinenler, kesinlikle ziyana uğrarlar.“
Şimdi soralım: İsra 64. ayette yer alan “Ve Şarikhüm filemvali vel evlad” cümlesinden, İblîs’in ve taifesinin dedelerin – ninelerin, babaların ve annelerin işledikleri suçlar ve günahlar sebebiyle torunları veya çocukları hastalıklara uğratacağı anlamı çıkarılabilir mi? Elbette çıkarılamaz. Böylesi bir çıkarım, Kur’ân’ın lafzına da ruhuna da aykırı olur.
Bizim bu konuya yer vermemizin asıl sebebi sosyal çöküntüler bir tarafa depremler, kasırgalar, hortumlar seller ve salgın hastalıklar dahil yeryüzündeki bütün olumsuzlukların bizim yaptıklarımızla ilişkili olduğu hakikatine dikkat çekmek ve İlahiyatçıları ve tıpçıları bu alanda yüksek lisans ve doktora yapma/yaptırma gereğini hatırlatmaktır.
Sözü, Rabbimizin konumuzu özetleyecek beyanına bırakalım:
“ Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların, kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda, karada ve denizde bozulma başladı. Bu şekilde Allah belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır. “ (Rûm 30/41)
Ali Rıza DEMİRCAN
MİRATHABER.COM- YOUTUBE
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…