Deprem olgusu kaderdir.
Depremin yol açtığı yıkım felâketi, kader değildir!
Deprem olgusuna yol açan tektonik hareketler kaderdir.
Kader, ALLAH’ımızın, celle şânuhu, bütün varlık âlemindeki canlı-cansız, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün varlık kategorilerinin her biri için belirlemiş olduğu İlâhî Ölçü’nün ve yine ALLAH’ımızın, celle şânuhu, belirlemiş olduğu İlâhî Kural’lar doğrultusunda kendini ortaya koyuşu, işleyişidir. Bu kendini ortaya koyuşa ve işleyişe hiç kimse ve hiç bir şey asla müdahale edemez, bir başka deyişle onları asla değiştirip engelleyemez.
En genel anlamda kader budur. ALLAH’ımız, celle şânuhu, yerkürenin yapısını/kaderini İlâhî Hikmet’iyle belirlerken, karaparçalarını meydana getiren “tektonik yapı”ya da asla müdahale edilemez-asla değiştirilip engellenemez ve kendine özgü bir işleyiş koymuştur.
ِ
وَالْاَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِۙ
86 et-Târıq 12 Ve/Andolsun, arza, sâhibine o derin çatlaklarla yarılarak birbirinden ayrılmış olanın!
• Ve/Andolsun, arza/yeryüzüne, sâhibine o derin çatlaklarla yarılarak birbirinden ayrılmış olanın!
• İşte, o derin çatlaklarla yarılarak birbirinden ayrılmış büyük kara parçalarının sâhibi olan yeryüzüne yemîn ederek dikkatini çekiyorum senin ki, bununla hangi Hakîkat’e işâret ettiğim üzerinde düşünesin!
ALLAH’ımızın, celle şânuhu, yerkürenin yapısını/kaderini belirleyen İlâhî Hikmet’in gerekçesi konusunda, doğrusunu bilen ALLAH’ımızdır, celle şânuhu, diyerek ve mubârek Qur’ân’dan yola çıkarak şu yorumu getirmemiz mümkündür:
mubârek en-Nâzi’ât sûresinin 6. ilâ 9.; mubârek el-Muzzemmil sûresinin 14. ve mubârek el-Hacc sûresinin 1. âyet-i kerîmelerinden öğrendiğimize göre, beşerî ölümden sonra yeniden diriltilerek dimdik ayağa kaldırılışın gerçekleşeceği ve her 2 / 4 şeyin bitip yeniden başlayacağı o büyük eşik olan Kıyâmet Günü kendini öncelikle, insan tecrübesini ve tasavvurunu kat be kat aşan, akıllara durgunluk verecek şiddette, muazzam ve korkunç bir depremle ortaya koyacaktır. Dolayısıyla Kıyâmet öncesinde tanıştığımız/yaşadığımız bütün büyük depremleri mutlaka ibret almamız gereken
birer İlâhî Uyarı olarak değerlendirmemiz gerekir. İbret ise, Medresemiz’in benimsediği tanımı doğrultusunda “insanları mânen ve zihnen bulundukları yerden alıp, daha ileri bir konuma ulaştıran bir ders”tir.
Ancak…
ALLAH’ımız, celle şânuhu, insan denen canlı türünü irâde adlı bir özellikle donatarak tasarlayıp yaratmıştır. İrâde, yine Medresemiz’in benimsediği tanımı doğrultusunda “insanın büyük bir arzusunu gerçekleştirebilmek için gereken her türlü çabayı sarfedip, her türlü hükmü vermesi/verebilmesi”dir. İnsan, İlâhî Hikmet doğrultusunda irâdesini ortaya koyabilmek konusunda özgür bırakılmıştır. Bir başka deyişle, insan hiç bir şekilde asla müdahale edemeyeceği, asla değiştirip engelleyemeyeceği kaderin içindeki duruşunu, tutumunu/tavrını özgür irâdesiyle belirleyip ortaya koyma hak ve yetkisine sâhiptir. İnsanın hiç bir şekilde asla müdahale edemeyeceği, asla değiştirip engelleyemeyeceği kaderin içindeki duruşunu, tutumunu/tavrını özgür irâdesini nasıl ortaya koyması gerektiği konusundaki tek rehberi ise, mubârek Qur’ân’dır.
İnsan soyu var olduğu günden beri deprem olgusuyla ve depremin yol açtığı tehlikelerle karşı karşıya gelmiştir. Hayatta kalma içgüdüsünün en önemli tetikleyicilerinden biri olan korku, insana depremin sonuçları konusunda yaptığı gözlemleri doğru bir şekilde değerlendirerek, yerleşimini ve barınağını ona göre yeniden yapılandırması için fazlasıyla yeterli olmuştur.
Tıpkı, en önemli ihtiyaçlarından biri olan sudan, özellikle de akarsulardan daha kolay yararlanabilmek için yerleşimini ve barınağını önce hemen akarsuyun en yakınına kurduğu ama taşkınların yol açtığı yıkımı yaşadığı zaman, yerleşimini ve barınağını daha güvenli bir yere taşıdığı, barınağını daha sağlam bir yapıya kavuşturduğu gibi, deprem olgusunu ve yol açtığı yıkımı gözlemlediği zaman yerleşimini ve barınağını daha güvenli bir yere taşımış, barınağını daha sağlam bir yapıya kavuşturmuştur. 3 / 4
Ancak…
İnsan zaman içinde kibirden kaynaklanıp beslenen sanal bir özgüven geliştirmiş, hayatı rahatça sürdürmeye yeterli olan imkânlarla yetinmek yerine, hep daha fazlasını elde etmek, böylece aklınca daha büyük maddî çıkarlar kazanmak tutkusu ve saplantısı ağır basmaya başlamıştır:
• Sahip olduğunuz her şeyi çoğaltma tutkusu ve saplantısı sizi, dikkatinizi, ilgi ve endişelerinizin odaklanması gereken asıl mes’elelerden uzaklaştırıp başka yöne çeviren bir eğlence olarak oyalayıp alıkoyuyor tâ ki, ölüp de mezara konuncaya kadar! Hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Pek yakında bileceksiniz! Bir kere daha hayır! Siz öyle zannetmeseniz bile, bu kesinlikle böyledir! Pek yakında bileceksiniz! 102 et-Tekâsur 1 ilâ 4
Bazı insanlar hayatı rahatça sürdürmeye yeterli olan imkânlarla yetinmek yerine, hep daha fazlasını elde etmek, böylece akıllarınca daha büyük maddî çıkarlar kazanmak tutukusu ve saplantısı ağır basmaya başlayınca, depremden ya da su taşkınından korunmak için gerekli olan önlemleri göz ardı etmişler, boş bırakılması gereken yerlere de, yine yalnızca daha fazla maddî çıkar elde etmek adına, gereksiz yükseklikte yapılar dikmekten hiç çekinmemişlerdir. Daha fazla maddî çıkar elde edebilme tutkusu ve saplantısı iyice azgınlaşmaya başlayınca da, yapıların mâliyetlerini düşürebilmek için, kullanılması gereken malzemelerin gerekli ve kaçınılmaz olan kalite standartlarından, kelimenin gerçek anlamıyla “hırsızlık” yapmaya başlamışlardır; hem de bu konudaki her türlü kanunu hiçe sayarak ve tıpkı kendileri gibi iyi ahlâk fukarası olan bazı kimselere, öncelikle
ve özellikle de yetkililere rüşvetler yedirerek! Bu şekilde diktikleri yapıların teknik zayıflıklarını örtbas eden aldatıcı ve göz alıcı reklamlarla diğer insanları kandırarak o yapıları/evleri pazarlamış ve satmayı da büyük ölçüde başarmışlardır. Bir başka deyişle, hiç kimsenin ve hiç bir şeyin hiç bir şekilde asla müdahale edemeyeceği, asla değiştirip engelleyemeyeceği deprem olgusu/su taşkını kaderinin içindeki duruşlarını, tutumlarını/tavırlarını ortaya koyarken özgür irâdelerini yalnızca 4 / 4 kendi maddî çıkarlarını önceleyen kötü ve çirkin bir yaklaşım doğrultusunda kullanmayı tercih etmişlerdir.
ALLAH’ımız’ın, celle şânuhu mubârek et-Tekâsur sûresinin 5. âyet-i kerîmesinden itibâren sonuna kadar olan bölümünü, günümüzde ve benzerlerini daha önce yaşadığımız deprem felâketleri bağlamında değerlendirerek okursak, bizi açıkça ve bir hayli sert bir dille uyardığını görürüz: Eğer, yerküre için belirlemiş olduğumuz kaderi, kendini açıkça ortaya koyduğu halde, küstahça bir kibir içinde yok sayarak, size bahşetmiş olduğumuz özgür irâdeyi yalnızca kendi maddî çıkarlarınızı önceleyen kötü ve çirkin bir yaklaşım doğrultusunda kullanmayı tercih ederseniz, bunun yıkıcı sonuçlarına katlanmak zorunda kalır, ebedî korkunç ızdırâbı temsîl eden Cehennem’in bir benzerini bu dünya hayatınızda yaşar ve de yaşatırsınız! Sonunda,
hayattayken size bahşedilmiş olan bütün nîmetlerden ve bu nîmetlerin hiç kuşku yok ki, en büyüğü ve değerlisi, hattâ en paha biçilemezi olan Hakk ve Hakîkat’e îmân edip bütün hayatını o doğrultuda düzenleyerek yaşayabilme nîmetinden hesâba çekileceksiniz!
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…