Bu yazı yerel seçimlerden önce dost uyarısı olarak yazılmıştı. Değişik sebeplerle yayınlanması bu güne kaldı…Hatalarını düzeltmesi gerekeceklere yardımcı olabilir.
Artık ruhumuza uzaklaştırılabilir mi korkusunu taşımaya başladığımız Cumhurbaşkanımız/kardeşimizin Külliye’de sabah namazları için Millet camisine gidebildiği oluyor mu, bilmiyorum. Bir iki koruma dışında hiç kimseye duyurmadan gitmesini tavsiye ederim.
“Üzerine Rabbimizin yemin ettiği sabahın teneffüsleri” ona da soluklayacağı nefes olur, kalabalıklar içindeki yalnızlığını giderir, muhtaç olduğu enerjiyi sağlar. (Tekvîr 81/18)
Emirgan camiinde her sabah bizim gibi birkaç yetkisiz ve etkisiz gariple kıldığımız sabah namazında olduğu gibi bu sabah da Ankebut sûresinden okunan âyetler yüreğimizi diriltirken hüznümüzü ve iç muhasebemizi de ayaklandırınca, parmaklarımız söz dinlemeyip tuşlar üzerinde özgürce dolanır oldu.
Tamam, bizim laikler tam inkârcıydı, zalimdi ve zulmünde berdevamdı. Şapka için insan asan; Müslümana muhtarlığı çok görüp millet iradesine karşı muhtıra vermeyi hak bilen azgınların süregelen çizgisinden başka ne beklenebilirdi ki?
Eğitimin ateist-deist içeriğine bile değinemeden başörtüsü ile yarım asır oyalandık. Hizmetimiz büyük, tamam da hâla Anayasa ile başörtüsüne özgürlük getireceğiz diye iş yapar görünüyoruz.
Pek çok zalimce engeller olduğunu biliyoruz. Ama 21 yıldır eğitimin İslam ve bilim dışılığına el atamadığımız gibi İmam Hatiplerin çeyrek bilincini de yok olma sınırına getirdik. Elbet bunu birilerimiz değil hepimiz birlikte yaptık.
Kız okulları ve üniversiteleri dünyada var, bizde de vardı. İstanbul, Bursa Adana… Amerikan Kız Kolejleri yaklaşık yüz elli sene öncesinde kuruldu. Zaten ilk zehirli tohumlar da buralarda atıldı.
Sayın Milli Eğitim Bakanımız ile kalktık bir laf ettik.
Bu laflarla herhalde milletimizi bir otuz yıl daha oyalarız zannediyoruz. Biz, Kemâlist Solun, İslam’ı çağrıştıran her şeye karşı olduğunu bilmiyor muyuz? Bunun için destek isteyip oy almadık mı? Milletimizin verdiği iktidarın neden bir türlü muktediri olamıyoruz?
Elimizi tutan kim? Başkan bizim, YÖK bizim, Bakan bizim değil mi? Beş on tane kız okulu ve üniversite açamıyor muyuz?
Kaldı ki eğitimin materyalist özüne dokunamadıktan sonra bütün ülkemizi kız okullarına dönüştürsek ne olacak? Ancak lezbiyenliğe hizmet etmiş oluruz. Örneği voleybol milli takımında. Bu kızları niye eleştiriyoruz ki?
AB önünde “hazır ol” da bekliyoruz, üstelik eşcinselliğe de karşı olduğumuzu söylüyoruz. Ayıptır, günahtır. Kendimize güldürmeyelim. Putin’in çıkardığı eşcinsellik karşıtı yasaları bile çıkart(a)mıyoruz. Vah ki vay halimize.
Tamam eğitim de hali pür melalimiz böyle bari ekonomiyi düzeltebilseydik.
Bazılarımız çırpındık, feryat ettik, yol gösterdik ama sonunda ülkemizin faiz ülkesi haline gelmesini engelleyemedik. Çünkü ekonomi yalnızca faiz yasağı değildi, darbe vurmak için elin gavuru da tetikte idi? Üstelik bir de gafletimiz sebebiyle pandemi geldi, ardından da günahlarımız sebebiyle müstahak olduğumuz deprem.
Olan, kendimizle birlikte yaraladığımız Faiz NASS’ına oldu. Ne idüğü belürsüzlerce alay konusu edildik.
Peki hiç mi iyi şeyler yapmadık? Yaptık da onları seçimler öncesinde yeterince dile getirdik. Orduyu sınırlarına çekmek, savunma sanayinde dev adımlar atmak ve ülkemizin alt yapısını hazırlamak çok iyi işler arasında.
Dünya değişti. Çöküntümüz de genel. En yakınlarımıza bile laf anlatamıyoruz, okuduğunu anlamaktan aciz aceze takımı bile bize akıl veriyor, ne yazarsak yazalım, zamanı değildi diyor. Davası olmayanlar için uygun zaman gelir mi? Ama davamızı yamaçta terk edip çıkar zirvesine tırmanmanın her dem zamanıdır.
İstenen yalakalık yapmamız mı? Vergi vermekten ve yargılanmaktan başka devletle ilişkimiz olmadı ki meddahlık yapalım.
İsrailoğulları Rabbanileri-Ahbarı gibi ve laikleştirilmiş Diyanet ve İlahiyat misali dilsiz şeytanlaşmanın oluşturacağı günahlarımızı kim yüklenebilecek?
Bu sabah namazında okuyup dinlediğimiz, Ankebut sûresinin ürpertici âyetlerine dönelim:
“ İNSANLAR arasında öyleleri var ki, “Biz, Allah’a inanıyoruz!” derler; ama Allah yolunda baskıya uğrayınca insanlardan gelen yermeleri Allah’tan gelen ceza gibi, (hatta ondan daha korkutucu) görürler; Rabbinden (gerçek inanç sahiplerine) bir yardım gelince de, “Aslında biz her zaman sizinle beraberiz!” derler. Allah, bütün yaratılmışların kalplerinden geçenleri en iyi bilen değil midir?
(Evet!) Allah, gerçekten imana erenlerin de, ikiyüzlülerin de kimler olduğunu mutlaka ortaya çıkaracaktır.
Ve İslam’ın iman ve yaşam kurallarına inanmayanlar (her zaman olduğu gibi,) inananlara: “Gelin bizim hayat tarzımıza uyun, günahlarınız bizim boynumuza!” derler. Halbuki onlar, (bu şekilde yanılttıkları kimselerin) hiçbir günahını yüklenmezler: Dikkat edin, onlar yalancıdırlar!
Onlar, mutlaka, kendi günah yükleri ile birlikte başka yükleri de taşımak zorunda kalacaklardır; ve bütün temelsiz iddialarından dolayı Kıyamet Günü mutlaka hesaba çekileceklerdir!” (Ankebut 29/10-13)
Eğitimin laik özüne İslam’la neşter vuramadan…yapılacak her şey Kamâlizm’e yani batı emperyalizmine hizmet olacaktır. Zaten Gazi’nin açtığı kutlu yolda ! yürümeye başlamanın dolaylı amacı bu değilse nedir?
Onaylayıp yüreklendirdiği KKM’nin tasfiyesi ile meşgul olsa gerek Hayrettin Karaman hocamıza da ulaşamaz olduk ki dertleşip ağlaşalım. Gerçi ağlaşmak da çare değil ya.
Peygamberimizin ifadesiyle “Güçleri ölçüsünde İslamî çizgiye gelmeleri için yöneticilere de tebliğ edilmesi gereken DİN NASÎHATTİR.” (Buharî İman 42)
Din Nasîhat’tir de yalakalık ve çıkar beklentisi varken kim risk üstlenecek?
Biz gerçek dostuz ve görevimizi yapıyoruz.
“Ama ve fakat” diyerek bilgelik izhar edenler, hiç değilse NASÎHATÇİLERİ SEVMEYENLERDEN olmasınlar. (A’raf 7/79)
Ali Rıza Demircan
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