Kur’ân penceresinden baktığımızda
görebileceğimiz 3. Hakikat, doğal çevre varlıklarının bizler için Allah’ın ve
âhiret hayatının varlığına belge olmalarıdır. Bu gerçeğe ışık tutan Kur’ân-ı
Kerim’de pek çok âyet var.
Bu
arada ifade edeyim, istisnasız bilgili ve bilinçli dindar insanlarımızın dahi
ihmal ettiği bir görevimiz var. O da Tefekkür/düşünmedir. Çünkü çevremizi
oluşturan varlıklara bakarak düşünce üretmiyoruz. Oysa ki bütün bir Kur’ân bizi
buna yöneltiyor.
Doğal Çevre Allah’ın Varlığına Delalet Ediyor
Bakara 2/164 de şöyle buyrulur:
“Göklerin ve yerin yaratılışında gece ile gündüzün ard arda gelişinde,
insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde, Allah’ın gökten
indirdiği yağmurlarla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve her türlü
canlıları yaymasında, rüzgarların esmesi ve değişiminde, yerle gök arası
kendileri için belirlenen güzergahta akıp giden bulutlarda, bütün bunlarda
aklını kullanabilen insanlar için (Yaratan’ın varlığına,
birliğine kudretinin, ilminin, sonsuzluğuna delalet eden)belgeler vardır.”
Bu
âyetin ışığında değinelim: İlim adamı görünümlü olsa da ateist olduğunu
söyleyen kişi gerçekten yalan söylüyordur. Ya da düşüncenin temel prensipleri
ile çelişen bir düzeysizdir. Çünkü tek hücrelilerden fillere/balinalara;
zerreciklerden galaksilere kadar her bir yaratık Yaratan’ı işaret eden bir
belgedir.
Kur’ân
çizgisinde sorulmaz mı? Peki bu sonsuza açılır gibi olan “gökleri ve yeryüzünü
kim yarattı ve yaşatıyor?” (Ra’d 13/16) Bu ilişkiler içinde yaşadığımız ve
yararlandığımız doğal çevrede yaratmayı sürdüren kim?
Kur’ân
âyetlerini sunmaya devam edelim.
Doğal Çevre Allah’ın Âhiret Hayatının Varlığına da Delalet Ediyor
Rûm
suresinin 39/50. âyetinde de bakınız ne buyruluyor:
“ Doğal çevreyi oluşturan varlıklar da Allah’ın rahmet eserlerine bir bak.
Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor?…”
Akıllara
durgunluk veren bir ihtişam var yeryüzünde. Üzerinde yaşadığımız toprakta
sayılamayacak ne de çok özellikler var. Ağaçlar ve ekinler renk renk
meyveler, bitkiler ve çiçekler veriyor. Milyarlarca canlıya mesken oluyor.
İnsan zevkten zevke geçiyor.
Âyet
şöylece devam ediyor:
“( Yeryüzünü her bahar, her sonbahar dirilten)Allah ölüleri de diriltecek. O her tür yaratmaya gücü
yetendir.”
Felsefeye Değil Anlayarak Kur’ân Okumaya İhtiyacımız Var
Biz anlamaya çalışarak Kur’ân okumuyoruz. Aslında Felsefe’ye ihtiyacımız yok. Çünkü Kur’an aklı yeter derecede kullandırıyor, sürekli de yönlendiriyor. Şu âyetin nasıl düşündürdüğüne bir bakar mısınız:
“Gökleri ve yeri yaratan ve yaratmadan âciz olmayan Allah, ölüleri tekrar diriltici olmaktan âciz midir? Hayır O, her şeye gücü yetendir.”(Ahkâf 46/ 33)
Kur’an-ı Kerim’de ki yaratıklar üzerinde düşünülmesini öğütleyen hatta emreden pek çok âyet var, mesela yediğimiz ekinlere/meyvelere ve içtiğimiz sulara bakmamızı isteyen. Şu âyetlere bakabiliriz:
“ O ektiğiniz ekinlerinizle ilgili ne düşündünüz? Onları siz mi bitiriyorsunuz yoksa Biz mi bitiriciyiz? “ (Vakıa 56/63,54)
“ İçiyor olduğunuz sular için yaklaşımınız nedir? O suları bulutlardan siz mi indirdiniz yoksa Biz mi indiriciyiz?”(Vakıa 56/68, 69)
Bakıp düşünmediğimiz için de Rabbimiz bizi yeriyor. Yusuf sûresinin 105. âyetinde şöyle kınanıyoruz:
“Göklerde ve yerde okunacak nice yaratılmış âyetler var ama insanlar onların önünden geçiyor. Farkında bile olmamakta devam ediyorlar.” (Yusuf 12/105)
Rabbimizin “İnsan neden yaratıldığına bir baksın”(Tarık 86/5) emri gereğince üzerinde düşünülmesi gereken bir yaratık da bir yaratılış harikası olan kendi özvarlığımızdır. Annenin hamileliği mucize, doğumu daha büyük bir mucizedir. Aslında bütün yaratıkların yaratılış macerası bir mucize.
İşte böyle Kurân zaviyesinden baktığımızda öğrenebileceğimiz bir hakikati başlıkta verildiği gibi şöylece ifade edebiliriz:
Doğal çevre varlıkları Allah’ın ve ahiret hayatının varlığına belgedir.
Devam Edecek
Ali Rıza DEMİRCAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi