İnsanlık tarihi, birçok yanlış ve sahte olaylar ile karşı karşıya kalmıştır. Bunların içinde, insanı ve toplumu doğrudan hedef alan materyalist, nihilist ve ırkçı hareketler; açık bir şekilde insanlığın değerlerine karşı konumda yer alırken, dinden yana görünen samimiyetsiz ve onursuz kişiler, din ve kutsal değerler adına, insanlığı kandırma ve yanlış yönlendirme konusunda diğerlerinden daha fazla, kötülük ve yanlışlığın kök salmasına yol açmışlardır.
Din ve Ahlak değerleri, insanlığı iç dünyasına yönelten ve insanı belli bir anlayış ve disipline uymaya çağıran “iyiye ve doğruya yönelik” inançlar ve uygulamalar olarak bilinir. Bazı din anlayışları, sadece inanç ve ruhun saflaşmasına yönelik kalmış olsa da, insanlığın köklü duygularını ve ahlaki davranışlarını harekete geçirmeye yardımcı olmuşlardır. Fakat, dinler; en güçlü ve kapsamlı halini, İlahi kitap ve mesajlar içinde bulmuştur. İnsanın, sapma, yozlaşma niteliği ve özellikle dünyaya bağlanma özelliği, ilahi dinlerin önünde en büyük engel ve saptırıcı faktör olarak ortaya çıkmıştır. Ama, dinin ruhuna ve şuuruna varmaksızın, dini bir “araç gibi kullanma” durumu, tarih boyunca hep ortaya çıkmıştır. Çünkü, insanın ihtiras ve maddeye bağımlılığı, dinin aslına değil de, onun saygın mevkiini kullanma noktasına ulaştırmıştır.
Batı ve Doğu dünyasında dini anlayışlar, hayatın tam olarak anlaşılmasında önemli eksiklikler yaşamıştır. Batı’ din, yüksek sınıflar veya din adamları denilen belli imtiyazlı kesimlerin elinde o gruplara imkanlar sağlamıştır. Dolayısıyla, siyasi ve iktisadi hedeflere yardımcı bir alet durumunda kalmıştır. İslam dışı Doğu dünyasında ise din; ruhi boyutlarda gerçekleşmiş, hayatın maddi ve iktisadi yönü üzerinde durmamıştır. Böylece, eksik bir anlayış ve kültürün ilgi alanında yer almıştır. Doğu’da din, genel olarak felsefi noktada kalmıştır.
İslam, dini; Allahın değişmeyen kitabı ve ümmetin her ferdinin sorumlu olduğu bir sistem içerisinde muhafaza edilebilmiştir. Fakat, dini bilgi ve şuurun azlığı sebebiyle İslam dini de birtakım cahil ve samimiyetsiz insanların elinde saptırılma durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, Müslümanların dini kitabi olarak bilmemeleri ve çeşitli kişilerin görüşlerinin dinin önüne geçmesinin sonucu olarak gerçekleşebilmiştir.
Batılılaşma ile birlikte, zaten dini bilgi konusunda yetersiz olan kitlelere, batıcı sistemler ve onun bağlıları tarafından; Hristiyanlığın bozulmuş ve tarihi süreç içinde gerçekleşen yanlış uygulamalarını bir referans kaynağı olarak öğretilmiş ve böylece, İslam; kendi gerçeğinden uzaklaştırılmıştır. Bugün hala, bu durum devam etmektedir.
Bir yandan dini bilgilere yönelik cehalet, diğer yandan; batıdaki din anlayış ve uygulamalarının, “dini gerçek” olarak sunulması, İslam dini konusunda çeşitli yanlış ve değersiz görüşlerin benimsenmesini yol açmıştır.
Bu konuda, bilgisi az şeyh ve tarikatların, dini Hristiyanlık gibi anlayanların ve dini, kendi menfaat ve gelecekleri için bir vasıta kabul edenlerin elinde din, asli rol ve fonksiyonunu kaybetmiştir. Bu kesimler; dini bazı cemaatler, gelenekleşmiş gruplar ve dini, siyaset için kullanan gruplar olarak açıklanabilir. Özellikle, İslam dünyasında olduğu gibi, Türkiye’de de dini eğitim Prof. Osman Turan’ın dediği gibi, Cumhuriyet döneminde kırk yıl kadar eğitiminin yasaklanması, bilgisiz bir din anlayışının toplum üzerinde etki yapmasına yol açmıştır. Bütün bunların sonucunda din, eğitimsiz insanların ilgi alanında kalan, geleneksel bir alışkanlık haline gelmiştir.
En tehlikeli konu ise, dini dillerinden eksik etmeyen; yaşadığı sistemin dini kurallara ters yönlerini bile bile, dindar geçinen siyasi kişi ve grupların dini bir güç olarak kendi yanlarında ve hatta kontrollerinde tutarak, varlıklarını sürdürmesidir. Bu durum, emperyalizmin, İslam dünyasında gerçekleştirdiği en ahlaksız ve sinsi metodudur. Siyasi makam ve gelecek için, dinin sadece adını kullanıp, onun siyasi, iktisadi ve hukuki alandaki emir ve tavsiyelerine kulak asmayan gruplar, hem dini yozlaştırmakta ve hem de onun sosyal ve siyasi hayatı düzenleyici kurallarını fonksiyonsuz hale getirmek suretiyle, dine en büyük darbeyi vurmaktadırlar.
Bu tehlikeli gidişten kurtulmanın yolu, dini kitaptan öğrenen ve onu, hayatında samimi olarak ve şuurla uygulayan bir kitlenin ortaya çıkmasıdır. Allah, İslam dinini Müslümanlara emanet olarak vermiştir. Emanet, sahibini aramaktadır.
Prof. Dr. Sami Şener
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Emanet sahibini aramaktadır işte bütün mesele bu. Siyasiler, din tacirleri dini menfaatleri ve ikballleri için kullana gelmişler. Yüreğinize sağlık ömrünüz bereketli olsun. Hayırlı ramazanlar selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz