Vahyî Temel Bilgiler Olmaksızın Hayat Yorumlanamaz
Zerreciklerden galaksilere, tek hücrelilerden dev canlılara bütün varlıkların yaratıcısı Allah’tır. Allah, insanı çirkinliklere de eğilimli olarak en güzelde kıvamda yaratmıştır. Ebediyet takdir ederek onu denemeye uğratmayı dilemiştir.
Şanı yüce olan Allah, aralarından seçtiği elçileriyle insana hayatını kuşatacak görevlerini, Kıyamet ile başlatacağı ölüm ötesi hayatını, bu hayatın sorgulaması, Cennet’i ve Cehennem’ini bildirmiştir.
Allah, son elçisi olarak Hz. Muhammed’i seçmiş ve son mesajlarını da Kur’ân adıyla ona indirmiş ve onun aracılığıyla açıklamıştır.
Yukarıda özetin özeti olarak sunulan öz ve özgün bilgi olmadan doğal varlıklar ve afetler/deprem dahil hiçbir konuya girilemez, insan hayatı konumlandırılıp amaçlandırılamaz.
Depremler Kur’ânsız Açıklanamaz
Deprem/Zelzele Kur’ân’da Recfe (Araf78,91), Sayha (Hûd 67;Ya-Sîn 29; Hıcr 83), Be’s ( Araf 97,98; Enam43) ve Hasf (Sebe’ 9,Nahl 45:Kasas 81))… kelimeleriyle işaret olunan tabiat olayıdır.
Kur’ân penceresinden bakamayan ilahiyatçılar depremi anlayamazlar.
-Depremin nasıl oluştuğu ve tahrip ettiğine ilişkin saygı duyduğumuz bilgilere sahip olsalar da- depremin ceza, uyarı ve deneme aracı olarak kullanılabileceğine ilişkin bilgisi olmayan deprem uzmanı akademisyenler de depremi anlayamazlar.
Onların söyleyebildikleri de, pandemi döneminde dinlemekten gına geldiğimiz Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyelerinde görüldüğü türden kabuk bilgilere münhasırdır. Çoğu zaman da karamsarlık sebebi olmaktadırlar.
İlahiyatçılar ve bilim insanlarının depremi anlayamaması/ anlatamamasının başlıca iki sebebi vardır:
I. Allah’ın Kur’ân’da doğa, doğa afetleri ve Kıyamet ile ilgili açıklamalarını bilmemek , akıl ve duygu organlarıyla kazanılacak bilgiler anlamına bilimsel verilerle yetinmek. Bu ana sebeptir.
II. Depremle, deprem sonrasında yaşanan olayları ayırarak değerlendirememek. Bu da ikinci derede sebeptir.
A.) ALLAH’IN KUR’ÂN’DA DOĞA, DOĞA AFETLERİ ve KIYAMET İLGİLİ AÇIKLAMALARINI BİLMEMEK, AKIL VE DUYGU ORGANLARIYLA KAZANILACAK BİLGİLER ANLAMINA BİLİMSEL VERİLERLE YETİNMEK.
Yalnızca Akıl ve Duyu Organları Kaynaklı Bilgiler Yetersizdir
Asrımız dünyası, bilgi kaynağı olarak yalnızca akıl ve duyu organlarını ve onlar aracılığıyla edinilen bilimsel verileri kabul etmektedir.
Yalnızca aklı ve duyu organlarını bilgi kaynağı edinenler ise deprem benzeri tabiat olayları gibi hadiselerin ancak nasıl oluştuklarını anlayabilirler ama ceza, uyarı ve deneme amaçlı olarak kullanılabileceğini kavrayamazlar. Çünkü bilgi kaynakları yetersizdir.
Vahyî /Kur’ânî Bilgiler Özgün ve Müminlere Özgü Bilgi Kaynağıdır
Biz Müslümanlar ise Rabbimizin insanlar arasından seçtiği elçilerine indirdiği vahyi bilgileri de bilgi kaynağı olarak kabul ettiğimiz için akıl ve duygu organları ürünü bilimsel bilgiler yanısıra Kur’ânî bildirileri de bilgi kaynağı kabul ederiz. Bu sebeple Kur’ân’dan hareketle tabiat olaylarının kullanılış şekline yorum getirebiliriz.
Tabiat/Doğa Varlıkları ve Olayları
Dağlar, denizler, ovalar, rüzgarlar, bulutlar, yağmurlar ve benzeri türden tabiat varlıkları yeryüzü düzeni içinde Rabbimiz tarafından insan için yaratılmıştır .(Bakara 2/29)
Güneş ve ay da insana hizmet için yapılandırılmıştır. (İbrahim 14/33)
Tabiat varlıkları kendilerine kodlanan bilgilerle insana hizmet ederler. Daha da önemlisi inançlarımız ve yaşamlarımızla tabiat olayları arasında mücizevi bir ilişkinin varlığıdır.
