Anacığımın Rabbine Verdiği Söz
Rahmetli anacığım, bana hamileliği döneminde Ramazan mukabelesinde dinlediği hafızdan etkilenerek ‘doğuracağım çocuk erkek olursa onu hafız yetiştirmek için çalışacağım’ deyip Rabbimize söz vermişti.
Ben de anacığımın ihlası ve takibi, Hafız Necati Hutoğlu Hocamın yürekten ilgisi sonucu 1958’de Kur’ân hafızı olmuştum.
Hafızlık Belgem Yoktu
Hocam özel olduğu için benim hafızlık belgem yoktu. Gerçi Beyoğlu Hasköy Kur’ân Kursu’nda İlyas Vanlıoğlu Hocanın hafızlığını bitiren öğrencileri için yaptığı icazet merasimine ben de sarık ve cübbe giyerek katılmıştım. Ama kayıtlı öğrenci olmadığım için bana hafızlık belgesi verilememişti.
Hafızlık yapmak kadar onu korumak da önemlidir. Üstelik korumak daha da zordur. Bu sebepledir ki pek çok hafız hafızlığını koruyamamıştır. Peygamberimizin açıklamasına göre Kur’ân’dan öğrenilenlerin unutulmasının sorumluluğu da pek büyüktür.
Mihrab’ta Yaptığım Hatimler ve Bir Anı
Ben Rahmetli babacığımın tarihi mimarisini tespit etmeksizin yaptırdığı Kadımehmet Camiinde 1964-1970 yılları arasında imamlık yaptım. İmamlık dönemimde sene boyu hatim sürerek Mihrab’ta dokuz kadar hatim indirmiştim. Bu sebeple hafızlığımı korudum ve kuvvetlendirdim. Bu satırları yazdığım 2019 Mayısında/Ramazanında hafızlığım sağlamlığını koruyordu.
Bu bölümün yazılışı sırasında pek hayırlı bir tevafuk oldu. Kelam Doçenti Arif Aytekin kardeşimle görüştüm. Arif kardeş, benim Süleymaniye Camiinde görev alışımdan sonra babamın yaptırdığı camide 1971-1976 yılları arasında İmam Hatiplik yapmıştı. Ona kayda geçireceğimiz hatıralarımız var mı dediğimde, var dedi ve bir tanesini şöylece anlattı:
– Sabah namazlarına gelir mihraba geçerdin. Mihrab’ta çok tatlı ve duygulu okurdun. O okuyuşlarınızdaki hazzı unutamam. Bir sabah Kalem suresini okumaya başladığınızda bir Nûn çekişiniz vardı ki 40 yılı aşkındır hâlâ ruhumda yankılanıyor.
1975 yılı Kasım ayında Isparta 40. Piyade Alayı’nda yaptığım 4 aylık kısa süreli askerliğimden dönmüş göreve başlamıştım. 31 Mart 1975 de kurulan Milliyetçi Cephe hükümetinde -edinebildiğimiz bilgilere göre – Milli Selamet Partisinin girişimleriyle Diyanet İşleri Başkanlığında görevli olan vazifelilerin maddi durumlarına iyileştirmek için bir derece verilmesi sağlanmıştı ama bu derece hafız olanlara verilecekti. Bu bir derece, cüzi de olsa maaş artışıydı.
Diyanet’in Hafızlık Tespit İmtihanı
Diyanet İşleri Başkanlığı hafızlık tespit imtihanı açtı. 6 Nisan 1976 da Ankara’da yapılacak olan imtihana katılma kararı aldım. Doğrusunu söylemem gerekirse derece ile ilgili değildim. Ama belgemin olmasını istiyordum. Daha da önemlisi önümde iki- üç ay olduğu için hafızlığımı kuvvetlendirebilirdim.
Ankara’ya gittim. İmtihan ekibinde hangi hocalar vardı hatırlamıyorum. Kur’ân’ın her 10 cüzünden bir sayfa olmak üzere açılan üç sayfadan ikisini çok net hatırlıyorum.
Okumam için ilk 10 cüzden açılan sayfa Bakara suresinin 265. âyetiyle başlayan sayfaydı. Yarısına kadar okuduğumda yeter, denildi.
Ülkemizde On Binlerce Hafız Vardır da…
Hatırat yazmanın amacı gerekirse kendiniz ve kurumlarınız üzerinden eksikleri belirlemek ve olması gerekenlere de işaret etmek olmalıdır.
Ülkemizde on binlerce hafız vardır. Bunların büyük çoğunluğu Kur’an- ı Kerimi düzgün bir meâlden baştan sona bir defa dahi okumamıştır. Buna İmam Hatiplerimiz de dahildir. Bunu söyledik ya bizi dokuz köyden kovmaya kalkarlar da cehaletlerini gidermek için bir köye dahi gitmezler. Yani Kur’an’ın hafızıyız ama anlamının da cahiliyiz. Daha da acı olanı bunun eksikliğini bile hissetmeyiz.
Son 10 cüzden açılan sayfa ise Muhammed suresinin 20. âyetiyle başlayan sayfaydı.
Aslında yapılan, Kur’an’ı güzel okuma ve kuvvetlilik tespiti değil hafız olunup olunmadığının belirlenmesiydi.
İmtihan odasından çıkmadan imtihan heyeti başkanı hafızlığımı ve başarımı kutladı. Bir süre sonra da Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş imzalı belgemiz geldi.
Kendimizi ve Toplumumuzu İslâm’a Yönlendirme Amacı
Kur’ân insanı olma ve toplumumuzu, omurgasını Kur’ân ve Sünnet’in oluşturduğu İslâm’a evriltme gibi bir amaç güdülmedikçe Kur’ân’ın mealini ve tefsirini bilmek de sonuç alıcı değildir. Üzülerek İfade edeyim, geçtik mevcut Medreseleri ve Kur’ân Kurslarını, İmam- Hatip Okulları ve İlahiyatlarımızda ve hatta Diyanet camiamızda dahi böylesi bir amaç yoktur. Çünkü jakoben laiklik bizi mânen esir almıştır. Üstelik de Kur’ân’ın cahiliyiz. Kur’ân’ın baştan sona mealinin bile okutulmadığı İlahiyattan ve bu İlahiyat mezunlarından ne bekleyebiliriz? Bekleyebileceğimiz aşağıda vereceğimiz üç örnekte görüleceği üzere cahil ve gayesiz bir toplumdur.
İslâm’a İlişkin Yaygın Cehaletimiz
Bizim, değil İmam Hatip Okulları ve İlâhiyat Fakülteleri talebelerini; hukuk, sosyoloji, edebiyat ve tarih gibi sosyal ilimler öğrencilerini bile ilahi iradenin Kur’ân ile inşa etmek istediği toplumsal modeli kuracak insanlar olarak yetiştirmeliyiz.
Mevcut yetersiz ve amaçsız yapılarını koruyacak kurumlarımızın sayılarını birkaç katına çıkarıp evrensel boyutlara taşısak ve yetiştirdiklerimizi birkaç on yıl daha iktidara getirsek de esasta değişen bir şey olmayacaktır.
Amaç Yoksa Sonuç da Yoktur
Konuyu uzattığımızın farkındayım ama söylenecek çok söz var.
Hafızlık yaptırdığımız çocuklarımıza değişik konulardaki en az 100 kadar âyet mealini, Türkçesi sağlam bir mealden ezberletmeliyiz. Böylece Kur’ân’ın dili olan Arapça’yı öğrenemeseler de Kur’ân hakkında bilgileri olmuş olur. Aslında yetiştirdiğimiz hafızları iyi birer İslâm alimi olarak yetiştirmeyi planlamalıyız. Bunun için de yapılacak ilk önemli şey klasik Arapçanın çok iyi öğretilmesidir. Ama daha da önemlisi Kur’ân’ın Allah’ın gönderdiği bir hayat nizamı olduğunu, insanlığın problemlerine ancak bu Kitap’tan çözüm üretilebileceği inancı ve eğitimin verilmesidir. İnsanların yolunu aydınlatacak orijinal bilgiler Kur’ân’ın lafızlarına ve ayetler arası bağlantılara yerleştirilmiştir. Çünkü o söz ve mâna olarak Allah’ın Kitabıdır.
Sözü bağlamadan ilave edelim. Biz, Kur’ân’ı bir hayat düzeni olduğuna inanarak okumak, anlamak, uygulamak, uygulatmak ve insanlara tebliğ etmekle yükümlüyüz. Yalnızca hafız olmak veya hafız yetiştirmenin anlamı da, alacağı bir sonuç da yoktur. Bu vesile ile Kur’ân’ın bütün Müslümanlarca bilinmesi gereken mesajlarına ilişkin özet bilgiler sunmak için ilgili makalemizin linkini veriyoruz.
http://www.alirizademircan.net/kuran-ayinda-kuranin-tanimi-ve-me-
sajlari-5-542h.html
Sözü Kur’ân ile bitirelim:
“İşte onlar, Kur’ân’ı parça parça ettiler de, bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmadılar. Rabbine andolsun ki onların hepsini yaptıklarının tümünden sorgulayacağız. Sen artık emredildiğin yasaları olanca açıklığı içinde bütün ihtişamıyla açıkla. Seküler ilkeleri Allah’ın yasalarına denk tutanlardan da yüz çevir. Allah’ın yasalarını hafife alıp küçümseyenlere karşı biz sana yeteriz. “(Hicr 15/ 91-95)
(Devam edecek)
[1] Lian için Nûr suresinin 6-8 ayetlerinin tefsirine bakınız.
[2] Bak. El-Bakara2/ 234
[3] Bakınız.el-Nisa 4/11