Değerli Okuyucularım;
Merakla beklediğiniz “Devletlerin Sapkın Tarikatlarla İmtihanı” yazımın ikinci bölümü, Timurlenk tarafından idama mahkûm edilen Fazlullah Hurûfî’nin hayatı üzerine olacaktır.
Hurufilik ‘ilminin’ de kurucusu olarak kabul edilirFazlullah Hurûfî,İlhanlılar döneminde miladî 1340 yılında Hazar denizinin güneydoğusundaki Esterâbâdşehrinde dünyaya gelir. Onun için kendisi çoğu zaman Fazlullah Esterâbâdîdiye de anılmaktadır.
Kadıyü’l-kuzat (Kadıların Başı) olan babası Bahâeddin Hasan’ın soyu 7. imam Mûsâ el-Kâzım’ın oğlu Seyyid Ca‘fer’e dayandığı söylenir. Dolayısıyla mezhebi büyük bir ihtimalle Şiiliğin İsnâ Aşeriyye koluna bağlı imamlara yakın olduğu söylenebilir. Bazı kaynaklar ise (özellikle Fazlullah’ın oğlunun) Şafi mezhebine bağlı olabileceğinin altını çizer.
Babasının ölümünden sonra genç yaşlarında kadılık görevine getirilmiş olan Fazlullah Hurûfî,medrese hayatına da devam ederken, bir rivayete göre bir gün rüyasında ilk kez Peygamberimizi Hz. Muhammed’i (sav) görür ve ondan (sav) rüya yorumu bilgisini öğrenir. Ama bunu nedense dışarıya yansıtmaz.
Tasavvufa Yönelmesi ve İlginç Rüyalar Görmesi
İlk tasavvufî/mistik tecrübesini 18 yaşında (1358) yaşadığında hayatında önemli bir değişim olur. Buna göre bir dervişten dinlediği Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (1207-1273) şu beytinden nedeni bilinmez vecd hâli yaşayarak, müthiş bir şekilde etkilenir:
“Bekâya sahip olduğun halde ölümden ne endişe ediyorsun / Hudânın nuruna sahipken neden mağarada gizleniyorsun.”
GençFazlullah, bu sözlerin hakikî manasını hocası Kemâleddin’e sorar. Hocası, bu sırrı ancak ibadet, riyazet, aşk ve cezbeyle anlaşılabileceğini söyler. Tasavvufa ilgisi birden artar, 19 yaşındayken şehri terk eder, bir çobandan temin ettiği keçe kıyafetini bir ömür boyu giyer, dağlarda inzivaya çekilir, ibadetlere yoğunlaşır ve dört ay süren çileli bir yolculuktan sonra İsfahan’a gider ve burada bir kervansarayda kalır.
Gördüğü bir rüya üzerine hac niyetiyle Mekke’ye gitmeye karar verir, fakat Loristan’daki dağların arasında tipiye yakalanır ve beklemek mecburiyetinde kalır. Bu arada rüyasında 8. Şii imamı Ali b. Musa er-Rıza’dan ilk önce kendisine yani Meşhed’e gelmesini ister. Burada bir süre ibadetle meşgul olduktan sonra Mekke’ye gider. Hac dönüşü Hârizm’e uğrar. Hârizm’de iken bir gece tasavvufta istediği yere gelemediğini düşünüp hüzünle zikir çekerken, uykuya dalar ve kendisinden önce yaşamış olan 4 Allah dostunu görür: İbahim Ethem, Bayezid-i Bestami, Sehl bin Abdullah Tusteri veBehlül Dana.
Hârizm’de bulunduğu dönemde bu ilginç rüyalar zinciri devam eder. Mesela Peygamber Hz. Süleyman’dan sonra (yine) Peygamberimizi Hz. Muhammed’i (sav) görür. Bu iki sadık rüya sayesinde hem kuşdilini öğrenir, hem de tüm zamanların en iyi rüya tabircisi olur. Gerçekten kendisine sunulan bütün rüyaları sezgi gücüyle en isabetli bir şekilde tabir etme yeteneğini elde eder.
Sahib-i tevilolarak anılmaya başlayan Fazlullah’ın popülaritesi artmaya başlayınca Harezm’i terk eder ve İran’ın Sebzevarşehrine yerleşir (1360). Burada iktidarda olan Serbedâriler(1336-1381) ile başta loncalar olmak üzere yerel şeyhler arasında ihtilaflar had safhasındadır. Fazlullah, ihtilaf halinde olanlar arasında arabuluculuk görevini üstlenir ama buna rağmen hükümet birçok ünlü muhalif şeyhi öldürür. Bu fitne döneminde halk ilk kez burada kıyamet ve mesih beklentisi içine girer ve ümitlerini Fazlullah’a bağlar.
Bunun üzerine Fazlullah, bu kenti de terk eder (1365) ve yine İsfahan’ın Tokçı mahallesine yerleşir, bir mescitte hem irşatta bulunur, hem de şehrin önde gelenlerin rüyalarını olduğu gibi tâbir eder. Şaşırtıcı bir şekilde gözünü kapatıp, gayb âlemine girer ve vecd hâlinde rüya sahiplerinin hayatlarının gizli yönlerini ortaya çıkarır ve olacak olanlar hakkında öngörüde bulunur.
Keşf-i İlahi İddiasıyla Mesihliği ile Birlikte Uluhiyyet Dönemine Girmesi
Fazlullah, 1370 yılında Celâyîler’in hükümdarı olan Şeyh Üveys’in Salatanatı döneminde Tebriz’e gider ve burada müridi olan devlet veziri Hâce Bayezid Damganî’nin Esterâbâd’lı eşinin kızıyla evlenir. Artık ilmin ve rüya tabirciliğinin yanında siyaseten de güçlenir. Fazlullah, 1374-75 yılında çok farklı bir rüya gördüğünü ileri sürer. Buna göre Hz. Âdem,Hz. İsâve Hz. Muhammed(sav), Allah’ın halifeleri, kendisi ise Mehdî ve Mesih’tir ve hatta peygamberlerin ve velilerin en sonuncusudur. Böylece nübüvvetle velâyet kendisinde zuhur etmiş ve uluhiyyet devri başlamış olur. Sözde kendisi peygamberlerinin derecesinin ötesine muttali olur. Artık rüyalar için gayb âlemine gerek kalmamıştı çünkü âlemin ilahî sırları kendi içinde mevcuttu. Bu rüyayı ve yorumunu açıklar açıklamaz Tebriz uleması onu tekfir ile itham eder.
Bunun üzerine İsfahan’a kaçarak (1376), görüşlerini yaymaya başlar. Ulemadan yedi müridi ona biat eder, Hurufilik olarak ortaya çıkan ilmin temellerini atar. Farsçanın Esderebadî lehçesiyle yazılmış Nevmnâme (Rüyalar Kitabı) kitabı hazırlanır ve rüya yoluyla ilahî hakikati keşfettiğine inanan Fazlullah,âyet ve hadisleri kendi geliştirdiği tevillerle açıklayarak, fırkasını kurar. Artan sayıdaki mensupları ise onu Allah’ın zuhuru olarak görür ve 2. büyük eseri olan Câvidânnâme’yi ilâhî kitap olarak görür.
İdama Mahkûm Edilmesi
Timurlenk’in hükümranlığı altına girmiş olan değişik bölge kentlerine giden Fazlullah, Damgan’da gördüğü bir rüya üzerine Timur’u “âyîn-i cedîd” dediği yeni itikat anlayışına davet eder. Timur,Semerkant’lı âlimlerin de görüşünü alarak davetiyenin içeriğini İslâm’a aykırı bulur, hemen tutuklanmasını emreder ve idamına karar verir.
1393 yılında Azerbaycan valisi olarak göreve getirilmiş olan Timur’un oğlu Mîrânşah, Fazlullah’ı ve müritlerini Şirvanbölgesinde bulunan Şamahı şehrinde yoldaşı olan Kadı Bayezid’inin evinde hasta ziyaretinde bulunduğu bir anda şehrin reisi Şeyh İbrahimtarafından yakalattırır. Fazlullah,daha sonra Nahcıvanbölgesinde bulunan Alıncak Kalesi’nde hapsedilir ve birkaç gün sonra 2 Eylül 1394 tarihinde burada boynu vurularak idam edilir. Bazı rivayetlere göre ayaklarına ip bağlanarak, cesedi çarşı ve pazarda dolaştırıldıktan sonra müritleri tarafından kaleye yakın bir yere defnedilir.
Fazlullah’ın kabri/türbesi, idam edilmesinden altı yıl sonra başhalifesi Ali el-A’lâile Seyyid Mûsâ ve sâlikleri tarafından yaptırılır. Bugün bu türbe Hurûfîler’ce idam edildiği yer olması sebebiyle “Maktelgâh” diye anılır ve Hurûfîler’in Kâbe’si olarak kabul edilir.
Velhâsıl-ı Kelam
Konumuz devlet-din ilişkileri açısından Kuran ve Sünnet’ten ayrılan sapık dinî görüşlerin öncüleri ile ilgili olduğu ve özeldeFazlullahörneği verildiği için, devlet emri ile alınan/verilen ve idamı onaylayan fetva kararlarının isabetliliği üzerine durulacaktır. Şüphesiz ortada tevhit itikadına aykırı bir durum söz konusudur. Ama kendini belirli bir dönemden sonra her nasıl oldu ise (bunun sebebi daha detaylı olarak gelecek yazımda ele alınacaktır) mehdi veya peygamber ilan edilen bir kişinin idamı meşru mudur?
İdamın yerine ulemadan ve tabiplerden oluşan bir heyet huzurunda ilmî müzakere yapılamaz ve kişinin bazı sapık fikirlerinden ikna yöntemleriyle vazgeçirilemez miydi? Bütün bu çabaların sonucunda kişinin rasyonel ve mantıkî izahlarla yine de ıslahı mümkün olmadığında zarar verici etki alanını sınırlamak adına denetimli serbestlik, ev hapsi veya şifahanede tedaviye alınması gibi daha insanî tedbirlere müracaat edilemez miydi? Veya tevil ilminde mahir olan bir kişinin elde ettiği bazı vehbî/gaybî olduğu iddia ettiği bilgilerin şeytanî vesveseye dayanıp dayanmadığı araştırılarak, bilimsel test maksadıyla müşahede altında tutulamaz mıydı?
Peki Fazlullah’ın idam edilmesiyle sonuçta ne elde edildi? Binlerce takipçisi için bu bir felaketti. Sosyal tarih bilimcilerine göre hiçbir dinî akım, velev ki genel hatlarıyla bâtıl ve sapık olsun, her zaman cazibesini koruyabilme ortamını bulabilmiştir. Nitekim Fazlullah’ın idam edilmesinden sonra müritleri hakkında sıkı bir takibata geçilmesine, zindanlarda işkence görmelerine ve öldürülmelerine rağmen, hayatta kalabilen halifelerin gizli faaliyetleri sayesinde bu fırka, Anadolu dâhil İslâm diyarının değişik bölgelerinde yeni taraftar kazanarak gittikçe güçlenebilmiştir.
Bu bağlamda gelecek yazımızda aslında hikmet içerikli bazı ilginç bilgiler ihtiva etmesine rağmen Hurufilik nasıl oldu da uluhiyyete dönüşmüş zararlı bir bilim hâline gelmiş olabileceğini araştıracağım. Ayrıca Allah’ın bir lütfu olan rüya tabirciliği alanında öncü konuma gelmiş olmasına rağmen Fazlullah’ın hangi gizemli saiklerle mehdilik/peygamberlik makamına geldiği iddiasında bulunmuş olduğunun perde arkasını araştıracağım. Daha sonra idam edilmesinden sonra ortaya çıkan toplumsal çalkantılarla birlikte vahşet tablolarının sebeplerini günümüzün doğru ilmî/tıbbî/psikolojik/dinî/tarihî tecrübe ve verilerden yola çıkarak, tahlil etmeye gayret göstereceğim.
İslâm tarihinde devletler (siyasî liderler) ve tarikatlar (şeyhler), hakikati arayan samimî iki yol arkadaşı olsaydı, bütün bu karmaşıklar ve acı sahneler hiç yaşanır mıydı? Bu doğrultuda gelecek yazımı merakla bekleyen okuyucularıma bir ön hazırlık olması bakımından günümüzün sahte Mesihlerinden kabul edilen Hasan Mezarcıve Adnan Oktarhakkında yaptığım iki yazımı okumalarını tavsiye ederim.
https://www.mirathaber.com/hasan-mezarci-referandumla-ilgili-allahtan-haber-aldigini-iddia-etti-mehdi-mesih-diyenlerin-hepsinin-ruh-sagligi-bozuktur-4-596h.html
https://www.mirathaber.com/bir-baba-kayip-iki-kizini-adnan-oktarin-tv-sovunda-buldu-adnan-oktarin-karmasik-ic-ve-dis-kimligine-dair-bir-analiz-8-2976h.html
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, kamuoyunda infial yaratan "yenidoğan çetesi" soruşturmasına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. A…
Ebu'l Fesile isimli sahabi şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberin ırkçılığa karşı çıkması üzerine bir gün ona…
İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırıları, bölgedeki gerilimi artırmaya devam ediyor. Lübnan Sağlık Bakanlığı, saldırılarda hayatını kaybedenlerin…
Cenab Şahabeddin “Akıl yaşta değil baştadır amma aklı da başa getiren yaştır,” der. Doğrudur. Çünkü…
Dünyanın en büyük zeytinyağı üreticisi fiyatların yarı yarıya düşebileceğini bildirdi Geçen yıl dünyanın en büyük…
Dünyevîleşme, sekülerizm kavramının Türkçe karşılığıdır. Her ne kadar farklı tanımları yapılsa da dünyevîleşmeyi, genel hatlarıyla…