Her türlü istismar kötüdür, çirkindir. Ama dini istismar ederek onun üzerinden geçinmek ve kendi ideolojimize alet etmek ise daha âdi ve daha alçakça bir iştir.Onu alet ederek taraftar devşirmek ve insanları yanlış yola kanalize etmek, haysiyet ve şeref yoksunluğudur, zelilliktir, kepazeliktir.
Seçim öncesinde cemaatler hangi partiye oy vermeleri gerektiğini müntesiplerine ilan ettiler. Bunlardan biri vardı ki, mensuplarını ikna edebilme adına, peşinden gittikleri efendilerinin öteki dünyada kurtarmasına nail olabilmek için, cemaatin üst aklınca verilen karara uyma zorunluluğu olduğunu söylüyordu. Telefon konuşmasının ses kaydı sosyal medyada dolaşan ve “Süleymancılar” denen cemaate mensup bir şahıs, önde gelenlerden birini arıyor; “Abi kesin mi, İYİ Parti’ye mi oy vereceğiz?” diye soruyor ve “evet” cevabı alıyor. “Peki, ama buna uymazsak günah olur mu?” diye tekrar soruyor, telefonun ucundaki şahıs; “Vallahi o zaman kaybeden sen olursun. Yani öteki âlemde Allah üstadımızı sana gönderdiğinde ne diyeceksin?”
Sanki öteki dünyada sorgulamayı üstatları yapacakmış gibi, saf ve bilgisiz insanları yıllarca böyle kandırdılar. Kendi çarpık ve süflî emellerini gerçekleştirmek için müntesiplerini böyle haşhâşileştirdiler. Mensuplarının akıllarını çaldılar. Ahiret tehditleri yaptılar. Hatta kendilerine mensup olanlara ve onlara itaat edenlere ahiret garantisi verdiler. “Eğer bu karara uymazsan, yarın ölüp mezara konduğunda, Efendi hazretleri seni münker ve nekir meleklerinin elinden kurtaramaz, kıyamet günü sana sahip çıkmaz ve dolayısıyla kaybedenlerden olursun” misüllü yalanlarla, Kur’an ve Sünnetten haberi olmayan cahil kitleyi avladılar. Din üzerinden uydurduğu hurafelerle bir kısım insanı kendilerine kul edindiler. Fakat İslamî bilgi yayıldıkça, müntesipler de sorgulamaya başladılar. Bu da sevindirici bir gelişmedir.
Doğru dini öğrenenler, bu tür din istismarcılarına pabuç bırakmaz. Kur’an ve Sünnetin açık beyanlarıyla sabittir ki kimsenin ahiret garantisi yoktur. Kişi nârını da, nurunu da kendisi götürür. Başına gelenler ve gelecek olanlar, kendi yapıp ettiklerindendir.
Sahabenin meşhur zahid ve abidlerinden Osman bin Mazun vefat etmiştir. Rasûlüllah taziyeye gider. Eşi veya kız kardeşi Ümmü’l A’la, Rasûlüllah’ı görünce; ‘Ey Osman! Şehadet ederim ki şu anda Allah sana ikram etmektedir…’ dedi. Bunu duyan Allah Rasûlü (sav), kadına müdahale ederek; ‘Allah’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?’ buyurdu. Kadın; ‘Bilmiyorum. Amma Ya Rasûlallah! O senin askerin, komutanın bunca harbe katıldı’ deyince, ‘Bakın, Osman vefat etmiştir. Ben şahsen onun için Allah’tan hayır ümit etmekteyim. Fakat ben Peygamber olduğum halde bana ve size ne yapılacağını, (yani gelecekte başımıza neler geleceğini) bilmiyorum’ buyurmuştur. Ümmü’l A’la der ki; “Vallâhi, bu hâdiseden sonra hiç kimse(nin hâli ve istikbâli) hakkında bir şey söylemedim/hiç kimseyi tezkiye etmedim.” (Buhârî, Tâbîr, 27).
Rasûlüllah (sav); “Ey kızım Fatıma! Sen de kendini Allah’ın azabından satın almaya çalış; zira senin için de bir şey yapamam.” (Buharî, Vesâyâ 11; Tefsir (26) 2; Müslim, İman,348-352)diyerek kimseye ahiret garantisi vermediği halde, bidat ve hurafe bataklığında olan bazı tarikat önde gelenleri; “Yarın kıyamet günü, cehennem polisleri sizi kelepçeleyip götürürken ‘Ben Nakşibendî tarikatının Halidiye kolundanım’ derseniz sizi bırakırlar” sözünün saçmalığını, ahiret azabından emin olmanın da, Allah’tan ümit kesmenin de itikadî bir sapma olduğunu ve böyle bir garantinin olamayacağını, bu ham yobazların anlama zamanı gelmedi mi?
Peygamber uyarısı bu kadar açık ve seçikken, buna rağmen kabirdeki sorguda ve kıyametteki hesap vermede senin efendin de kim oluyor ki seni kurtarıyor? Onun sapık müritlerinin yanlış yönlendirmelerine uymayanlar, nasıl oluyor da öteki dünyada kaybedenlerden oluyor?
Onlara şu ayetleri hatırlatırız: “O gün, kendisine yazık eden, parmaklarını ısırarak şöyle der: “Âh, keşke Peygamberin yolunu tutsaydım! Vah bana, keşke falancayı dost edinmeseydim! Çünkü Kur’ân bana gelmişken, gerçekten o, beni Kur’ân’dan uzaklaştırdı. Şeytan, insanı yüzüstü bırakıp rezil rüsvâ eder.” (Furkan: 25/27-29)
Allahu Teâlâ ve Rasûlü, kullarını bu şekilde uyarmaktadır. Kullar da seçimini buna göre yapmalıdır. Biz müslümanlar tek dünyalı değiliz. Bizim iki dünyamız vardır.Akıllı insan, dünyasını imar ederken ahiretini imha etmeyendir. Dünyada kurduğumuz dostluklar, edindiğimiz arkadaşlar, ders aldığımız hoca efendiler, tiryakisi olduğumuz ilim ve fikir adamları, peşinden gittiğimiz kanaat önderleri ve siyasi liderler, bize ahireti unutturmamalı, kıyamet günü Allah ve Rasûlü’nün huzurunda bizi mahcup etmemeli, mahşer meydanında bizden sıvışıp kaçmanın yollarını aramamalı. Dünyada aleyhlerine kimseyi konuşturmadığımız bu önderler, orada bize sahip çıkmalı.
“Biz o gün bütün insan gruplarını önderleri ile birlikte huzurumuza çağırırız.” (İsra:17/71)
“İşte o zaman kendilerine uyulan ve arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşır ve azabı görürler. Neticede aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.” (Bakara:2/166)
“Onlara uyup arkalarından gidenler: ‘Ah ne olurdu, bir daha dünyaya gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşmış olsaydık!’ derler. Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını hasretler ve pişmanlıklar halinde gösterecektir. Onlar cehennemden çıkmayacaklardır.” (Bakara:2/167)
“Allah, ‘Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin’ der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, ‘Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver’ derler, Allah, ‘hepsinin azabı kat kattır, ama siz bilmezsiniz’ der.” (A’raf: 7/38)
“Bu defa öncekiler diğerlerine şöyle söyler: “Gördünüz ya, sizin bizden bir üstünlüğünüz, bize karşı bir ayrıcalığınız yok. O halde, bizzat kendi kazandığınıza karşılık olarak tadın şu azabı!” (A’raf: 7/38)
“Yüzleri ateşe çevrildiği gün, ‘Eyvah bize! Keşke Allah’a ve Peygamberine itaat etseydik’ diyeceklerdir.” (Ahzab: 33/66)
“Ve: “Ey Rabbimiz! Doğrusu biz efendilerimize ve büyüklerimize uyduk, onlar da bizi şaşırtıp yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat diyecekler.” (Ahzab: 33/67-68)
“Derler ki: Ey Rabbimiz! Bunu bizim başımıza kim getirdiyse onun ateşteki azabını kat kat artır.” (Sâd: 38/61)
Bütün bu delilleri göz önünde bulundurarak, dini kimden öğrendiğimize hayatî önem vermeliyiz. Etkisinde kalıp peşinden gittiğimiz bu üstad, hoca veya şeyh kabul ettiğimiz kişiler, bizi merdiven altı dine çağırarak sırat-ı müstakimden kaydırırlarsa, ahiret manzaramız çok çetin olacaktır. Dünyada asla aleyhine konuşturmadığımız, hatta canımızı bile siper edebilecek şekilde etkilendiğimiz bu beyleri, ahirette, sanki kırk yıllık can düşmanımızmış gibi “cehennemdeki santigrat derecelerini iki kat fazla vermesi için” Allah’a yalvaracağız.
Öyleyse iş işten geçmeden, dünyada iken, aklımızı cebine koyduğumuz kişinin ağzından çıkanı tartışılmaz doğrular kabul edip, sorgulamadan hayatımıza giydirerek onun sapıtmalarını din edinirsek, yukarıdaki ayetlerde resmedilen büyük fotoğrafta yerimizi alacağımızdan şüphemiz olmasın.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi