islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5209
EURO
36,4834
ALTIN
2.960,56
BIST
9.118,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

DİNÎ DEĞERLERİN İSTİSMARI SORUNU

DİNÎ DEĞERLERİN İSTİSMARI SORUNU
19 Ekim 2024 09:25
A+
A-

İstismar, “Birinin  iyi niyetini kötüye kullanma, sömürme” demektir. Dinî  değerlerin istismarı ise, bu değerlerden  birini veya bir kaçını çıkarı için  kullanmaktır. Bu nedenle dinî değerleri istismar edenler, gösterişe düşkündürler ve görselliğe daha çok önem verirler, böylece insanları kandırdıklarını zannederler, ama  bu kandırma fazla uzun sürmez, zamanla   hissedilir hale gelir. Bununla birlikte  dinî değerlerin istismar edilmesi bir sorundur ve   sorun olmaya da devam etmektedir.

Bu istismar örneklerden biri de Sıffin Savaşına aittir.  Bilindiği gibi Hz. Ali ile Muâviye arasında meydana gelen  bu savaşta Muâviye’nin ordusu tam mağlup olacakken, Amr b. Âs’ın önerisiyle  mızrakların ucuna Kur’ân sayfaları takılır,  bu davranış  da savaş durur ve konu hakeme havale edilir. Amr b. Âs, Muâviye’nin temsilcisi, Ebû Mûsa el-Eş’arî ise Hz. Ali’nin temsilcisi olarak hakem heyetinde yer alır.

Yapılan uzun görüşmelerden sonra hakem heyeti, hem Hz. Ali’yi hem de Muâviye’yi azletmeye ve hilâfet makamına herkesin kabul edeceği bir kişinin seçilmesine karar verir. İki taraf bir araya gelince, Amr b. Âs, siyasî kurnazlığını göstererek, önce kendisinden yaşça daha büyük olduğunu ileri sürerek, Ebû Mûsa el-Eş’arî’nin konuşmasını ister ve kendisinin ondan  sona  konuşacağını söyler. Ebû Musâ da kararlaştırıldığı üzere; hem Hz. Ali’yi hem de Muâviye’yi hilâfetten azleylediğini söyler. Sıra Amr b. Âs’a gelince  o da, Hz. Ali ve Muâviye’yi azlettiğini,  fakat    Muâviye’yi  tekrar halifeliğe nasb eylediğini açıklar. Böylece Muâviye’nin  halife seçilmesine  vesile olur.

Amr b. Âs’ın, ölüm döşeğinde iken ağladığı ve  bunu gören oğlunun, “Niçin ağlıyorsun? Ölümden mi korkuyorsun?”  dediğinde,  babasının “Hayır ölümden değil, ben asıl ölümden sonraki hayattan korkuyorum. Ben öldüğüm zaman arkamdan kimse ağlamasın. Kimse beni methetmesin” diye cevap verdiği nakledilmektedir.  Daha  sonra  Amr, yüzünü duvara   çevirerek “Allah’ım, Sen emrettin biz isyan ettik. Sen nehyettin biz tersini yaptık. Affına sığınıyorum. Allah’ım; gücüm yok, yardım et, suçluyum, özrümü kabul et, senden af diliyorum” şeklinde dua ettiği ve ruhunu teslim ettiği de  söz konusu bu rivayetler arasında yer alır .[1]   Bu da  onun bir vicdan azabı  çektiğini gösteriyor.

Onun Kur’an sayfalarını mızrakların ucuna takma önerisi, savaşı durdurmuş ise de dinî birlik ve beraberliği parçalayan yeni fitnelerin ve tefrikların oluşmasına, Haricîlik gibi bir mezhebin  doğmasına ve Şiîliğin ilk nüvesinin oluşmasına da sebep olmuştur.  Dinî değerleri istismar,  bununla da sınırlı kalmamış, tarihin her döneminde az veya çok söz konusu olmuştur. Bunlardan sadece tarihe mal olanlar bilinmiş, olmayanlar ise ortaya çıkartılacağı güne kadar  kiramen katibîn meleklerinin kayıtlarındaki yerini almıştır. Bununla birlikte  dinî değerlerin istismarı, bazı hikayelere de konu  teşkil etmiştir. Bunlardan biri de  Libya halk edebiyatına aittir ve internet sitelerinde de yer almaktadır. Hikaye şöyledir:

“Evine gelen adam, evde tek başına yaşayan eşini ağlar halde görür, ağlamasının sebebini sorar. Kadın: “Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor; bu durumda Allah’a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum” der. Adam karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilenir; onu kucaklar ve alnından öper. Daha sonra da  kazma kürek hazırlar, karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söker.

Adam çalışan biridir ve işe gidiş dönüş saatleri  de bellidir.  Günlerden bir gün çalıştığı yerden eve erken gelir. Kapıyı açar, karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girer, ama hayatının sürpriziyle karşılaşır. Kuşların kendisini türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşini, yatak odasında bir adamla birlikte görür. Adam gördüğü durum karşısında şaşkındır. Eşine hissettirmeden ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı  da alarak evden çıkar;  önüne çıkan ilk yoldan dönmemek üzere yaşadığı şehri terk eder.

Uzun bir yolculuktan sonra kendini kalabalık bir halk topluluğunun içinde bulur. Kalabalıkta herkes şaşkındır ve anlaşılmaz bir uğultu vardır. Adam birine yaklaşır ve  kalabalığın nedenini sorar. Kraliyet hazinesinin çalındığını ve failinin de bulunamadığını öğrenir. Kral, halkı sarayının önüne toplamış, fail bulununcaya kadar sarayın önünde kalmalarını emretmiştir. Kalabalığın içinde ayak parmakları üzerinde yürüyen biri, adamın dikkatini çeker. Adam,  yanındakilere bu kişinin kim olduğunu sorar.  Onlar da bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu; ayağını tam basarsa, istemeyerek de olsa karınca ezebileceğini düşündüğü için Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylerler.

Adam: “Allah’ım! Hırsızı buldum beni krala götürün” diye bir  çığlık atar. Adamı krala götürürler. Adam kralın huzuruna gelince  “Hazineyi çalan hırsız, kraliyetin din adamı, o değilse benim başımı kesin” der. O din adamını getirirler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen o  din adamı, hazineyi çaldığını itiraf eder.   Kral, daha önce hiç görmediği bu adama dönerek,  “Din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?” der. Adam, “Ey kral! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, bu abartılarını kendi suçlarını örtmek için yaparlar diye cevap verir.” Bu hikayeyi ilk defa okuduğunda A’raf suresinin 26. Ayetinde yer alan  “takva elbisesini giymenin” ne  kadar  da önemli ve değerli olduğunu bir kere  daha  anlamıştım.

Hikayeler, insanlara duyguları, olguları ve davranışları  algılama ve  anlamada eşsiz imkanlar sunarlar. Bu hikaye de bize böyle bir imkan sunuyor. Nitekim çoğu kimse, hayatında bu ve benzeri istismarcı tiplere;  yalancı, riyakar, gösteriş düşkünü insanlara şahit olmuştur ve çoğu zaman da hangi insanın samimi, hangisinin riyakar olduğu konusunda tereddüt etmiş yada yanılmıştır. Bu da haliyle vicdan sahibi ve samimi her insanı rahatsız etmektedir. Bu nedenle insanlar hakkında bir karara varmadan önce onları tanımak, bunun için de araştırma yapmak gerekiyor. Nitekim Hz. Ömer de bize araştırma yapmanın önemini gösteren bir örnek sunuyor:

Aralarında  bazı ufak nüanslar olsa da rivayetlerden birinde bazı   insanlar, Hz. Ömer’in yanına  gelir ve ona  mescitte  gördükleri takva sahibi  bir kaç kişiden  söz ederler. Bunun üzerine Hz. Ömer onlara, “O mescitte gördüğünüz ve bana ‘takva sahibi insanlar’ diye şehâdette bulunduğunuz kişilerle  hiç alışveriş yaptınız mı?” der.  Onlar da  “Hayır yapmadık” derler. Hz. Ömer, tekrar sorar: “Onlarla yolculuk yaptınız mı?”  Bu soruya  da onlar, “Hayır Yapmadık” cevabını verirler.  Daha  sonra Hz. Ömer, “Peki, onlarla komşuluk/arkadaşlık yaptınız mı?”  diyerek üçüncü bir soru daha sorar. Onların  cevabı  yine “Hayır, yapmadık” olur.

Aldığı  bu cevaplar üzerine Hz. Ömer, “Demek ki  siz onları mescitte  boyunlarını sallarken  gördünüz ve takva sahibi kimseler  sandınız öyle mi? Dikkat edin! Takvâ, boyun sallamakta değildir” der ve onlara insanı tanımak için üç önemli kriterin bulunduğunu  da  böylece öğretmiş olur.

Kur’an’da ise istismar/ riya ile ilgili olarak şöyle denilmektedir

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez”.[2] 

“Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve (halkı) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır”.[3] 

“Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.” [4]

Hz. Peygamber de “Ümmetim için gizli şirk ve şehvetten kaygı duyuyorum” dediğinde ona “Sizden sonra da hâlâ şirk olacak mı?” diye sorulur,  oda “Evet, fakat bu güneşe, aya, taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak, insanlar ibadetlerini riya için yapacaklar” [5] cevabını verir.

