<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
38,5687
EURO
43,6369
ALTIN
4.017,28
BIST
9.167,58
DOLAR
38,5687
EURO
43,6369
ALTIN
4.017,28
BIST
9.167,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
25°C
İstanbul
25°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
26°C
Salı Az Bulutlu
26°C
Çarşamba Çok Bulutlu
25°C
Perşembe Az Bulutlu
23°C

DEĞER VE NORMLARIN ETKİNLİĞİ NASIL SAĞLANABİLİR?

DEĞER VE NORMLARIN ETKİNLİĞİ NASIL SAĞLANABİLİR?
21/04/2025 09:23
A+
A-

Değer ve norm, birbirini tamamlayan iki bileşen olup, birlikte ele alınmak durumundadırlar. Değerlerin günlük hayatta uygulama biçimleri, norm şeklinde ortaya çıkmaktadır. Eğer değer, norm haline gelmemişse yani uygulama imkanı bulamamışsa, gerçekleşebilme etkisini kaybeder ve rolünü gerçekleştiremez.

Bazı araştırmalarda değer ve norm, birbirinden ayrıymış gibi bir açıklama tarzı getirilmektedir. Dolayısıyla, bu durum; konuya tam olarak vakıf olunamadığını göstermektedir. Hareket içindeki zümrenin, problemi tanımlama şekline göre harekete, norm ya da değer yönelimli harekettir, diyebiliriz. Türkiye’de 1960’lardan sonra meydana gelen gençlik (öğrenci) hareketleri, siyasi ve ideolojik hareketler olarak değerlendirilebilir. Özellikle, Marksist-Leninist öğrenci hareketlerinin amaçları göz önünde tutulduğunda, toplumun topyekün değiştirilmesini ya da sistemin değiştirilip yerine Marksist-Leninist bir sistem getirmeyi amaçlamalarından dolayı, değer yönelimli (devrimci) bir hareket olarak söylenebilir. Dolasıyısıyla, her iddia taşıyan ve toplumu biçimlerdirme ve yönetme tezi ile ortaya çıkan hareket, kendine has “değer sistemi” olarak görülebilir. Elbette, bu değerler; yetiştirdiği insan tipi ve ortaya çıkardığı sistem niteliği itibariyle değerlendirilip, ondan sonra kendisi hakkında bir “değer hükmü” ile karşı karşıya kalacaktır. (Kaynak, 1977)

Bu örnek, değerlerin sosyal hareketlere de zemin hazırlayabilecek bir zihniyet ve ortam hazırlayabilme özelliğine işaret etmektedir. Bu bakımdan, değerlerin niteliği; davranış ve yönelişlerin niteliğini de belirleyebilmekte ve “değer-davranış bütünlüğü” bu şekilde gerçekleşmektedir.

Bu değer hükümleri ya inanç veya ahlak olarak karşımıza çıkabilir. Sosyal alanda ise, hukuki çerçeve içinde norm, örf veya kanun adıyla gerçekleşebilir. Bir başka ortaya çıkış şekli ise, gelenek veya görenek tarzıdır. Hepsinin kendine has özellikleri ve değerler alanında hiyeraşik bir etkinliği söz konusudur. Bu sisteminin birbirinden hiyerarşik bir yapı halinde ortaya çıkması, toplumsal yapının nasıl esnek ve çok boyutlu bir özellik taşıdığına dair önemli bir özelliği göstermektedir.

Hak ve Vicdan

Hak duygusu, insanın sosyal ve ahlaki varlığı ile bağlantılı bir özelliktir. İnsanlar hak’kı aramak ve onu gerçekleştirmek ihtiyacı içerisindedir. Bu özelliği, hem sosyal açıdan hem de psikolojik açıdan gerekli hale getiren şartlar bulunmaktadır. Haklar konusu, sosyal veya hukuki bir faktör olmak yanında, belki de da fazla psikolojik değer ve yetkinlikle ilgili bir özellik taşımaktadır. Tabii, burada hak kavramının sadece psikolojik yönü olduğunu da söylemek mümkün değil. Onu tamamlayacak sosyal boyutun da meseleyi istenilen noktaya ulaştırdığını belirtmek gerekir.

Vicdanımızda adeta ötekilerin yargılarının bileşkesi tecelli ve tezahür etmektedir. Vicdanımızda doğan  doğruya ‘hak’ diyoruz. Hak benim ve ötekilerin ortasında yansır ve ortaya çıkar. Hak’ta ben ve ötekiler ‘biz’ olarak yansırız. (Çelebi,2007: 82) Hak kavramının gelişmesi ve yerli yerine oturması ile, onun toplumsal boyutu olan adalet kavramı devreye girmekte ve hak kavramının sadece belirli kişileri ilgilendiren bir olay değil, herkesi kapsamı içine alan anonim bir nitelik kazanması mümkün olmaktadır:

Adalet’te bütün erdemler bir arada bulunur. Kendi amacını, kendinde en çok taşıyan erdemdir adalet. Adalet erdemin bir parçası değil, erdemin bütünüdür; karşıtı olan adaletsizlik ise kötülüğün bir parçası değil, kötülüğün bütünüdür.

İslam bilgi ve medeniyet anlayışı, sosyal ilimlerin birbirleri ile olan ilişkilerine büyük önem vererek, hayatın işleyişini en doğru bir şekilde tesbit etmek ve toplumsal ihtiyaçlara en etkili bir biçimde cevap vermek istemiştir. Dolayısıyla adaletin ahlak ile olan bağlantısı, gözden uzak tutulmaması geren bir husustur. Adaleti sadece, hakkı maddi olarak dağıtmak suretiyle gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü adalet, hak fikrinin insan ruhun da karşılığını bulmasıyla gerçekleşecek bir husustur. Bir mal veya statünün, kişinin vicdanı tarafından kendisi için hak olduğunu değerlendirmesi, ahlaki ve dini değerler ile bağlantılı bir konudur. Adalet, hakkı somut olarak dağıtmak için elindeki kriterleri kullanıp, hakkı sahibine vermeye çalışırken, ahlak ve din, hak kavramına riayeti, en büyük dini vecibe ve görev olarak insanının kalbine yerleştirmektedir. Dolayısıyla, Adaletin ahlak ve dini hassasiyet ile en uygun düzlemde gerçekleşmesi mümkün olmakta ve adalete karşı güven, büyük ölçüde güçlü hale gelmektedir.

Değerlerin Kurallaşması

İslam hukuk ve ahlak değerlerinin birbiriyle bağlantısı, bu medeniyetin sadece kurallar ile değil, aynı zamanda bu kurallara alt yapı sağlayan ruhi ve ahlaki bir dünya anlayışının birlikteliği ile şekillendiğini göstermektedir.

Sosyal hayat, kendine has kanunlarla yönetilmektedir. Tıpka biyolojik hayatta olduğu gibi. Mesela kan nakli için uyulması gereken bir takım şartlar ve kurallar vardır. Bunlara uyulmadığı takdirde insan hayatının tehlikeye girmesi kaçınılmazdır. Kanı oluşturan unsurlardan herhangi biri diğerinin yerini alamaz. Zira, temelde vücutlarının farklılığından doğan kan gruplarının çeşitliliği olayı söz konusudur. Biyolojik saha için doğrulanan bu gerçek, bio-historik saha için de doğrudur. Çünkü farklı kültür elemanları, her zaman değiştirilebilir şeyler değildir. (Binnebi, 1990:77)

Pozitif hukuk, sadece akıl ile hak arasındaki bağlantı ile iktifa ederken, olayın ahlaki ve manevi fayda yönüyle desteklenmesi, hukuk fikrinin ulaştığı ileri bir merhale olarak söylenebilir:

Mutlak akıl değil, vahyin manevi bilgisinde yetişmiş olan akıl (müctehidin aklı), İslam hukukunun uygulama kurallarının koymuş olduğu esaslardan hareketle bu ölçüleri kullanarak ve sonuçta mutlaka kur’ani bir delile dayanarak maslahatın ya da hükmün ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışır. (Erdoğan, 1990:42) Bu açıklama ile maslahat, yani iyilik; sadece kişinin keyfine bırakılmış bir davranış tarzı olarak kalmamış, onun inanç ve kurallar ile de desteklenmesine yol açarak geniş bir anlayış ve kavrayış haline getirmiştir.

Kurumsal yapılar, bir sistemin devamlılığını sağlayan ve işlerliği bakımından yerleşmiş ve gelenek haline gelmiş özellikte sürdürülebilir niteliklere sahip organizasyonlardır. Değerlerin varlıklarını sürdürebilmeleri, kurumsal yapılar halinde işlerlik kazanmaları ve norm haline gelmeleri ile mümkün olabilmektedir. Kurumsal yapılar, belli çalışmaların daha kapsamlı ve köklü gelişmeler sağlamak bakımından önemli yapılardır. Değerlerin etkinliği, işlerliği ve geliştirilmesi için kurumsal çalışmalar, bu tür alanlarda sürekliliği sağlamak yanında bilgi ve tecrübenin uygulabilirliğini de mümkün hale getirebilmektedir.

Prof. Dr. Sami Şener

İSLAMİ HABER ‘MİRAT’  -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.