Makale

Dindarlar Yalan Söyledi

 

Ülkemizin temel sorunlarının kaynağı, halkın ekonomi ile ilgili yapılan açıklamaları anlamamasıdır. Yapılan açıklamalarda halkımızın büyük bir çoğunluğu neyin aleyhinde neyin lehinde olduğunu anlamıyor.

Açıklama yapan yetkililer olumlu biten cümlelerle yanlışların sürdürülmesini sağlarken, medya gücü kullanılarak halka narkoz verilirken, halkın büyük tepkiler göstererek itiraz etmesini imkansızlaşıyor.

Kamuoyunu aydınlatmakla yükümlü olan çok az gazeteci, topluma bütüncül bakarak temel sorunlara temas etmeye çalışıyor. Ama bir yerden sonra onlarda siyasi duruşlarına göre sözlerini bitiriyor.

Siyaset, yalanla dinin en çok bir araya geldiği yer oldu.

Yalanı sadece siyasiler söylemiyor, çevresindeki gazeteciler, akademisyenler hatta din adamları da yalanlara koro olarak eşlik ediyor. Bu duruşlarını temize çıkarmak, vicdanlarını rahatlatmak için bin bir türlü pembe senaryoları da hazır. Nasılsa topun azında hep siyasetçi vardır.

Bir seçimi kazanmak için halkı her türlü aldatma yollarının denendiği bir siyasi süreç yaşıyoruz. Oy verenlerde çaresizlikle oy verdiğini, ama asla siyasilere güvenmediklerini söylüyor. Kalabalıkların kalpleri başka eylemleri başka hep. Durum öyle bir hal aldı ki, genel başkan seçildiği günden beri iktidar yüzü göremeyen ana muhalefetin lideri, zamların sebebi olarak halkın büyük bir kısmı tarafından gösterilmiştir. Bu başlı başına sosyologların çalışması gereken bir sosyal travma.

Faizcilerin yapamadığını dindarlar yaptı

Türk siyasetini 22 yıldan beri belirleyen dindarlar oldu. Bu süreçte yapabilecekleri ile güçlerinin yetebildiği değişimler gerçekleşti. Kurumlara dini hassasiyeti olanlar yerleşti. Böylece kurumların dindarlaştırılmaya çalışıldı. Ama kurumun içindeki ‘dini dar’ bir dindardı. Bunun ağır bedellerini de toplum olarak gördük. Kurumların dindarlık seferberliğinin yanında özel sektöründe bir anda siyasete uyum sağladığını gördük.

Bu ülkede dini anlatan cemaatler, vakıflar, dernekler, ilahiyat fakülteleri ve diyanet hem ekonomik olarak güçlendi hem de seslerini daha gür çıkarmaya başladılar. Onları besleyen büyüten faiz düzeniydi. Hayatlarında hiç görmedikleri makamlar ve paralarla buluştular. Bir direndi, iki direndi, sonunda yolsuzluk başka hırsızlık başka fetvalarını verdiler.

Ama hep birbirinden farklı din anlattılar. Kimi ülkeyi darul harp gördü faizi yedi ve yedirtti. Kimi devlet veriyorsa faiz yenir dedi. Kimi enflasyon farkını helal gördü. 100 TL borç verdiysen, verdiğin borcun üstünde enflasyon oranında fark almanın, paranın değerini korumak olduğunu, faiz olmadığını söyledi. Kimi de mal üzerinden peşinen konulan aylık fiyat farklılıklarını vade farkı diyerek helal saydı.

Bu ve benzeri yaklaşımları çoğaltabiliriz. Oysa yapmaları gereken şey, faize dayalı bir ekonomik modele itiraz etmeleri gerekirdi. Herkes, faizin Allah ile harp hali olduğunu bildiği halde, ne yapalım sistem bu deyip sisteme göre fetva uydurdular. Mücadele etmediler. Gerçek bir faizsiz modeli talep etmelerinin önünü kesmek için kendi mahallelerinden yine sistem içinde sözde faizsiz bankacılık ve finans kuruluşları oluşturdular.  İşte burası narkozun sistematik olarak verildiği yerdi. Sözde faizsiz bu bankalar, halka kendilerini faizsiz bankayız diye kabullendirmek için, fetva kurulları oluşturup tanınmış bazı hocalarla halka narkoz vermeye devam ettiler.

