Geçen hafta boyunca Namaz Gönüllüleri olarak deprem bölgesinde idik. Sevgili Abdülhamit Kahraman‘ın organizesi ile Ramazan Kayan, Abdullah Yıldız, Kerim Buladı, Bayram Babacan, Muhammed Ali ve Ali Tolga’dan oluşan ekibimizle yola koyulduk… Amacımız; ulaşabildiğimiz kadarıyla depremzede kardeşlerimizin acılarını paylaşmak, hal-hatırlarını sormak, dua edip dualarını almak ve yaklaşan Ramazan-ı Şerif’te okuyacakları Kur’ân-ı Kerim ve Meali başta olmak üzere namaz bilinci kitaplarını ve onların maneviyatlarını tahkim edecek diğer kitapları, seccade, tesbih, hurma vb. ile hayırsever kardeşlerimizin infaklarını kendilerine takdim etmekti…
Altı gün süren ziyaret trafiğimizin ilk durağı Kahramanmaraş 15 Temmuz İHO binasındaki AFAD-İnsan Vakfı Deprem Koordinasyon Merkezi oldu… 6 Şubat Depreminin ilk gününden itibaren okul binasını karargâh haline getiren okul müdürü Memduh Kayıklık hocamız kelimenin tam anlamıyla bir dert babası, dert küpü… Anlattıkça anlatıyor, paylaştıkça paylaşıyor… Asrın en yıkıcı depremini yaşayanların derdi biter mi? Yetişebildiği depremzedenin derdine derman, yarasına sargı oluyor…
Ziyaretlerimiz esnasında Memduh hoca gibi nice isimsiz kahramanları tanıdık: Eğitime Destek Platformu (EDEP) bölge başkanı Mehmet Akpınar’ı, Elbistan AFAD konteyner kent yöneticisi Recep öğretmeni, Adıyaman AFAD-İnsan Vakfı Koordinasyon Merkezi sorumlusu Sami beyi, İyilik-Der temsilcisi Sami beyi, Hak-Der çadır kampı yöneticisi Zekeriyya beyi, Çelikhan İyilik-Der temsilcisi Mehmet beyi, Dolmabahçe Camii tarzındaki 15 Temmuz Camiinin imamı olup depremde kızını kaybeden Mustafa hocayı, Malatya İyilik-Der ve İnsan Vakfındaki adanmışları, Malat-Ya-Şam Vakfı başkanı Fırat beyi, deprem üssü Pazarcık‘ta ilk günden beri insanımıza sahip çıkan Muhittin beyi, Hatay İHH çadır kenti sorumlusu köfteci Halim beyi, babasını depremde kaybeden İHH Reyhanlı koordinasyon merkezi başkanı Zeki beyi ve Belen, İslahiye, Nurdağı… üzerinden ulaştığımız Osmaniye‘de İyilik-Der ekibini tanıma fırsatı bulduk…
Kısaca, rahatını terk edip sahaya koşan adanmış mümin gönülleri gördük. Bölgeden ve Türkiye’nin dört bir yanından gelip taşın altına sadece ellerini değil, bedenlerini ve yüreklerini de koyan dava insanlarının örnek çabalarında “namaz gönüllüleri” olarak ektiğimiz tevhid ve vahdet tohumlarının izlerine tanık olmak bizi ziyadesiyle bahtiyar etti…
Bölgede depremzede kardeşlerimizin engin tevekkül ve teslimiyetlerine şahit olduk. Kur’an-ı Kerim’i uzattığımızda alıp öpen ve alnına götüren imanlı yürekleri izledik. Gönüllü psikolog Burak beyin tespitiyle, “Biz onları teselli edelim derken, onlar bize moral verdiler”. Dillerinden isyan değil, Allah’a hamd ve şükür ifadeleri vardı; en çok da bölgede yaygın olan “Keremine şükür” cümlesi…
Bölge insanının ekranlarda konuşulanları pek de kaale almadıklarını gördük; aksine geleceğe dair umutlarını, yardım kuruluşlarına yürekten teşekkürlerini ve devlete güvenlerini müşahede ettik… Bir anne dedi ki: “Her şeyim enkaz altında kaldı; bir çay kaşığım bile yoktu. ‘Çocuklarımı nasıl doyuracağım’ derken, siz nur yüzlü insanlar imdadımıza yetiştiniz. Aç ve açıkta değiliz hamdolsun…”
Yabancı yardım ekipleri şunu söylemekten kendilerini alamamışlar: “Birçok ülkede yardım çalışmalarına katıldık; fakat hiçbir ülkede böyle bir yardımlaşma ve dayanışma refleksi görmedik.”
Özellikle zor zamanlarda sergilediğimiz işbu merhamet seferberliğimizi doğru okumalı, doğru değerlendirmeli ve geleceğe umutla yürümeliyiz… Deprem bölgesinden dönüşümüzün akşamında, Namaz Gönüllüleri ve Kartal Yedi Hilal olarak düzenlediğimiz “Hilâlin Gölgesinde Buluşmaları” çerçevesinde Kartal İHO konferans salonunda konuşan kıymetli hocamız Prof. Dr. Mehmet Görmez‘in vurguladığı gibi, gelecekten ümitvar olmalıyız:
“Peygamberler umudun muallimleri idiler; biz Müslümanlar da umudun öğretmenleri olmalıyız. Yeis ve kunuttan kaçınmalıyız. Yeis, ‘benden bir şey olmaz’ diyerek kendinden ümit kesmek; kunut ise gelecekten ümit kesmek demektir… İslâm her ikisini de haram kılmıştır… İstikbal tasavvurumuzu, şu üç şeyden sakınarak inşa etmeliyiz:
1.Maziyi krizler üzerinden ve geçmişi takdis veya tezyif ederek değil, imkân ve zaferler üzerinden okumalıyız.
2.İnsanların ümitlerini ‘âhir zaman edebiyatı’ ve ‘kıyamet senaryoları’ ile karartmamalıyız. Gelecek ve umut müminlerin ve İslam’ındır.
3.İslam dünyasını ‘geri kalış edebiyatı’ üzerinden okumamalıyız; zira İslâm’ın ilerleme kriterleri Batılı ilerleme anlayışı ile uyuşmaz.”
İşte Şehr-i Ramazan bize bu umudu muştuluyor!..
Abdullah Yıldız