DİNİ ANLATMA KONUMUNDA OLANLARDAN BAZILARI, KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARIYORLAR

Dün bir hocanın konuşmasına rastladım. Diyordu ki: “Bir insan, açı doyuruyor, düşmüşü tutup kaldırıyorsa namaz kılmasa da Allah’a inanmasa da cennete gider.”
Şimdi soruyorum Allah aşkına bir din hocasının söyleyeceği söz müdür bunlar? Allah’ın “Namazı dosdoğru kılın, (fukaranın hakkı olan) zekâtı hakkıyla verin”[1] diyen onlarca ayeti nerde kaldı? Önce iman, sonra salih amelden bahseden[2] onlarca ayetleri nerde kaldı?

Bakın Allah, namazı ve imanı, birinci sıraya, zekâtı ve dürüst iş görmeyi de ikinci sıraya koymuştur.

Geçmişteki ve gelecekteki salih amelleri, güzel işleri sevaba dönüştürecek olan Allah’a imandır. Allah insandan önce kendisine iman istemektedir. İman olmazsa ne geçmişte ne de gelecekte yapılan hayırlı işlerin insana hayrı olmayacaktır.

Nitekim Beled suresinin 17. Ayetinde insanın yaptığı iyiliklerden faydalanabilmesi için iman şartı getirilmiştir. Rivayete göre Hakîm b. Hizâm adlı bir sahâbî, Hz. Peygamber’e, “Yâ Resûlellah! Vaktiyle ben Câhiliye döneminde sadaka verir, köleleri özgürlüklerine kavuşturur, akrabalarımla yakından ilgilenir, buna benzer iyilikler yapardım. Bunlardan sevap kazandım mı, ne dersiniz?” diye sorunca Hz. Peygamber, “Müslüman oldun ve artık bütün o iyiliklerinin sevabını alacaksın” buyurmuşlardır.[3] Bu ne demektir? Müslüman olmasaydın, Allah’ın istediği imanla Allah’a inanmasaydın, bu yaptığın iyiliklerin sana bir faydası olmayacaktı, demektir.

İyilik yapmanın, fakir-fukaraya yardımın, dürüst ve güzel ahlaklı olmanın önemini anlatmak için, Allah’ın farzlarını neden önemsiz hale getiriyorsunuz? Sizi dinleyen imansızlar, namazsızlar ve tesettürsüzler daha Allah’a inanmaya, namaz kılmaya ve örtünmeye gerek duyar mı? Siz bu ağır vebalin ve günahın altına girmeyi nasıl göze alabiliyorsunuz? “Allah’ın insanlardan birinci derecede istediği iman, sonra namaz, ondan sonra da güzel ahlaklı olmak, kulların hakkına saygı göstermek, ihtiyaçlarını karşılamaktır. Adil olmak, kul hakkı yememek, israf etmemektir.” deseniz daha doğrusunu söylemiş olmaz mısınız? “Namazı dosdoğru kıl, çünkü namaz münkerattan, fuhşiyattan, kötülüklerin, çirkinliklerin her çeşidinden, (zulümden, fukaranın hakkını vermemek gibi alçak bir cimrilikten) alıkor,”[4] demiyor mu Allah? Neden bu ayetleri görmezlikten, bilmezlikten geliyorsunuz, neden birinci derecede ki bir ibadeti insanların gözünde önemsiz hale getiriyorsunuz? Hatta namazı külliyyen terk etmelerine sebep oluyorsunuz? Bu büyük günahın altına girmeyi hangi insaf ve vicdanla göze alıyorsunuz? Her vicdan sahibi bilir ki ahlaksız namaz yeterli olmaz. Yine her vicdan sahibi bilir ve bilmelidir ki namazsız ahlak da kurtarıcı olmaz. Bu hususta benim başlı başına bir makalem vardır.[5] Dipnotta başlığını verdiğim o makaleyi, herkesin okumasını rica ederim.

Her din ve ilahiyat hocasının derdi kulu Allah’tan uzaklaştırmak değil, Allah’a kavuşturmak olmalıdır. Sizin göreviniz de budur. 40’a yakın kitabımızla biz bunu yapmaya çalıştık. Sadece namazla ilgili kaleme aldığımız 3 kitapla biz, bunu işlemeye gayret ederken siz kalkıyorsunuz hâşâ hâşâ “iyi olun, iyilik yapın yeter. Allah’a inanmasanız da, namaz kılmasanız da cennete gidersiniz” diyerek imansızların ve namazsızların yüreğine su serpiyor, adetâ imansızlıklarını ve namazsızlıklarını alkışlıyorsunuz. Nerde sizin insafınız ve vicdanınız yahu? Allah’a inanmayanı, Allah’a sevgi ve saygının sembolü olan ve Allah’ın farz kıldığı namazı kılmayanı Allah cennetine koyar mı?

Televizyonlara çıkan, sosyal medyayı kullanan, yazan ve konuşan hocalardan ve ilahiyatçılardan bazıları neden konuşulması farz olan meseleleri konuşmaz da konuşulmaması veya en son konuşulması gereken meseleleri konuşurlar, milletin aklını ve midesini bulandırırlar?

Kimisi teravih namazı yoktur, der. Kimisi şefaat yoktur, kabir azabı yoktur, der. Kimisi ölmüşlere Kur’an okunmaz,[6] der. Kimisi Miracı inkâr eder. Kimisi bütün insanlığın ilk babası olan Adem Peygamber’e (as) baba arar, kimisi kalkar, Allah birden çok Adem yaratmıştır, der. Kimisi cennette evlenmeyi inkâr eder, kimisi cennet ve cehennemin ebedî olmadığını iddia eder. Kimisi tek kaynak Kur’an’dır, diyerek Hz. Peygamber’in sünnetini ve sahih sözlerini bile inkâr eder. Gariptir ki bunlar çaresiz kaldıkları zaman da hadis kullanırlar. Kimisi hâşâ hâşâ Kur’an’ın lafzı peygamberden manası Allah’tan der. Bir müşrik ve müsteşrik gibi Kur’an’ın beşer kelamı olduğunu söyler, dinden çıkar, haberi olmaz. Kimisi Hz. Meryem çift cinsiyetlidir, der. Kimisi Edison elektriği keşfettiği için cennete gider, der. Kimisi Kader diye bir şey yoktur, herkes kendi fiilinin failidir, der. Kimisi hadisler dinde delil değildir, Kur’ân’a arz edilmelidir, bir şey Kur’an’da varsa var, yoksa yoktur, der. Kimisi Fecir Suresinde geçen nefs-i mutmainneyi, yani Allah’la beraber olmanın huzuruna ermiş nefsi, Müslümanlar hakkında değil, Firavun gibi nefsini ilahlaştıranlar hakkındadır, der. Kimisi hâşâ hâşâ Allah her şeyi bilmez, der, cehaletin zirvesine çıkar, oradan cehenneme atlar. Kimisi İslâm’ın beş şartı, imanın altı şartı diye şartlar yoktur, der.
Bu ve daha sayamadığım hezeyanları ortaya atanlar hangi akla hizmet etmektedirler? Hemen cevap vereyim: Bunlar bu halleri ve söylemleriyle akla değil, akılsızlığa, ahlaksızlığa, imansızlığa ve dinin tahribine hizmet etmektedirler.

Eskiden kesin nas olmayan hususlarda doğru düşünceyi ortaya koymak için çalışanlar vardı. Onlara müctehid denilirdi. Müctehid ortaya koyduğu hükümde doğruya isabet ederse iki sevap, edemezse bir sevap alır, deniyordu. Neden? Çünkü gayeleri Allah’ın rızası ve halkı Allah’a bağlamaktı. Herkesin dürüst, adil yaşamalarını sağlamaktı. Şimdikilerin derdi ise, dini değil, kendilerini pazarlamak, yalancı şöhrete erişip onunla reyting kazanmaktır. Bugün deistler, ateistler, müstehcenler arttıysa, ahlakî erozyonlar ve dejenerasyonlar yaşanıyorsa, bunun sebeplerinden biri de işte bu tip din ve ilahiyat hocalarıdır.

Ben bunlara verilecek cevapların detayına girecek değilim. Bu yanlışların doğru cevapları edille-i erbaa denilen dört delilde yani Kitap, Sünnet, İcma-ı ümmet ve Kıyas-i Fukaha denilen ehl-i sünnetin sahih kaynaklarında mevcuttur. 1400 senelik Ehl-i Sünnetin bu birikimi bunlara verilmiş en büyük, en güzel cevaptır. Arayın, tarayın, bulun. Bilmiyorsanız erbabına sorun. Bugün ise bu işin erbabı “Din İşleri Kurulları”dır. Eğer böyle kurullar yoksa derhal kurulmalıdır. Tek kişinin her zaman yanılması mümkündür. Ama icmaın yani kurulun yanılması kolay kolay mümkün olmaz. Fakat bu kurullar da tek kişinin emrinde, güdümünde olmamalıdır, bağımsız olmalıdır. Bu kurul, sadece ve sadece Allah’a ve Rasûlüne bağlı olmalıdır. Bu kurulun bütün üyeleri, sahalarında uzman olmalı, derin bilgiye sahip bulunmalıdırlar. Bunlar, Allah için yaşayan, Allah için düşünen, Allah için konuşan, “her düşüncemden yarın Allah’a hesap vereceğim” endişesini taşıyan insanlar olmalıdırlar.

HER DOĞRU BİLE HER YERDE SÖYLENMEZKEN…

Namazı kıldıran imam namazda sehiv secdesini gerektirecek bir yanlış yapsa, bayram namazı gibi çoğunluğun iştirak ettiği bir namazda imama sehiv secdesi yapmama ruhsatı ve yetkisi verilmiştir. Tâ ki bütün bütün karışıklığa meydan verilmesin. Halkın namazı hepten butlan olmasın. Bu hikmeti, bazıları neden dikkate almaz da söylenmesi farz olan şeyleri bırakır da söylenmemesi gereken şeyleri tartışmaya açarlar. Her doğruyu her yerde söylemek doğru değil iken, bu ilahiyatçılar hangi dini gayretle yanlışları her platformda söyleme cesaretini gösteriyorlar?
Akılları karıştırarak, mideleri bulandırarak din anlatılmaz. Eve giren eli silahlı anarşist, etkisiz hale getirilmeden evde yemek için sofraya oturulmaz. Sel geldiğinde, tamir için evden delikler açılmaz. Duvarları çatlamış, yıkılmaya yüz tutmuş veya içi çöple dolu bir evi boyamaya çalışmak, gözleri boyamak ve cinayete sebep olmaktan başka bir şey değildir. Önce tahliye, sonra tahliye olacak. Yani önce evi sağlamlaştıracaksınız, kirlerden ve çöplerden arındıracaksınız. Sonra boyasını ve badanasını vurarak süsleyeceksiniz.

Mesela, asırlar önce tartışılmış, çözüme bağlanmış bir meseleyi mesela teravih namazını neden tekrar tartışmaya açtılar? Bunu tertışmaya açanlar neyi halletmiş oldular? Namaz aşkını mı artırdılar, yoksa namaz aşkını mı bitirdiler? Marufu tartışıyorsunuz da neden münker hakkında tek kelime etmiyorsunuz? Namaz kılmayanlar neden sizin derdiniz değil? Çıplaklığın, müstehcenliğin imanları yaktığı, insanların hem dünya hem de ahiret hayatlarını yıktığı, aile yuvalarını dağıttığı neden sizin tüylerinizi ürpertmiyor? Zinaya, taciz ve tecavüzlere, hatta şiddete, cinayetlere davetiye çıkaran sebeplerden biri de müstehcenlik, teşhircilik, tahrikçilik, çıplaklık ve yarı çıplaklık iken neden bir kere dahi olsun bu meseleler sizin konunuz olmaz?

Bir zamanlar, bir vatandaş, sokakta önüme çıktı, hocam falan ilahiyat profesörü, namaz üç vakitte de kılınır, dedi. Ne dersiniz?

-Hayır, dedim, siz yanlış anlamışsınızdır. Genelleme yapmamıştır, onun belli şartları ve zamanları vardır.

Vatandaş ısrar edince, ben de hayretle şöyle demiştim. Allah ona ve hepimize doğru yolu göstersin, hidayet nasip eylesin. Biz namazla ilgili üç kitap yazdık. “Niçin Namaz, Namaza Nasıl Başlanır, Allah ve Namaz Nasıl Anlatılmalı?” diye. Biz hayatımız boyunca ve yazdığımız kitaplarla, nasıl etsem de namaz kılmayanları namaza başlatsam, diye kafa yorarken, demek bazı kimseler de beş vakit namaz kılanları nasıl etsem de namazdan soğutsam veya beş vakti üçe düşürerek bu işi sulandırsam, sıfır vakte indirsem diye düşünüyorlar. Allah hepimize ve onlara istikamet nasip eylesin.
Beş vakit namazın üç vakitte kılındığı yerler ve zamanlar vardır. Ama bu yerler ve zamanlar bellidir, sınırlıdır ve şartlara bağlıdır. Gerek bu konularda ve gerekse diğer konularda Ehl-i Sünnet’in sahih, güvenilir kaynaklarına bakılmalı, bu kaynaklara sadakatle bağlı doğru alimlerden müteşekkil ilim kurullarına sorulmalıdır. Bu kaynaklardan kopmuş, derdi din olmayan, derdi kendisi olan zavallıları dinlemekten ve kitaplarını okumaktan uzak durulmalıdır.

Dr. Vehbi KARAKAŞ  

________________________________________
[1] Bkz. Bakara, 2/110
[2] Bkz. Bakara, 2/25, 82; Nisa, 4/57, 122; Yunus, 10/4; Ra’d, 13/29; Asr, 103/3
[3] Bkz. Ahmet b. Hanbel, Müsmed, 3/402; https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Beled-suresi/6031/8-20-ayet-tefsiri
[4] Bkz. Ankebût, 29/45
[5] İlgili makalemin başlığı şu: “Ahlak olmadan namaz, namaz olmadan ahlak kurtarıcı olabilir mi?”
[6] Bununla ilgili makalemizi yakında basılacak olan “İslâmî Bakış Açısıyla Hasta Fikirleri Tamir Atolyesi” adlı kitabımızda bulacaksınız.

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

6 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

7 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

10 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

11 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

12 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

13 saat ago