islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4787
EURO
36,2260
ALTIN
2.957,05
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Din Kavramına Dair…

Din Kavramına Dair…
21 Temmuz 2022 10:22
A+
A-

Din terimini felsefi sistemlerin ürettiği akıl üzerinden bir değerlendirmeye tabi kılmanın ciddi mahzurları vardır. Dini herhangi bir olgu gibi kabul ederek onun sözlük anlamı üzerinden yorumlamaya çalışmak, yanlış, doğru, eksik, fazla bir ayrıma tabi kılmadan sahih veya tahrif edilmiş olduğuna bakılmaksızın hepsini aynı zeminde tanımlamak ve betimlemek yanlış ile doğruyu aynı kapta buluşturmak anlamına gelmektedir. Hâlbuki mantık dediğimiz şey yanlış ile doğruyu aynı kaba koymayı makul görmez. Dini de tahrif edilmiş olan veya aşkınlığı reddeden ama bir yaşam biçimi önerisinde bulunan bir olguyu din terimi altında görmekte aynı mantıksızlığa ve tutarsızlığa sahiptir.

Din terimi veya herhangi bir terimi kendi dünya görüşünden bağımsız ele almanın imkânı yoktur. Ortak benzer noktalara istinaden bir kavramı genelleştirmek doğru değildir. Bu ahlaki yani tutarlı da değildir. Bir kavramı ki o kendini tanımlamışsa, kendi kaynağı ile kendini izah etmişse, kendi aşkınlığını ve içeriğini kendisi belirgin kılmışsa ve böyle kabul görmeye davet ediyorsa onu başka türlü anlamaya çalışmanın mantık ve tutarlılıkla bağı kalmayacaktır. Ayrıca kendisine çok fazla bir imtiyaz tanıma anlamını da taşır. Dine dışarıdan bir tanım yapmanın zemini yoktur. Tanım yapabilme imtiyazının kimde olduğu ve hangi kıstas üzerinden yapılacağı cevaplanmadığı sürece sorun devam edecektir. Bu yüzden düşünceyi ve kendisini ciddiye alan bir düşünce adamı; BİR TERİMİ ELE ALDIĞINDA O TERİMİN, VARSA KENDİ DÜNYA GÖRÜŞÜ BAĞLAMINDAKİ KONUMUNU ORTAYA KOYAR. SONRA FARKLI BİR ZEMİNDE KULLANACAKSA DA ONUN ZEMİNİNİ TEMELLENDİREREK KULLANIMA AÇAR.

Okuduğum ama bulunduğu metni bulamadığım için yazanı da tespit edemediğim ama çok beğendiğim bir pasajı buraya alıntılıyorum:

“Din, beşeri tecrübe içerisinde üstü kapalı ve derinde yaşayan canlı bir hakikat şeklinde tercüme edebileceğimiz İslami bir kavramdır. Bir hayat biçimi olarak İslam’ın bütünselliği, İslami öğretinin ana fikrinin kuşatıcı ve bütünleştirici yapısı iyice tetkik edilmeden doğru bir şekilde anlaşılmaz. Ben bunu, kapalı yönlerini açmaya çalışan bir ayrıntıda tahlil ederek, bu fikrin manasının asli kaynağının insanın varoluş öncesinde ruhunun Allah’la akdettiği Antlaşmanın (el misak) Kurani ifadelerinden alındığını göstermeye çalışacağım. Dinin tam adı: İslam, gerçekte dinin tarifidir, yani; Allah’a teslim oluş. İnsanın Allah’a teslim oluş eylemindeki temel espri, O’na karşı borçlu olduğu duygusudur. Çünkü Allah ona varoluşunu (vücud) vermiştir. O halde bu borçluluk gerçek manadaki bir teslimiyetin ilk şartıdır. Dinin gerçek ve nihai hedefi insanın varoluş öncesi haline dönmesidir ki, bu da doğru amelleri vasıtasıyla kendi kimliğini ve müteal gayesini araştırmasını gerektiren bir eylemdir. Bu ‘dönüş’; hayatın nedenini ve hakiki bilgiyi araştırmayı; tabiat kitabındaki Allah’ın ayetlerini ve işaretlerini peygamberlerince tefsir edilen kelamının nurlu kılavuzluğu ışığında anlamayı ve de ayrıca hakikati zevk etmede doğru bir duygu ve onu kavramada doğru bir akıl kullanmayı gerektirmektedir.”

Din aşkın bir göndermeyi içerir. Bu yüzden sosyolojik bir kavram olarak değerlendirilemez. Yani din kavramı biçimlendirilmeyi kabul etmeyen bir yapı ve içeriğe sahiptir. Çünkü dinin kendisi, kendisini tanımlayarak kendisine davet ederken hangi ölçülere göre gelmelerini de belirler. Bu yüzden din, sahih ve sahici karakteri yanında belirleyici bir özü de taşır. Hakikatin kendisi tarafından gönderilmiş bir bilgiye ve ilgiye yaslandığı içinde tanımlanma dışıdır. Eğer dine yönelik bir tanım yapılacaksa bu onun kendisini tanımladığı biçim ve içerik ile sınırlandırılmalıdır. Yoksa yeni bir yorum tahrifi içerir. Din tahrif edildiğinde ise din olmaktan çıkmaktadır. Bu yüzden birden fazla dinden söz edilemez! Din tektir. O da ilahi din olan İslam; Âdem (as)dan Muhammed (as)a kadar gönderilmiş tek dindir. Bu yüzden ilahi dinler terkibi de sorunlu bir terkip ve beşeri özellikler taşır.

Dolayısıyla sadece din terimi değil demokrasi, akıl ve özgürlük gibi temel terimlerde kendi dünya görüşlerinden bağımsız ele alınamazlar. Kültür farklılığı ve inanç farklılığı terimi farklılaştırır. Bir Müslüman için akıl ile batılı modern birey için akıl aynı anlama havi değildir. Bir Hristiyan için akıl ile modern düşünce içindeki birey için akıl aynı anlama gelmeyecektir. Ki modern düşünce Hristiyan kültürü içinde ama ona karşıt bir şekilde doğmasına rağmen!

O yüzden bir terimi kullanırken, kullanıldığı alanın belirlenmesi, belirlenen alanda o terime yönelik tespitler belirleyicidir. Ki ancak, dünya görüşü ile terim arasındaki kopukluğu söz konusu edecekse, farklı tanımlar söz konusu ise bu tanımların hangisinin kendi dünya görüşü ile örtüştüğü meselesi olacaksa bu başka bir alan ve değerlendirme bir gerçeği açığa çıkarma ile sınırlandırılır.

Sorun nerede?

Sorun; modern aklın, kendisini her şeyin tanımını yapacak kudrette ve yetkinlikte görmesindedir. Bu yaklaşım ile akıl kendini istisna kılarak var olan her şeyin kendisi tarafından tanımlanabileceğini var sayıyor. Bu aklı ortaya çıkaran düşünce biçiminin aşkınlığı bilinemez kıldığını da göz önüne aldığımızda meselenin nereye dayandığı açığa kavuşur. Din aşkınlığın bir ifadesidir. Aşkınlığı bilemeyen aklın onu tanımlaması için aklın sınırlarına taşıması gerekmektedir. İşte bu taşıma ile dini sosyolojik bir zemine indirgeyerek betimlemeye çalışmaktadır ki bu düpedüz bir tahrip ve tahriftir.

Maalesef, Müslüman aydınların, batılı paradigmayı peşinen kabulü üzerine aynı düşünce sistematiğini kullanarak dinin sanki beşeri düşünce biçimleri ile aynı evsafı taşıdığı vehmi üzerine yorumlar serdettikleri görülmektedir. Din onların vehimlerinden bağımsızdır ve asla aklın kendisine sınır tanıyabileceği bir zemine indirgenemez olandır. Din Allah’ın insanların istikametlerini bulmaları için ilahi irade tarafından ilahi bir inayet üzere ilahi bir seçimle seçilen bir kula gönderilmiştir. Yani baştan aşağı ilahi vasfını hiç kaybetmemiştir. Bu yüzden onu indirgeyerek tanımlama gayretleri bir tahriften başka sonuç doğurmaz.

Abdulaziz Tantik

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.