Sonuç olarak, günah işlemek kötüdür, ama bundan daha da kötüsü, günahlarını gizlenmek için dinî söylemlerini ve davranışlarını abartıp  öne çıkartma,   dinî değerleri istismar ederek  kendilerini daha dindar gösterme çabası içinde olma tavırlarıdır. Yanlış olan budur. Zira insan,  ne melektir, ne de şeytan! Bu nedenle  insan, iyilik de yapar;  günah da işleyebilir, hata  da edebilir, ama  işlediği günahlardan daha kötüsü, bir günahkâr olarak kendini  dindar olarak  gösterme tavrı ve çabası içinde olmaktır. Günahkâr  kişiye gereken  gösteriş yapmak  veya günahını perdelemek değil, Allah’tan af dilemektir.  Zira tövbe etmek, bunun için vardır. Ama günah işleyen ve hata eden insan, sanki  hiç günah işlememiş veya hata etmemiş  gibi bir  halet-i ruhiye içinde olur da bunu, sözlerine ve davranışlarına abartılı  bir biçimde yansıtmaya çalışırsa, işte o  zaman  bu davranış,  istismar/riya olur, yalan olur, gösteriş olur. Bu nedenle Allah Teâlâ ,  bizden samimiyetle ibadet etmemizi istiyor. [6]   Hz. Peygamber de “Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası için yapılan amelleri kabul eder [7]   ve  Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar[8]  buyuruyor.

Prof. Dr. Celal Kırca

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

[1] Ali Bardakoğlu ve diğerleri, Sahabîler Ansiklopedisi, Tercüman Gazetesi,  İstanbul 1989, s. 93-95

[2] Bakara 2/264; ayrıca bkz. Nisa,4/38.

[3] Enfâl 8/47.

[4] Nisâ 4/142; ayrıca bkz. Mâûn 107/6.

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/124.

[6] Mü’min, 40/65.

[7] Nesâî, Cihâd, 24.

[8] Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9.

Yorumlar
  1. Faruk Saban dedi ki:

    İnsan haddini bilmeyi bilmeli,Melekleşmek için uğraşmamalı,Şeytanî dürtülere muhatap olsa da ne oluyor ben ne yapıyorum diye kendini hesaba çekmeli,Kontrol altında olduğu bilincine ulaşacak yollarla tanıştırılmalı ama bu nasıl olmalı mesele burada.
    Selamlar saygılar kaleminize sağlık değerli hocam.

  2. Sündüs Eda Öztürk dedi ki:

    yazılarınızı okuyabilmek ve tam olarak idrak edebilmek için onlara özel zaman ayırıyorum. o kadar güzel bir konuya değinmiş ve o kadar güzel işlemişsiniz ki…. yürek dolusu teşekkür ederim hocam… son 20 küsür yılın özetini, son derece zarif , son derece naif ve bir o kadar da tam yerinde büyük bir ağırlıkla anlatmışsınız…. kaleminize, yüreğinize sağlık hocam…

  3. Emine KIRCA dedi ki:

    Kıymetli Amcacığım, günümüzde dini değerleri istismar ederek yaşamaya çalışan o kadar çok kişi ve gruplar var ki… Nasıl bir mantık ve düşünce içindeler anlamış değilim. Allahımızın yolundan sapmışlar adeta… Dindarmış gibi görünerek kendilerini reklam ediyorlar. Allahımıza ve insanlara karşı da samimiyetsiz davranmakta olduklarını görmekteyiz. Doğru tektir, oysaki… Ona göre, buna göre, şuna göre doğru yoktur. Yerde ve gökte ne yaşanıyorsa, Yaradanımız her şeyin farkında… O yüzden bir an evvel tövbe edip, bilgilenip; doğru yolu bulmaları önemlidir, diye düşünmekteyim. Başka türlü düzelmeleri mümkün değil…

  4. Neşet Kaya dedi ki:

    Allah’ım bizleri tanımı verilen özelliklerden koru.
    Senin rızana uygun yaşamayı nasip et.
    Hocam Allah razı olsun.

  5. Sinan dedi ki:

    Allah razı olsun hocam

  6. Muhammed Bahaeddin Yüksel dedi ki:

    Yazıdaki takva görünümündeki abartılı davranışların aslında sinsi hedefleri perdeleyen vitrinlik tutumlar olduğu bi-hakkın doğrudur ve tam isabet hakikattir. Allah Teâlâ ruhbanlik diye bir tutumu tasvip etmemiş, buyruklarını ise ahlak-ı hamîdeyi tesis için emir buyurmuştur. Dünya ahiret dengesini bozmayı yasaklamış, elçisi Muhammed (as) kendi ibadetini az bulup üstüne ekleyerek kulluk yapacaklarını belirtenlere bunun mutedil olandan sapmak olacağını ifade buyurmuştur. Yazı bir başka yaramıza neşter vurmuş. Hocamıza teşekkür ediyor, sağlık ve afiyetler diliyorum.