Türkiye’deki eğitim, bu ikinci tip insanı hazırlayarak, aslında kendi kültür, tarih ve değerlerine bağlı olmayan bir insan tipi yetiştirerek, kendi sosyal varlığını bir manada tehlikelere açık hale getirmektedir. Eğitimi kendi değerler sistemine ve tarihi gerçeklerine döndürmek iktidarın yapacağı en önemli görevdir.
Türkiye’deki eğitim, bu ikinci tip insanı hazırlayarak, aslında kendi kültür, tarih ve değerlerine bağlı olmayan bir insan tipi yetiştirerek, kendi sosyal varlığını bir manada tehlikelere açık hale getirmektedir. Eğitimi kendi değerler sistemine ve tarihi gerçeklerine döndürmek iktidarın yapacağı en önemli görevdir.
İnsan, düşünce ve ahlak dünyası ile kendini var eden ve kendi varlığının farkına varan bir çerçevede yaşar. Onun kimliği ve gerçekliği, fiziki ve eşyalar dünyasından çok, kültür ve ahlak dünyasında gerçekleşir. Dolayısıyla, hayatı daha çok kültürel ve sosyal dünyadaki etkinliği ile anlam kazanır.
Kavramlar dünyasının önemi
Dildeki kavramlar, insan ve toplumun nasıl bir dünya tasavvur ettiğine dair çok net işaretler taşırlar: Kölelik, Aforoz, Sınıf, Pragmatizm, Sömürgecilik gibi kavramlar, insan ve toplumlara o dünyanın, hangi temel problemler etrafında geliştiğini ve ilgi alanlarının nelere yoğunlaştığını gösterir.
Öte yanda bir başka dünyanın kavramları ile nasıl bir nitelik kazandığını görebiliriz; Vakıf, Külliye, Ahilik, Aşevi gibi kavramlar da, sosyal amaçlı ve hikmet dolu bir dünyanın temel felsefesine işaret ederler.
Sosyal bilimlerin dili, kavramlardır. Her dil, kendine ait bazı kavramlar oluşturur. Bu kavramlar, o toplumun muhayyilesinde (gelecek perspektifinde) olan arayış ve düşüncelerin bir sonucudur. İlim adamları, bu kavramlar dünyasına bakarak bir toplumun nasıl bir yaşama felsefesine sahip olduğunu anlarlar. Eğer, her ilim adamı, sosyal kavramları kendine göre şekillendirirse, kavram kargaşası meydana gelir.
Bu dünyaya ait değerlerin eğitimi her şeyden çok eğitimcinin üretkenliğine, rol modelliğine ve öğrenciyi arzu edilen değerlerin yaşandığı ortamlarla biraraya getirebilme kabiliyetine bağlıdır. Yoksa, hiçbir bilgi; o bilginin yaşayışa anlam kattığını anlamadan kabul edilmez ve değer kazanmaz.
Medeniyet ve sosyal muhayyile
Her medeniyet, kavramlarını kendi kültür dünyası, dini hayatı ve fikri muhayyilesi çerçevesinde şekillendirir. Fikri muhayyileyi de yaşanan önemli olaylar, tarihi hatıralar,düşünce ve sanat alanında ortaya konulan orijinal eserler, büyük hukuk ve ahlak idealleri hazırlar.
Sosyal değer kavramı, öncelikle batı sosyal ilimlerin metodolojik yapısı içinde yer almaktadır. Bu sebeple o, sosyal motive edici bir faktör olarak birçok sosyal ilim alanları ile ilgilidir. Bu yüzden sosyal hadiselerin karakteristikleri ve tabiatıyla yüksek nisbette uyumlu bir metod olarak açıklanabilir. Bu durumda, değerler kavramı ilk safhada açıklanabilir. (Mills, 1967: 146).
Sosyal muhayyile; bir medeniyet insanının bilgi, ahlak, inanç ve yaşama tecrübeleriyle kendi ve bazı olayları değerlendirmesi kültürüdür.
Kavramların meydana gelmesinde “düşünce ve değer” etkileşiminin olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü, düşünce ve değer birlikteliği, birbirinden kopmaz iki temel belirleyici faktörlerdir. Değerler, olayların kabulünü belirlerken, düşünce de onların gerçek değerini ortaya koymaktadır.
Değerlerin de toplumdaki “sosyal kanunlar” ile büyük alakası bulunmaktadır. Sosyal kanunlar, değerlere uygun bir şekilde “bütüncü bir hayat” doğrultusunda gerçekleşir. Değerlerin ortaya koyduğu hayatı çok yönlü test edip, doğruluğunu ölçerek, sosyal kanunların önemini anlamak mümkündür.
Değerler eğitimine odaklanmak
Ahlak ve değerler eğitimde amacın ne olması gerektiği konusuna gelirsek, bu eğitimin; inanç, kültür ve felsefi düşüncelerinin amaçları belirlemede etkin olması gerçeğine ulaşırız. İslam düşüncesi, insanın öncelikle belli değerlere uygun bir anlayış ve yaşama düzeni ile hayatı sistemleştirmeyi hedefler. Bu yüzden de insanı eğitmeden, hayatı ve sistemin doğru bir işleyiş kazanmayacağını kabul eder.
Eğitimi ferdin kendi potansiyelini keşfetmesi ve geliştirmesine destek olma süreci olarak gören ilerlemeci eğitim felsefesi, farklı bir ahlak ve değerler eğitimi kurgular. Nitekim, değerler eğitimi yöntemleri alanında en geniş anlamdaki görüş farklılığını yansıtan “değer aktarma ve değer geliştirme” eğilimleri; bu farklı bakış açısının bir sonucudur. (Kaymakcan-Meydan,2014:40-41)
Eğitimi, sadece bilgi ve mesleki tecrübe gören batı eğitim felsefesi, insanları bilgili ve deneyimli insanlar haline getirirken; onların ahlak ve kültür alanlarını dikkate almayarak, zeki ve bilgili; fakat iyi niyetli ve samimi olmayan bir insan tipi hazırlamaktadır. Aynı şekilde, eğitimi; farklı kültür ve ahlaki değerlerin bir karışımı olarak kabul eden eğitim felsefesi de, kafası karışık ve herhangi bir kültüre bağlı olmayan idealsiz materyalist ruhların yetişmesine hizmet eder.
Türkiye’deki eğitim, bu ikinci tip insanı hazırlayarak, aslında kendi kültür, tarih ve değerlerine bağlı olmayan bir insan tipi yetiştirerek, kendi sosyal varlığını bir manada tehlikelere açık hale getirmektedir. Eğitimin, kendi değerler sistemine ve tarihi gerçeklerine dönmesi; bu iktidarın yapacağı en önemli görevdir.