Ülkemizde yüzü aşkın ilahiyat ve binlerce ilahiyat akademisyeni var. Kur’ân penceresinden bakılarak depremi açıklayan sadra şifa yazılar okumadım ya da yazılanlar nadirattan olduğu için ben göremedim.
Deprem ayrıdır. Depremin getirdiği yıkım üzerinden acılarımızı dile getirmek ve yapılması gerekenleri açıklamak ayrı şeylerdir. İkincisi üzerinde yoğunlaşmak depremi anlamak ve açıklamak değildir. Yaratanın beyanı üzere açıklama yapamaz da kafalarımız ve yaşantılarımızı değiştiremezsek depremlerin daha yıkıcı boyutlarda gelmesinden korkarız.
7.8 olarak gelen depremin 15 şiddetinde gelmesini önleyecek bir öneri var mı? Yoksa bizim dönemimizin mücrimleri azaba uğramış suçlulardan daha mı hayırlı? (Duhan 44/37 ; Kamer 54/43)
Sağ olsun Mehmet Görmez hocamız gönüllerimize dokunan, gözlerimizi yaşartan ve edebi zevkimizi tatmin eden bir yazı kaleme aldı. Deprem sonrasında yapılması gerekenleri muhteşem bir dille özetledi. Üstelik deprem üzerinde yanıltıcı olacak beyanlardan kaçınılması gerektiğini şöylece vurguladı;
“Depremin maddi yaralarını sarmak kolaydır. Asıl olan manevi yaralarına merhem olmaktır. Bu konuda konuşacak hocalarımızdan bir ricamız olacaktır. Bu konuda bir söz söyleyeceksek bin düşünelim. İlahi adalete gölge düşürecek, insanın sorumluluklarını yok sayacak, deprem şehitlerini itham edecek söylemlerden kaçınalım, risaleti rivayete feda edecek zayıf ve uydurma haberlerden uzak duralım. Hep beraber depremin manevi yaralarını nasıl saracağımızı öğrenmek için oturup ders çalışalım. Depremden sonra ilmihallerimizi yeniden gözden geçirelim. Artık binaya girmenin adabından önce bina yapmanın farzlarını konuşalım. Şehre girme duasından önce şehirler kurulurken işlenen haramları açıkça zikredelim.
İlahî vahyi bir bütün olarak ele aldığımızda, insanı, vahyi ve kâinatı birlikte ele aldığımızda görürüz ki, her şeyden önce bu tür musibetler birer İlahî afet değil, birer İlahî ayettir. Bu büyük ayetleri ibareler üzerinden değil, ibretler üzerinden okumalıyız. Evreni, kâinatı, fizik âlemini bilmeyen bir kardeşimiz, depremin metafiziği üzerinde konuşmaya cüret etmemelidir. Ülkemizin yarınlarını inşa eden öğretmenlerimiz, bu büyük musibet umulmadık müfredatlar koydu önümüze. Acılarla yoğrulan coğrafyada yavrularımızın her birinin dimağına ve gönüllerine yeniden umut inşa etmek, sizlerin vazifesidir. Bugün, her birimizin birer umut muallimleri olması gerekiyor.”
Hocamızın uyarıları arasında yer alan şu cümleler can alıcı:
“Bu tür musibetler birer İlahî afet değil, birer İlahî ayettir. Bu büyük ayetleri ibareler üzerinden değil, ibretler üzerinden okumalıyız. Evreni, kâinatı, fizik âlemini bilmeyen bir kardeşimiz, depremin metafiziği üzerinde konuşmaya cüret etmemelidir.”
Biz de aynı şeyleri söyleriz, tamam da, hocamız veya önereceği birileri de bize”… İlahi ayet nedir, ibretler üzerinde okuma nasıl olur? Depremin metafiziği üzerinde ne zaman ve nasıl konuşulur?” açıklama yapmalı değil mi? Biz de verilen örnekler üzerinde yürür, böylece gerçeklerin üzerini perdelememiş olurduk.
Bir deprem oluyor binlerce can veriliyor. Kur’ân’da ilişki kurularak açıklama getirilecek onlarca ayet ve tarihi örnekler var. Depremi rahmete dönüştüren yönlendirmeler de var.
Bir tabiat olayı olan ama periyodik zaman ve zemine bağlı olmaksızın ancak ilahi irade taallük ettiği zaman azap veya deneme olarak ansızın gelen Depremi yıkıma dönüştüren manevi sebepleri üzerinde; bu sebeplerin failleri olan kişiler, kurumlar ve sistemler üzerinde konuşulmayacaksa biz hocaların Kur’ân bildirisi ve bilincinden yoksun “sağlam zemin ve bina” demekten öte bir şey yapamayan seküler bilim adamlarında ne farkımız kalır?
Aslında engelleyici olmayıp zararı azaltıcı olan “Sağlam zemin ve bina” ya hadi moda söyleme uyarak ama inanarak biz de “farzı ayın görevimizdir ve bu görevlerini ihlal edenleri cezalandırmak da vazifemizdir” diyelim ve ilave edelim: İslam kasıtlı katili cezalandırmıyor mu? Hata ile ölüme sebebiyet verilmesi durumunda yönetimler ve onlar aracılığıyla fertler/ilgili örgütler/devlet tazminat ödemekle yükümlü kılınmıyor mu? (Bakara 2178; Nisa 4/92)
Tam olarak beceremediysek de biz görevimizi yapmaya çalıştık ve yeni bir çalışmamızı bitirmek üzereyiz. Ama güven verecek ilahiyatçılardan müteşekkil bir gurup halkımızı aydınlatabilseydi daha iyi olmaz mıydı?
Pek tabii ki daha iyi olurdu! Olurdu da çiğnenen Kur’ân ahkâmı karşısında dilsiz şeytanlara dönüşerek depremin sebeplerinden birini oluşturan bizim gibilerden hayır çıkar mı?
Bu da bahsi diğer.
Şimdi muhterem Mehmet Görmez hocamız bana “Ben de tam böylesi tespit türü yanılgılara düşülmemesi gereğine işaret etmek istemiştim” derse, verilecek cevaplarım var ama bu günlerde susmak en e ikna edici cevap olur, sanırım.
Ali Rıza Demircan