İslam inancına göre her Müslüman dinini yaşama, söz ve davranışlarıyla dininin değerlerini yansıtma konusunda sorumluluk sahibidir. İslam’ın başlangıcında dini tebliğ ve din hizmetleri, bizzat Peygamber (s.a.v.) ve O’ndan eğitim almış sahabeler tarafından yürütülmekteydi. Camilerde namaz kıldırma, cuma ve bayram günlerinde hutbe okuyup vaaz verme sorumluluğu hep birlikte yerine getiriliyordu. Ancak zaman içerisinde toplumun din eğitimi ve rehberlik ihtiyacını karşılamak için din görevliliği mesleğine ihtiyaç duyuldu. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla önce Abbasiler döneminde başlayan camilere din görevlisi atama geleneği, ilerleyen dönemlerde daha da gelişmiş ve günümüzdeki durum ortaya çıkmıştır.
Din görevlisi kavramı, ülkemizde toplumun din hizmetlerinden sorumlu bazı meslekler için kullanılmaktadır. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki kanunda “İslam dininin inanç, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince müftülük, vaizlik, uzmanlık, murakıplık, imam-hatiplik ve müezzinlik gibi görevleri yürütenlere din görevlisi denmektedir.
Her din görevlisi, devlet memuru olmanın yanında, insanlara dünya ve ahiret mutluluğunu elde etme yolunda rehberlik eden bir gönül insanı olmak durumundadır. Din görevlisinin mesleğini başarıyla yerine getirilebilmesi için insanları sevmesi, onların farklı görüşlerine saygı duyup varsa hatalarını hoşgörüyle düzeltmeye çalışması, anlattığı doğruları önce kendisinin yaşaması, söz ve davranışlarıyla topluma örnek olması oldukça önemlidir. Aksi halde onun hizmet ettiği insanlar arasındaki itibar ve saygınlığı kalmayacaktır.
Din görevlisinin itibar ve saygınlığını korumasında politik tarafsızlık önemli bir ilkedir. Din görevlisinin tarafsızlığı, insanlara karşı âdil davranması, hizmet ederken ayrımcılık yapmaması, dine inanmayanlara bile dini tebliğ misyonuna uygun bir yaklaşım sergilemesi demektir. Ancak din görevlisinin İslâm’ın doğrularından yana olması, onun tarafsızlığına aykırı değildir. Çünkü din görevlisi için hak, adalet, özgürlük, empati, doğruluk ve dürüstlük gibi erdemlerden yana olmak ve bu erdemler konusunda toplumu aydınlatmak zaten mesleki bir sorumluluktur. Öyleyse din görevlisinin partizanlık yapmaması, dindarlığı, belli bir politik gruba has bir özellik gibi görmemesi, dinden uzak durmayı da belli bir politik grubun özelliği gibi yansıtmaması gerekir. Özetle tarafsızlık, onun hizmet ettiği insanlar arasında kin, nefret ve fitneye sebebiyet verecek partizanca tutum ve davranışlardan uzak durması demektir.
Cemaat içerisinde çeşitli düşüncelere ve politik görüşlere sahip insanlar, vaazını dinlediği müftü ya da vaize, peşinde namaz kıldığı imama, ezanını dinlediği müezzine saygı ve sevgiyle bağlanmak, onlardan din adına önemli bilgiler öğrenmek ister. Dolayısıyla çeşitli siyasi görüşlerin lehinde ya da aleyhinde olduğu algısını oluşturacak söz ve tavırlar, din görevlisinin tarafsızlığını ve toplum nezdindeki saygınlığını yitirmesine ve böylece irşat etmekle görevli olduğu hedef kitlesinin daralmasına neden olabilir. Ayrıca cami içerisinde söylenen dini bir hükmün, din görevlisinin desteklediği partinin görüşü zannedilerek reddedilme riski vardır. Din görevlisinin itibar ve güvenilirliğini zedeleyecek olan bu durum, bazı insanların dini değerlerden soğumasına da neden olabilir. O nedenle din görevlisi, herhangi bir partinin değil, Allah’ın ve toplumun adamı olmayı tercih etmeli ve böylece hizmet ettiği insanların tamamının saygı ve güvenini kazanmalıdır.
Ülkemizde 14 Mayıs 2023 tarihinde hem Cumhurbaşkanlığı hem de Milletvekilliği seçimi yapılacaktır. Bu seçimde üç başkan adayı ve sayısı yirmiyi aşan siyasi parti yarışacaktır. Seçime giren partilerin her biri ülkenin yasalarına göre faaliyet yürütmektedir. Ancak bu partiler, ülke yönetimi ile ilgili politikalar konusunda bazı farklılıklara sahiptir. Demokrasiyle yönetilen bir ülkede siyasal partiler arasında politik görüş farklılığının bulunması hem doğal hem de hizmet yarışının niteliği açısından büyük bir zenginliktir.
Ülkemizdeki seçim sürecinde değişik parti mensuplarının pek çoğunun politik görüşlerini anlatırken dinin değerlerine de atıfta bulunduğu görülmektedir. Dinin değerlerinin herkes gibi politikacılar tarafından da benimsenmesi, olumlu bir durumdur. Çünkü dince önemsenen dürüstlük, adalet, istişare, liyakat, sevgi, barış, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma, empati, sorumluluk, güvenilirlik, çalışkanlık, hayırda yarış gibi ahlaki erdemler politikacılar için daha çok gereklidir. Yine dince yasak sayılan adaletsizlik, ayrımcılık, zulüm, haksızlık, sömürü, faiz, zina, fuhuş, iftira, torpil, adam kayırmacılık, sosyal sorunlara duyarsızlık, ırk ve inanç ayrımcılığı gibi olumsuzluklar karşısında politikacıların daha hassas davranması gerekir. Ancak partiler üstü bir değer olması gereken dinin politik çıkarlara alet edilmesi büyük bir vebaldir. Bu konuda toplumu bilgilendirmek, partili partisiz herkese dinin ilke ve değerlerini tarafsız bir üslupla anlatmak, din görevlisi için hem dini hem de mesleki bir sorumluluktur.
Politik yarış sürecinde kullanılan ayrıştırıcı siyaset dilinin zedelediği aile, akrabalık, komşuluk, arkadaşlık ve diğer toplumsal ilişkilerin onarılmasında; İslâm dininin sevgi, saygı, anlayış, hoşgörü, adalet ve empati gibi değerleriyle toplumun yeniden toparlanmasında din görevlilerine ve din gönüllülerine büyük görev düşmektedir.
Sonuç olarak sevgi şairi Yunus Emre’nin şu dizelerine kulak vermede yarar vardır:
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ
Din adına öne çıkanlar ve milletin vergileriyle görev yapan diyanet personelinin tamamının bu makaleyi defalarca okuması lazım.
Böylesine hassas bir konuyu dile getirfiginiz için teşekkür ederim.