islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4888
EURO
36,2725
ALTIN
2.958,62
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Dindarlığın Analizi ve Dini Bilgiye Olan İhtiyaç

Dindarlığın Analizi ve Dini Bilgiye Olan İhtiyaç
17 Eylül 2018 11:34
A+
A-

Din, temel olarak Allah tarafından gönderilen emir ve yasaklardan ibaret  inanç, ahlak ve  sosyal nitelikteki düşünce ve uygulamaların bir hayat tarzı olarak   kabul edilmesi ve yaşanması olarak bilinmektedir.  İslam dini, böyle kapsamlı bir dinin inancı temsil eder.

Fakat, bazı dinler; ilahi kaynaklı olmasına rağmen, din adamları veya siyasi idareciler tarafındanmüdahale edilerek  asıl özelliğinden uzaklaştırılmış; ibadet, ahlak, dini seromoni  veya ait olduğu toplumun ırki menfaatleri gibi  çeşitli “belirleyici özellikler”e odaklaşarak, kapsamlı bir  inanç ve yaşama tarzı olmaktan uzaklaştırılmıştır.

Dine karşı veya ona alternatif olan bazı siyasi ve ekonomik doktrinler de, din  olmadıkları halde, dinin istediği özellikleri insanlardan istemiş ve hatta, kendilerine dini bir inanış gibi bağlanılmasını talep etmişlerdir.  Pozitivizm, Marksizm, Liberalizm  gibi ideoloji veya  sistemler ile bazı liderlerin kendilerini tanrılaştırmasıyla ortaya çıkan “Lider ideolojileri” buna örnek gösterilebilir.

Bu yazıda, İslam dininin  Türkiye ve halkı Müslüman olan ülkelerdeki yanlış ve eksik anlayışları  dolayısıyla, dine karşı veya ilgisiz tutumların ortaya çıkmasına  ve  yeni din arayışlarına girilmesine yönelik  değerlendirmelerde bulunacağım.

Öncelikle, uzun batılılaşma tarihinden sonra  Müslüman toplumlarda  din,  eksik bilginin veya başka din anlayışlarının etkisi altında gerçek özelliğinin dışında anlaşılmıştır.  Bu durum, kendini Müslüman kabul eden kesimlerde  dinin gerçek anlamı ve kapsamı konusunda  farklı anlayışların oluşmasına sebep olmuştur.  Öte yanda ise, İslamın yaşanılan çağda tutarlı olmadığın söyleyen Laik, Ateist veya Deist çevrelerde dinin itibar kaybına uğramasına yol açmıştır.

Bir dinin  varlığı  ve hayattaki etkinliği, o inancın pratik hayatı mükemmelleştirmesine,  insan ve toplumun o dinin uygulanmasından kaynaklanan ruhi, ahlaki ve sosyal manadaki  düzenleyici sistemine güvenmesine ve ondan faydalanmasına bağlıdır.  Hiçbir din veya inanç, “laf olsun” veya “başkalarına hoş görünülsün” diye benimsenmez.

İnsanın din ile olan münasebeti, kendine olumlu manada yön vermesi, manevi açlığını gidermesi ve sosyal hayatta uyumlu ve faydalı ilişkiler kurulabilmesi açısından anlam taşımaktadır.  Sadece ruhi ve manevi ihtiyacın karşılanması, dinin hayatın diğer rol ve  gereklilikleri ile uyum problemi  çıkarabilecek olması dolayısıyla yeterli  olmayacaktır.  Bu yüzden, Hristiyanlık ve Musevilik gibi dinler; hayant  sistemi ile ilgisiz olmaları ve sadece ibadet ve ruhi  ihtiyaçlara cevap vermeye çalışması sebebiyle sadece “sembolik bir kıymet”esahip olmuşlar ve  insan toplumları üzerindeki etkinliklerini ve yönlendirici özelliklerini kaybetmişlerdir.

Buradaki temel problem, dini bilginin; hayatla ilgili  bilgi  çeşitleri ile olan bağlantısının olmaması ve hatta onlarla çelişkili bir durumda kalmış olmasıdır.Günümüzde  “dini bilgi ve laik bilgi” diye bilgilerin sınıflandırılması, aslında  toplumların “iki farklı bilgi”  ile karşı karşıya bulundukları gerçeğini göstermektedir. Bu durum, insanı hayatta çelişkili “değer ölçüleri” ile karşı karşıya getirerek, çözümsüzlüğe  yöneltmektedir. Özellikle, Hrisityan ve Musevi  dünyası böyle bir çelişkiyi yaşamakta ve dini bilginin onların hayatında “düzenleyici ve belirleyici” niteliği bulunmamaktadır.

İslam dini, Museviliğin ve Hristiyanlığın  Peygamberleri  Hz. Musa ve Hz.İsa’nın sunduğu gibi, ilk  çıkışı ile birlikte  “dini ve dünyevi” ayırımı  yapmamıştı. Fakat, Hristiyan ve Musevi din adamlarının dini kendi menfaatlerine ve sosyal itibar ve nüfuzlarına birer dayanak yapmalarından sonra, “dini taassub”un sonucu olarak  ilme ve  akla kapılarını kapatmaları ve her kesim üzerinde  baskı kurmalarıyla birlikte  dini-dünyevi ayırımı gündeme gelmişti. Bu durum, batı’nın bir sosyal gerçekliği olarak ilmi ve sosyal hayatın da bu şekilde  biçimlenmesine sebep oldu.

İslamın akla  ve  dini bilgiye ne kadar önem verdiğini; “aklı olmayanın dini yoktur” ve “her kadın ve erkek üzerine ilim farzdır” emirlerinden  açıkça anlaşılmasına rağmen;  dini bilgiye gereğince sahip olunamamanın getirdiği “dini cehalet”, oldukça büyük boyutlara ulaşmıştır. Prof.Dr.Osman Turan’ın  açıkladığı üzere, Cumhuriyet yönetimi tarafından 40 yıl boyunca dini eğitime yasak getirilmesi yanında, daha sonraki dönemlerde bu yasağın ağır ağır kaldırılmasına rağmen, İslamı benimseyen kesimlerdeki ihmal ve dini şuur eksikliğinin bir sonucu  bu cehalet  kemikleşmiştir.

Dinin, kulaktan dolma veya Anne Baba’nın sahip olduğu bilgi ve tecrübe kadar öğrenilmesi, İslam dininin gereği gibi niteliğinin anlaşılamamasına ve İslami yaşayışın bazı  yanlış gelenek, eksik bilgi  ve dini istismar ederek menfaat sağlayan bazı sözde cemaatlerin yanlış yönlendirmelerine açık hale getirmiştir.Dolayısıyla İslam, Batı’daki kadar olmasa da, kendisinden menfaat sağlanan, cahil  din adamlarının eksik ve yanlış anlatımlarıyla aslından uzaklaştırılan bir niteliğe büründürülmüştür.

İslam konusunda bilgiye ve  sağlam temel kaynaklara dayalı din anlayışı, bu konuda çalışma yapan veya  dini kaynaklarından öğrenen kesimler, “entelektüel/irfani din”idrakine sahip olurken; dini yarım yamalak ve eksik bir şekilde, üzerinde düşünmeden kabul edici mantıkla benimseyen kesim de “halk dini”denilen farklı bir anlayış seviyesine gelmiştir.  Dolayısıyla hayat alanına, iki  farklı  din anlayışı sunulmuş durumdadır. İşte bu eksik din anlayışı, hem dini gerçek manada bilen ve yaşayan kesimden, hem de dine uzak ve batılı anlamda din kavramını  öğrenmiş kesimlerden gereken ilgi  ve yakınlığı görememe noktasına gelmiştir.

Bir diğer anlaşılması zor konu ise, Dini bilgi ve uygulamanın  laik devlet yapısı içerisinde  sorumlu mevkii olarak Diyanet işleri kurumunun yetkisi altına alınmasıdır. Bu durum, diyanet kurumunu  sistemin bir genel müdürlüğü gibi, iktidarların dini bakışına göre şekil alacak bir noktaya getirmiştir.Her ne kadar, bünyesinde bilgi sahibi ve dini  kitabi olarak bilen kişilere sahip olmasına rağmen, bazı dönemlerde din üzerinde yöneticilerin  yanlış veya kasıtlı tutumları sebebiyle, “dini  siyasileştirme”  çabalarına maruz kalmıştır.

Sonuç olarak din, bizim kültürümüzde  Allah’ın  insanlar için koyduğu bir inanış, yaşayış, ahlak ve ibadet kurallarının toplamıdır ve özellikle inanç, ahlak ve ibadet yönü, değişmez ve müdahe edilemez bir özellik taşımaktadır. Başta Kur’anı kerim ve Peygamberimizin  Sünnet’i  (Sözleri ve Yaşayış şekli) çerçevesinde bilgi ve yaşama felsefesinin öğrenilmesi ve bunlara iman edilerek yaşayış  düzenine aksettirilmesi  söz konusudur.  Tabii ki, İslamın yaşayış ile ilgili  hükümleri, Kur’an ve Sünnet gibi vahiy kaynaklı bilgilere ek olarak,  Müslüman ilim adamlarının akıl ve diğer hüküm çıkarma metodlarıyla sosyal hayata ait olayları içine alan Fıkıh denilen,  İslamın uygulamalı ve problem çözücü kurallarıyla kapsamlı bir sistem oluşmaktadır.

Dinin; bazı kişi veya grupların, temel dini kural ve bilgiler dışında kendi fikirlerini açıklayarak, kişilerin akıl ve iradelerine hükmedip, yanlış veya sapık yönelişlerle kaymasının önüne geçmek, dini iyi anlamak ve kurallarını hür iradeyle benimseyip,  hayatı  düzenleyici bir seviyeye getirmekle mümkün olacaktır. Islam dini, bütün bu özellikleriyle, hayata tüm yönleriyle cevap veren, yegane din olma hüviyetini muhafaza etmektedir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.