Elbette buna gerçekten itiraz eden bireysel çıkış sergileyen hocalar, akademisyenlerde oldu. Ancak onlar organize olamadığı için sadece itiraz etmekle kaldılar. Sesleri yalnızlaştırılarak kısıldı.

Dindar nesil yerine ateizme yönelen gençlik ortaya çıkardılar. Çünkü insan fıtratı bu kaotik kültürel din anlayışlarını yalanlıyordu. Kendilerince yaptıkları bir takım izahlarla durumu kurtaramadılar.

Kurumlar bu narkoz veren sese göre şekillendi. Ama orada başka bir İslam vardı. ‘’Şu halde yolsuzluk da ayıp, günah ve suç olduğu halde tarifi ve hükmü bakımından hırsızlık değildir’’… ‘’Enflasyon farkı faiz değildir’’ gibi hayata ekonomik olarak yön verilmeye başlandı. Diyanet, TOKİ evlerinin düşük faizle alınmasını faiz olarak görmeyerek, devlet yapıyor diyerek hakikati yıkıp geçti.

Çünkü iktidar bize benziyordu. Onun ekonomik politikalarına aykırı bir gerçeğin ifade edilmesi, ifade edenlerin makamına, kurumun kendisine zarar verebilirdi. Gökten indirilen vahyi tamamen İslam anlayışından kovuldu diyemesek de, faiz konusunda dindarlar faizci oldu çıktı.

Kendilerine gerekçeler oluşturmanın yolunu tuttular. Halkımızı ve devletimizi köle haline getiren sistemi değiştirme talepleri hiç olmadı. Çünkü korkaktılar. Yapılan tüm açıklamalar(istisnalar hariç) sistemle uyum içerisinde nasıl yürünür yönündeydi. Bu anlayış çıkacak Ashabı Keyf’in en büyük engelleyicisi olacaklar. Çünkü bütün faiz sistemine bağlılıkları açığa çıkarken, beslenmelerini de kaybetmeleri gibi büyük bir risk taşımalarından dolayı direnecekler.

Asla vahye aktif rol verilmesini, sistemsel bir kurguya dönüşmesini istemiyorlar. Hep dillerinde ‘faiz haram ama kalkmaz ki, faiz dünya gerçeği, Faizi kaldırırsak Avrupa ile ilişkilerimiz, ABD ile ilişkilerimiz bozulur’ derler. Tabi bunları söylerken Allah’la ilişkilerinin bozulmasını ne kadar önemsediklerini de görüyoruz. Rahatlıkları kaçacak. Allah’a ve halka karşı büyük bir sorumlulukları açığa çıkacak. Onun için aktif iyilik yerine, kendilerini tatmin edecek pasifliği tercih ediyorlar.

Çünkü onlara göre bizden biri iktidardaydı. İktidarın nimetlerinden yararlanırken, gördüğünüz bildiğiniz, ayyuka çıkmış yanlışlara ses çıkartılmıyor, aman iktidarımız zarar görmesin, akarımız, makamımız kesilmesin isteniyor.

Dindarları aldatan siyasiler, siyasilerden beslenen dindarlar

 Eğer menfaat çıkar ilişkisi birlikte olacaksa dindarlarla siyasiler arasında sorun olmuyor. Menfaatler kesilirse sesler yükselmeye başlıyor. Çok az bir istisna insanlar vardır ki onlarında doğrudan ve adaletten başka kimseye eyvallahı olmaz. Onların temel özelliği; ölümü bir sonraki solukta bekleyecek kadar hayatın geçiciliğini ve hesap verileceğini içselleştirmiş, dirayetli, erdemli, iyiliğin mayaları olmasıdır. Asrın Ashabı Keyf’i de bunlardan çıkacaktır.

Bugün toplumu uçuruma getiren iki kesim var. Birincisi siyasiler ikincisi dini bilenlerdir. Toplumu uçurumun kenarından alacak olanda bu iki kesimdir.

Çünkü Türk toplumu din üzerinden bir siyasi pozisyon alıyor. Bugün ki durumda böyledir.  Ama hangi din! diye sormak lazım. Bu dinde Allah’ın indirdiği Kur’an’ın söz hakkı yoktur. Şekillerle çizilmiş olan kültürel dinin güçlendirilmesi için, aç toplumun içinde cami kubbelerinin yükselmesinin hiçbir anlamı yoktur.

Din adına yapılan uygulamalar, makamların kurbanı olmuştur. Kur’an’ı bir kez anlayarak okumuş olan bir insan, fıtratıyla bütünleştiğini görecektir. Onun için Yüzünü fıtrat dini olan İslam’a çevir diye emrediliyor. İnsanların itiraz ettiğinin Allah’ın insanlara huzur getirsin diye indirdiği değil, onun yerini almış dinleşmiş kültürdür.

Asrın Ashabı Keyfi yeter

Tarih boyunca toplumsal büyük dönüşümler olumlu ve olumsuz anlamda bazen bir kişinin öncülüğünde organize olmuş, neyi nasıl yapacağını bilen bir gurup tarafından gerçekleşmiştir. Bugün sistemleşmiş yönetim biçimleri, kurumlar hep böylesine çıkışların ürünüdür.

Bu gerçekliği Kur’an müşahhas örneklerle ortaya koymaktadır. Hem birey anlamında örneklik, hem hedefe ulaşmada birbiri ile kenetlenmiş bir ekip ruhunun nasıl olması gerektiğini ortaya koymuştur.

Gerçekleri herkes biliyor. Oluşturulan kurumlar, STK’lar, hepsi insana hizmet etmek için başlıyor. Niyetler iyi başlıyor ama başladığı gibi gitmiyor. İstisnalar olmakla birlikte hizmet ya kuruma yapılıyor, ya kurumu yönetenlere.

İstisnaların dahi büyük değişimi gerçekleştirmek için yeterli olduğunu ifade ettik. Orada ortak akıl ve organize olmuş bir ekibin inanmışlığı başarının bütün kapılarını açacağına inanıyoruz.

Toplumsal bir sorunun toplumsal değişimi, toplumun sosyal onarımlarını gerçekleştirecek dinamik ortak bir akılı kullanan kadroyla çözebiliriz. Bu ekip, asıl sorunun ekseninde hedef birliği yaptığında sorunu çözer.

Şimdi lazım olan asrın Ashabı Keyf dir. Bu ekibin kurulması gerekiyor. Bugün kendi çapında hizmetler yapan STK’lar bu işe eğilmelidir. STK’lardan bir Ashabı Keyf çıkmalıdır. İş insanlarımızdan bir Ashabı Keyf çıkmalıdır. Din adına konuşan, yazan çizenlerden bir Ashabı Keyf çıkmalıdır.  Siyasilerden bir Ashabı Keyf çıkmalıdır. Farklı farklı yerlerde, birbirinden habersiz aynı duyguları, anı hedefleri isteyen, insanların buluşması gerekiyor.

 

Selam ve dua ile…

@yunuseksi_53

 

Recent Posts

  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

3 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

3 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

5 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

5 saat ago
  • Makale

Bünyamin’in Alıkonma Süreci ve Su Kabı Meselesi-2

Önceki yazımızda Yûsuf 12/76 ayetini kısmen ele almıştık. Bu yazımızda ise ayetin ele almadığımız yönleri…

5 saat ago
  • Gündem

Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş

Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş Mirat Haber olarak, İslam'a aykırı olmadığı müddetçe, her…

6 saat ago