Kendisini solcu olarak addeden bir takım adamlarla bir ara arkadaşlık etmeye çalıştım. Faşizm ve baskıdan yakınan bu kimselerin bir çoğunu izleyip değerlendirme imkanını elde ettim. Konuşurken kendilerini bilgili göstermeye çalışıyor, psikolojik taktiklerle karşısındakine tahakküm kurmaya çalışıyorlardı. İşi beyefendilikle götürme imkânı olmadığını anlayınca kendimi çekmek zorunda kaldım. Zira artık ukalalığa başlamış, şahsiyetime saldırmaya yeltenmişlerdi.
Bizim alanımızda bize ahkam kesen, akıl vermeye kalkan cehli mürekkeplerin halk içinde bol olduğunu söylememize gerek yok. Bu yaygın rastlanılan bir durum. Batı’da bazı fabrikalara kimseye işini öğretmemek ve komut vermemek üzerine ikazlar, levhalar bulunuyor. Herkes kendi işine bakmalıdır ve bilgisi dışında başkalarını sınırlandırmaya, tanımlamaya kalkışmamalıdır.
İnsan haklarına göre bir insanı itham etmek suçtur. Kimseyi bir şeyler üzerine açıklama yapmak zorunda bırakmamak yani zan ve töhmet altında bırakmamak da gereklidir. Bunlar bizim henüz gelemediğimiz manevi seviyelerdir. Esasen bunların özü bizim dinimizde pekâlâ mevcuttur. Fakat İslam’a saygı duyduğunu söyleyen ve hatta İslam’ı bildiğini zanneden bazı solculara (ve hele de bazı sağcılara) bakınca, İslam ahlakının onlara sirayet etmeyişine dair büyük bir şaşkınlık içerisinde kalıyorum. Herhalde Allah’ın nasipsizleri bunlar olsa gerek diye düşünüyorum. Benzer eleştirileri yine hocalık yapan başka arkadaşlarımdan da duyuyorum. Kendini ilme veren insanlar olarak toplumdaki bu tavırdan ve insanımızın halinden şikayetçiyiz.
Kendilerini entel, yetişmiş, aydınlanmış addeden solcuların, genel olarak çatışma ve isyan kültüründen beslendiklerini söylemeye gerek yok. Marksistlerin ideolojisini yaymada yalan ve propaganda çok önemlidir. Ancak biz burada Marxistler yalancıdır diye kimseyi suçlamıyoruz. Ekonomik açıdan birkaç haklı eleştirisi ve öngörüsü yerinde olsa da Marx en temelde ruhu ve insanın maneviyatını reddetmiş ve yok saymıştır. Bu da bir cehalet ve kendini kandırma örneğidir. Benzer şekilde tarihi isyanlar da bu tür fanatik kimseler için övünç kaynağı ve gençlerin beynini yıkama aracıdır. Maalesef bu ideolojilere giren kimselerin sonradan İslam’la meşgul olmaları bana samimi gelmiyor. Zira rağbet gördükleri yere meyletmelerini ve kendi esas bağlı oldukları ideolojiyi tanıtmak için İslam’ı da basamak olarak kullanmalarını hile olarak yapıyorlar kanısını taşıyorum.
Devlet karşıtlığına karşı, devletin kendisine ve tarihsel bir kurum olarak ortaya çıkışına dair yapılan tezlerle bir şeyler anlatmaya çalıştım. Birisi demişti ki; “En iyi devlet yönetmeyi bile beceremeyen devlet”. Bu mesele beni hala düşündürüyor. Çünkü devletten mevcut durumda rahatsız olsalar bile devlet mefhumunun kendisini de hazmedemiyorlardı. Yani hayallerinde bile böyle bir kuruma yer yoktu. Onlara göre devlet insanları sömüren bir yapıydı ve kökü kazınmalıydı. Devlet görevlileri de onların gözünde halkı sömürenlere yardım ediyordu. Oysa bu anlayış gerek devletin iş birliği neticesinde ortaya çıktığı tezine, gerek tarihsel uygulamaların büyük çoğunluğuna aykırıdır. Devlet insan temelli olarak ele alınmalıdır zira devleti yönetenler insanlardır. Birkaç kötü örnekten yola çıkarak da bütüne bunu yaymaları mantık hatası idi.
Şahıslardan birine, yaklaşımlarımızın farklı olduğunu, sömürü olgusunun bütün kurumlara sızdığını, hatta solculuğun ve sosyalizmin bile burada aynı şeylerle hatta bilimin ve dinin bile aynı istismarla yüz yüze olduğunu söylediğimde başka sayıklamalarla karşılaştım. Maalesef kişilerin kendi tabuları ve önyargıları fikirsel anlamda değişmelerine izin vermiyor. Sonuçta işte ideolojiler bu sebeple insanları belli anlayış kalıplarına hapsediyor diye düşündüm.
Nihayetinde devletin imkanlarından yararlanan bu insanların, örneğin üniversite okuyan ve dükkân açan bu kişilerin, yine devletle ve milletle ilgili sorunlara zan üzerinden yaklaştığına birçok defa şahit oldum. Üstelik bu kişiler, İslami İlimlerde kalem oynatan kimseleri yetersiz görmekteydiler. Bu da bir psikolojik rahatsızlığın emaresiydi. Bizim yaşadığımız bu olay, hakla batılın birbirinden ayrılması gerektiği için dile getirilmesi gereken bir husustu. Maalesef solcularımızın büyük çoğunluğu ilmi araştırmalarda yeterli değil ve ilmi sonuçları da kendi istedikleri şekilde kabul etme ve yorumlama eğilimindeler. Örneğin İslami İlimlerde buna sıkça rastlamaktayız. Yüzeysel okumalarla hadisleri ve tefsirleri çarpık yorumlayarak kendilerince dine taarruz etmekteler. Kendi işlerine gelmeyen bilgileri de örtme çabası içindeler. Dini kişinin afyonu olarak gören bu kimseler, en azından kendilerinin zehir müptelası olduklarının bile farkında değiller. Peygamber ahlakının bir çok Batılı dahi tarafından yüceltildiğini de çoğu zaman bilmemekte, bilenleri de hazmedememektedirler. Bunlar aydın/münevver/cahil ve sıradan vatandaş bazlı ele alındığı zamanda bir toplumun zümreleri arasındaki derin uçurumlardır. İnşallah, bunları aşan bir bilinç ve ahlak seviyesine varabiliriz. Ancak bu İslam’ın öne sürdüğü takva ve ilim ölçüsünde olabilecek bir şeydir. Maalesef gerçek şu ki fanatik solcuların değerler sistemi bu seviyeyi bize teoride de pratikte de sağlamıyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments