Geçen yazımızda, İslam’ın bir dualite kabul etmediğini ve bu bağlamda irrasyonelle özdeş olarak tanımlanamayacağını belirtmiştik. Şimdi dini irrasyonel olarak gören yaklaşımların handikapı ve bunun gündelik sosyal hayatta yol açtığı problemlere değinmeye çalışacağız.
Dinin irrasyonelle özdeşleştirilmesi bazı din tanımlarında kendisini göstermektedir. Meselâ; bu tanımlardan bir kısmına baktığımızda, dinin daha çok olağanüstülüklerle, insanın tanımlayamadığı alanla ilgili olduğu göze çarpar. Din, tabiiki ahiret gibi metafizik ve eskatolojik alanlarla ilgili söz söyler. Ancak onun temel hedefi müminlerinden dünyaya karşı bir tavır almasıdır; yoksa ahireti düzenlemek değil. Zaten din de ahirette lazım olan bir şey değildir. Din dünyada lazımdır. Bu noktayı gözden kaçırınca, tam da hıristiyanlıkta olan parçalanma gerçekleşiyor; din insan hayatının belirli bir bölümüne inhisar ettirilen bir fenomene doğru dönüşüyor.
Dinin irrasyonel alanla özdeşleştirilmesi, dinle ilgili olanın sadece mitoloji, olağanüstülükler şeklinde algılanmasını sonuçluyor. Gündelik hayatta bunun en önemli yansımalarından birisi sır dizilerine olan merak. Bir dönem Türkiye’de oldukça yoğun biçimde gösterilen sır dizileri, sürekli, olağanüstülükleri işliyordu. Orada insan bir özne olmaksızın, dünya hayatı görünmez bir el tarafından düzene konmaktaydı. Söz gelimi; insanın adaleti sağlama konusunda en ufak bir dahli olmaksızın zulme boyun eğmesi, bunlara ses çıkarmaması ve illaki bir görünmez elin adaleti sağlayacağı fikri bir süblime mesaj olarak işlemekteydi. Doğrusu diziyi izleyenler kendilerine sorumluluk adına bir şey de çıkarmıyorlardı. Çünkü işler bir şekilde düzene girecekti.
Yine bu zihniyetin devamı sayabileceğimiz bir şey de, kimi vaz kürsülerinde, dini sohbetlerde bol bol anlatılan olağanüstülük hikayeleriydi. Falan adamın ufak bir iyilik yaparak evliyalık mertebesine ulaşması, uçması, kaçması, sürekli olağanüstülükler göstermesi bu hikayelerin ortalama bir müslüman zihne dinin ne olduğuna dair verdiği mesajlardı. Halbuki Hz. Peygamber’in (SAV) mücadelesi bir tarihin içinde olup bitmekteydi. O peygamber ki, altı tane evladını kendi hayatında kaybetmiş, bir özne olarak tarihin içinde mücadele etmişti. Meselâ; sihirli bir değnekle herkes üzerine galip olmamıştı.
Hayatın rasyonel-irrasyonel, kutsal ve dindışı şeklinde dualitelere ayrılmasının çok önemli bir sonucu da, dini ve gündelik hayat şeklinde ikiye ayrışmadır. Böylece dindar olmak için namaz kılmak, ibadetler yeterli olurken, müslümanın iş ve aile hayatı dini olanın dışında kalmaktaydı. Meselâ; aile ilişkilerinin nasıl kurulması gerektiği dikkate alınmadı. Komşuların, akrabaların hukuku dikkate alınmadı. İş adamının ödeme için kestiği çekin, aynı zamanda bir söz demeye geldiğini ve borcunu zamanında ödemeyenlerin günah işledikleri konuşulmadı ve hala konuşulmuyor. Böylece kişi için dindarlığının yegane ölçüsü cami ve bildiğimiz klsaik ibadetler kalıyor. Maalesef bugün birçok insan islam’ın temel sembollerini üzerinde gösterince dindar olduklarını düşünüyorlar. Halbuki, dindarlık, bu klasik ibadetler kadar kişinin gündelik hayattaki ahlakiliğini kapsıyor.
Sadece iki örnek vereceğim. Sene boyu işine dikkat etmeyen bazı insanlar, “defteri temizlemek” gibi bir tabir kullanıyorlar. Defteri temizlemek, umreye ya da hacca giderek tüm günahlarını affettirmek. Ancak defter temizleme, kişilerin zihninde otomatik bir mekanizmaya dönüşmüş. İkincisi de; bilhassa Kabe’de kılınmaya başlanan “Kul hakkı” namazı. Yani kul hakkı yenilmiş ise, bunu affettirmek için kılınan namaz. Bu ise takdir edeceğiniz gibi tamamen uydurma bir şey. Zira İslam’a göre, bir insanın hakkını yemişseniz, helallik almadan onun affedilmesi mümkün değil; Allah onu affetmez. Açıkçası insan insan ilişkisinden doğan haklar, Allah’ın affının konusu değil.
Dolayısıyla din bir bütündür; insan hayatının tümünü kapsar. Dünyayı, ahireti, maddeyi, manayı, bedeni ve ruhu hakikatin bir parçası sayar ve hepsini dikkate alır. Bugün için maalesef müslümanların bakış açısında bir kayma var ve olaylara böyle indirgemeci bir düzlemden bakıyorlar. Mevlâna’nın dediği gibi: Yay eğri olursa, okda eğri gider. Önce din anlayışını düzeltmek lazımdır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi