Bismillahirrahmanirrahim
05 Haziran’da Dünya Çevre Günü kutlandı. Cumhurbaşkanımız da bir kutlama mesajı yayınladı. Çevre’nin korunmasıyla ilgili temennilerini dile getirdi.
Bu temennileri seküler/laik insanlar değil ancak bilgili ve bilinçli müminler gerçekleştirebilir. Doğal çevreyi, Allah’ı zikreden duygulu varlıklar olarak görebilen müminler koruyabilir. Çünkü çevrecilik İslam’a imanlı insanlar için iman, ibadet, ahlâk, estetik konusudur. Çevre Cennet’e yoldur.
Doğal Çevre Tahrip Ediliyor
Bütün ilmi, hukuki, teknolojik ve siyasi çalışmalar insanı mutlu etmek için yapılıyor. Daha doğrusu söylem böyle ama kişiler arası tecavüzler devam ediyor. Bölgesel çatışmalar, uluslararası soğuk ve sıcak savaşlar da devam ediyor. Erkek, kadın, çocuk, zayıf eziliyor, sömürülüyor.
İnsanla birlikte doğal çevre de tahrip ediliyor. Toprak, su, hava kirletiliyor. Denizler, nehirler zehirleniyor. Pek çok hayvan türleri yok ediliyor. İnsanların genetik yapısı ve sosyal çevresi tahrip ediliyor. Nükleer denemeler ve zarar verici üretimler dünyamızı tehdit etmekte. Yani insan eliyle bozulmalar devam ediyor. Elbette bu bozulmaların, çekilecek ve katlanılacak sonuçları olacak. Rabbimiz bizi Rûm suresinin 41. ayette bakınız nasıl uyarıyor:
“İnsanların yapıp, ettikleri sebebiyle karalarda ve denizlerde bozulmalar oldu/olacak, Allah da bu sebebiyet verilen bozulmaların bir kısmının sonuçlarını tattıracak. Belki bu vesileyle hatalardan dönüş yaparlar.”
Doğa Tahribinin Ana Sebebi
İnsan ve doğa tahribinin ana sebebi Allah’a ve ölüm ötesi hayatın sorgulamasına, ceza ve mükâfatlarına inanmamaktır ya da inanç zaafıdır, ana sebep bu. İkinci sebep insanın, doğanın ve doğal çevrenin tanınmayışıdır.
İnsanlar Allah’ın kendilerine verdiği doğayı nasıl tahrip ve tehdit ettiğinin farkında. Bu sebeple çevrecilik bütün dünyada yükselen değerler arasında. Yaradılış özellikleri ve güzelliklerini koruyan çevreciler çırpınıyor ama yetmez. Yaratılıştan getirdiğimiz güçleri İslâmî imanla takviye etmemiz gerekir. Bir diğer anlatımla çevrecilik iman, ahlak ve ibadet konusu edilmelidir.
Çevreciliği bir ömrün sevdası haline getirebilmek için doğal çevreyi, çevreyi yaratan Allah’ın koyduğu kurallar çizgisinde incelemek gerekir. Muhtaç olduğumuz ölçüler Kur’ân’dadır.
Bilgili ve bilinçli Müslüman çevrecidir, çevreci olmak zorundadır. İslamî imanla doğal çevreye Kur’ân penceresinden bakamayan insanlar, hele hele yaratılış özelliklerini ve güzelliklerini koruyamayan insanlar doğal çevre için ve de insanlar için potansiyel şer kaynağıdır. Maalesef gerçek budur. Bir örnek vermek isterim:
“Aziz Peygamberimiz efendimiz bir gün sahabileri ile otururlarken bir cenaze geçer. Peygamberimiz kendi kendine rahata eren ve kendisinden rahata erilen der. Sahabiler merak eder ve sorarlar: Ey Allah’ın Elçisi! rahata eren kim kendisinden rahata edilen kim? Allah şanını artırsın Peygamberimiz şöyle buyururlar:
Hakikaten Allah’ın huzurunda sorgulanılacağı gerçeğine iman etmeyen insanların ölümleri insanlar ve hayvanlar için de, ormanlar ve şehirler için de bir kurtuluştur. Rabbimize hamd ederiz ki bizi hayata Müslümanca bakabilme nimetine erdirdi.
Doğal Çevre Nedir?
Doğal çevreden söz ettiğimize göre onu tanımlayalım:
Toprak, hava, dağlar, denizler, nehirler, ormanlar, ağaçlar, bitkiler, çiçekler, kuşlar, böcekler, yabani ve ehil hayvanlar, madenler, hatta güneş ve ay…bütün bu saydıklarımız bizim doğal çevremizi oluştururlar. Yaradan’ın insanlığa son mesajlarını içeren Kur’ân’a iman eden insanlar olarak ilk görevimiz biraz evvel saydığımız doğal çevreyi Müslümanca okumaya çalışmaktır.