Bu tür bilgiler ancak vahiyle; vahyin son bölümünü oluşturan Kur’ân ile bilinebilir.
Ansızın gelen depremleri anlayabilmek için ansızın gelecek büyük deprem olan Kıyamet ile ölüm ötesine ait bilgiler de böylesi vahye dayalı olarak öğrenilebilir.
Kur’ânî Bilgilerimizin Özeti
Yeryüzünde Allah’ın kurduğu aksamayan muhteşem bir düzen vardır. Her varlık, doğasına kodlanan bilgiler çizgisinde görevini yapar.
Ekseni etrafında dönen ve güneş çevresinde akıp giden yerküremizde rüzgârlar, bulutlar ve yağmurlar gibi tabiat olayları planlıdır. Hayvanlar ve insanlar bir program dahilinde yaratılırlar. Muhtaç oldukları ürünler de planlıdır. Dağlar, denizler ve toprak de kendilerine yüklenen görevleri onu tesbih ederek/yücelterek yaparlar.
Bütün yüceliklerle vasıflı Allah mükemmel bir yaratıcı olduğu için yarattıkları da muhteşemdir.
İslamî İman ve Yaşam Doğa Olaylarını Yönlendirir
Allah’a ve Onun insan için koyduğu yasalar bütününe iman, İslamî olarak nitelenen ve insan hayatını ana hatlarıyla ve topyekün olarak kuşatan bu ferdi ve toplumsal yasalar çizgisinde yaşama, özellikle hukuki ve sosyal adalet, af, merhamet, yardımlaşma ve barış gibi erdemler iklimleri etkiler, toprağın verimini artırır ve sosyal dengeyi ve yardımlaşmayı pekiştirir. Görelim:
” Hûd kavmine şöyle dedi Ey halkım! Gelin yol yakınken günahlarınızdan tövbe edip Rabb’inizin sonsuz şefkat ve merhametine sığının. Sonra da tüm ruhunuz ve benliğinizle O’na yönelin ki, göğün bütün nimetlerini üzerinize sağanak sağanak yağdırsın ve gücünüze güç katsın! Yeter ki, zulüm ve haksızlık ederek Rabb’inizin rahmetinden yüz çevirmeyin!” (Hûd 11/52. Ayrıca bak Nûh 71/10-12) İ
İnkâr ve Zulum Doğayı İfsat Eder
Bütün yeryüzü varlıkları insan için yaratıldığından doğal varlıkların afetler şeklindeki aktiviteleri arızidir ve genelde insan sebeplidir, bir diğer anlatımla doğal akışta bozulma kulca yaşamayan insan oğlunun elinin değdiği yerdedir.
Bu sebeple Allah’ı veya koyduğu ferdi ve toplumsal yasaları tanımama, ölüm ötesi hayatını inkâr etme, insanlar arasında sosyal adalet ilkelerine karşı çıkma, ruhsal ve fiziksel zulümler, faiz, zina ve eşcinsellik gibi insanlığı sömürücü haramlar doğal bir gereklilik olan depremlerin zamansal ve mekânsal olarak ceza, uyarı veya deneme aracı kılınmasına sebep olur.
İşlenen haramlardan rüşvet ve binaların malzemelerinden eksiltme türünden olanları da depremin zararlarını/yıkımını artırır.
Allah zulmetmedi ama insanlar batıl inançları ve yaşamlarıyla depremlerin zamanı ve mekânlarının belirlenmesine sebep oldukları için tarihi dönemlerde nice ülkeler ve medeniyetlerin tarih sahnesinden silinip yok edildi. Bakalım:
“ Oysa bu toplumların insanları imana erip de emirlerimize ve yasaklarımıza aykırılıktan korunsalardı onların önünde göğün ve yerin bolluklarını açardık. Ama onlar bizi ve yasalarımızı yalanladılar. Biz de yapıp-ettiklerinden ötürü onları kıskıvrak yakaladık.
O halde, artık hangi toplumun insanları, azabımızın, geceleyin daha onlar uykudayken ansızın başlarına kopmayacağından emin olabilirler?” (Araf 96-u7)
(Burada öğretiminin dinen gerekli bir ilim dalı olduğuna inandığımız Arkeoloji’nin, ülkelerin/medeniyetlerin yıkıntılarını araştırıp ortaya çıkarırken, maalesef yıkılış sebeplerini gözardı etmekte olduğuna da değinmiş olalım.)
Devam edecek