Bilmemiz gerektiği üzere Kur’ân’la Rabbimizin bize verdiği ilk emri Oku’dur. Bu emri hatırladığımızda çağrışım yaptığımız Kur’ân okumadır. Oysa ki böyle değil. Çünkü bu ilk emrin indirilişi döneminde okunacak Kur’ân ayetleri yoktu. O halde “İkra Bism-i Rabbikellezi Halak. Halaka’l-İnsane min Alak” ifadeleri ile başlayan okumayı içeren ayetlerin amacı genelde bizi kuşatan doğal çevreyi, özelde de insanı okumaya çalışmaktır. Sonra da Yaratıcıya, çevreye ve insana karşı yapılması gerekenleri öğretecek Kur’ân ayetlerini okumaktır
Peki bu okuma nasıl olacaktır? Örnekler vereceğiz. Güneş de ay da, dağlar da, denizlerde okunur, çiçekler de, kuşlar da okunur. Çünkü her bir varlık okunabilecek bir ayettir.
Doğanın da Okunması Gerekir
Kur’ân dilinde âyetler iki kısımdır; Yaratılan ve İndirilen âyetler… Zerreciklerden galaksilere, tek hücrelilerden dev canlılara kadar sayıya sığmaz varlıkların her biri Yaratılan âyettir. Bir de Kur’ân’ın yaşamımıza ışık tutan âyetleri vardır.
Eğer doğal çevremizi oluşturan Yaratılan ayetleri, hayatımıza yön verecek Kur’ân ayetleriyle birlikte okuyamazsak azgınlaşırız, edineceğimiz bilgi de kirli olur. İnsana fayda vermekten çok zarar üretir. Yirminci asır medeniyetinin ürettiği bilgilerin önemli bir bölümü böyledir. Onun için bu ilk sûrenin ilk âyetlerinin devamında Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Hayır, Rabbinin Yaratılan ve İndirilen ayetlerini okuma gereğini duymayan gerçekten azar.”
Evet insan değinilen ayetleri okuma ihtiyacını duymazsa azar, oysaki “ O Yaratanın huzuruna döndürülecektir,” ve o iradeli hayatının bütününden sorgulanacaktır. (Alak 8)
Dile getirmiştik, ilk görevimiz doğal çevreyi okumaktır. Doğal çevreyi Kur’ân penceresinden bakarak okumaya çalıştığımızda öyle hakikatler öğreniriz ki inanın dünyamızın hiçbir eğitim sisteminde bunları öğrenmek mümkün değildir. Bir an için dünyanın en ileri üniversitelerini ve de maddi çevreyi konu alan programları çağrıştırın. Açık ve seçik olarak ifade ediyorum size, 7 başlık halinde Kur’ân ayetlerine dayalı olarak açıklayacağımız bilgileri edinmeniz hiçbir şekilde mümkün değildir.
Kur’ân penceresinden baktığımızda doğal çevre ile ilgili olarak tespit edebildiğimiz hakikatleri, şu başlıklar altında özetleyebiliriz.
1.) İnsan ve doğal çevresi Allah’ın mülküdür,
2.) Bütün yeryüzü ve tüm doğal çevre biz insanlar için yaratılmıştır,
3.) Doğal varlıklar Allah’ın varlığı ve birliğine ve ölümle başlayacak ahiret hayatına belgedir,
4.) Doğal çevre bize Allah’a şükredici insanlar olmamız için verilmiştir,
5.) Doğal çevre Allah’ı anmakla yükümlü duygulu varlıklardır,
6.) Bizler için yaratılan doğal çevre, biz insanları tanır ve biz insanların hizmetinde olduğunun bilincindedir,
7.) Doğal çevre, doğal varlıklar bize Rabbimiz tarafından bir emanet olarak verilmiştir. Sadece bizim neslimize değil insanlığa emanet olarak verilmiştir.
Allah’ın yarattığı insan doğası gerçekleri kavrıyor. Bütün dünyada Amerikalı bir Kızılderili Bilge’nin doğanın korunması ile ilgili sözleri aktarılıp duruyor. Onların daha ilerisini bizim Yunus’umuz asırlar önce söylemiş;
“Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm seni.” demiş…
Kur’ân penceresinden bilgi ve bilinçle doğaya bakabilen her Müslüman bilgedir.
Tunus Fatihi Ukbe bin Nafi İslâm ordusu ile Karavan’a geliyor. Ordu konaklamak üzere…O, atının üstünde doğal çevreye şöyle hitap ediyor:
“Ey bu mıntıkanın canlıları; kuşları, böcekleri, ehil ve yabani hayvanları! Biz İslâm ordusu olarak geldik, burada konaklayacağız. Bu bölgeden çekilin, çekilin ki size zarar vermeyelim.”
İslâm’dan kaynaklanan bakış açısını görebiliyor muyuz? Bir de bu bakış açısına sahip olmayan ateist ve deist insanların, yaptıkları nükleer deneyler, zararlı üretimler ve fabrikasyon atıklarıyla, doğal çevredeki hayvanları, bitkileri, hatta bizim cehaletimiz sebebiyle cansız olarak nitelediğimiz dağlar ve taşlar gibi duygulu varlıkları nasıl tahrip ettiklerini bir düşünün.
Ali Rıza Demircan