Bir önceki yazımıza Doğal çevre konusuna
giriş yapmıştık. Şimdi de doğal çevrenin tanımını yaparak onu tanımlayalım:
Toprak,
hava, dağlar, denizler, nehirler, ormanlar, ağaçlar, bitkiler, çiçekler,
kuşlar, böcekler, yabani ve ehil hayvanlar, madenler, hatta güneş ve ay… Bütün
bu saydıklarımız bizim doğal çevremizi oluştururlar. Yaradan’ın insanlığa son
mesajlarını içeren Kur’ân’a iman eden insanlar olarak ilk görevimiz biraz evvel
saydığımız doğal çevreyi Müslümanca okumaya çalışmaktır.
Biliyorsunuz
ya da bilmeniz gerektiği üzere Kur’ân’la Rabbimizin bize ilk emri Oku’dur. Bu
emri hatırladığımızda çağrışım yaptığımız Kur’ân okumadır. Oysaki böyle değil.
Çünkü bu ilk emrin indirilişi döneminde okunacak Kur’ân ayetleri yoktu. O halde
“İkra Bism-i Rabbikellezi Halak /Yaratan
Rabbinin adıyla oku” ifadeleri ile başlayan okumayı içeren âyetlerin
amacı genelde bizi kuşatan doğal çevreyi, özelde de insanı okumaya
çalışmaktır.(Alak 1) Sonra da Yaratıcıya, çevreye ve insana karşı yapılması
gerekenleri öğretecek Kur’ân ayetlerini okumaktır. Demek ki ilk inen ve okumayı
emreden âyetlerin anlamı Allah’ın adıyla ve Allah’a iman temeli üzerinde bizi
kuşatan doğal çevreyi okumaktır.
Peki,
bu okuma nasıl olacaktır? Örnekler vereceğiz. Güneş de ay da, dağlar da,
denizler de okunur, çiçekler de kuşlar da okunur. Çünkü her bir varlık bir
âyettir.
Okunacak Doğal Çevre Âyetleri
Kur’ân
dilinde âyetler iki kısımdır; Yaratılan veİndirilenâyetler… Zerreciklerden
galaksilere, tek hücrelilerden balinalar gibi dev canlılara kadar sayıya sığmaz
varlıkların her biri Yaratılan âyettir. Bir de Kur’ân’ın yaşamımıza ışık tutan
âyetleri vardır. Eğer doğal çevremizi oluşturan Yaratılan âyetlerle hayatımıza
yön verecek İndirilen Kur’ân âyetlerini birlikte okuyamazsak azgınlaşırız,
edineceğimiz bilgi de kirli olur. İnsana fayda vermekten çok zarar üretir.
Yirminci asır medeniyetinin ürettiği bilgilerin önemli bir bölümü böyledir.
Onun için bu ilk sûrenin ilk ayetlerinin devamında Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Hayır, hayır eğer insan Rabbinin bu Yaratılan ve İndirilen ayetlerini
okuma gereğini duymazsa gerçekten azar.”
Evet,
insan değinilen ayetleri okuma ihtiyacını duymazsa azar, oysaki “O Yaratanın huzuruna döndürülecektir.” ve
iradeli hayatının bütününden sorgulanacaktır.
Sevgili
kardeşlerim! Dile getirmiştik ilk görevimiz doğal çevreyi okumaktır. Doğal
çevreyi Kur’ân penceresinden bakarak okumaya çalıştığımızda öyle hakikatler
öğreniriz ki inanın dünyamızın hiçbir eğitim sisteminde bunları öğrenmek mümkün
değildir. Bir an için bildiğiniz dünyanın en ileri üniversitelerini ve de maddi
çevreyi konu alan programları çağrıştırın. Açık ve seçik olarak ifade ediyorum
size 7 başlık halinde bu ve bir sonraki sohbetimizde açıklayacağımız Kur’ân
âyetlerine dayalı olarak açıklayacağımız bilgileri edinmeniz hiçbir şekilde
mümkün değildir.
Şimdilik
size Kur’ân penceresinden baktığımızda doğal çevre ile ilgili 7 hakikat, gerçek
tespit ettim. Bunları bu sohbetimizin devamında ve gelecek sohbetimizde
açıklayacağım. Ama müsaade buyurunuz şimdilik 7 olarak belirlenen bu 7 hakikati
kısaca hatırlatayım ve açıklamalara başlayalım. Evet, Kur’ân penceresinden
doğal çevreye baktığımızda şu 7 gerçeği görürüz.
1- İnsan ve doğal çevresi Allah’ın mülküdür,
2- Bütün yeryüzü ve tüm doğal çevre biz insanlar için yaratılmıştır,
3- Doğal varlıklar Allah’ın varlığı ve birliğine ve ölümle başlayacak
ahiret hayatına belgedir,
4- Doğal çevre bize Allah’a şükredici insanlar olmamız için
verilmiştir,
5- Doğal çevre Allah’ı anmakla yükümlü duygulu varlıklardır,
6- Bizler için yaratılan doğal çevre, biz insanları tanır ve biz
insanların hizmetinde olduğunun bilincindedir,
7- Doğal çevre, doğal varlıklar bize Rabbimiz tarafından bir emanet
olarak verilmiştir. Sadece bizim neslimize değil insanlığa emanet olarak
verilmiştir.
Allah’ın
yarattığı insan doğası gerçekleri büyük ölçüde kavrıyor. Bütün dünyada
Amerikalı bir Kızılderili Bilge’nin doğanın korunması ile ilgili sözleri
aktarılıp duruyor. Onların daha ilerisini bizim Yunus’umuz Kur’ân’dan ilham
alarak asırlar önce söylemiş;
“Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm seni.”
Kur’ân
penceresinden bilgi ve bilinçle doğal çevreye bakabilen her Müslüman bilgedir.
Bilgeliği örneklendirelim:
Tunus
Fatihi Ukbe bin Nafi İslâm ordusu ile Karavan’a geliyor. Ordu konaklayacak,
atının üstünde insanlara hitap edere gibi doğal çevreye şöyle hitap ediyor:
“Ey bu mıntıkanın canlıları; kuşları, böcekleri, ehil ve yabani hayvanları!
Biz İslâm ordusu olarak geldik, burada konaklayacağız. Bu bölgeden çekilin,
çekilin ki size zarar vermeyelim.”
İslâm’dan kaynaklanan bakış açısını görebiliyor musunuz? Bir de bu bakış açısına sahip olmayan ateist ve deist insanların, insanları mahvetmek için attıkları nükleer ve diğer tür bombalarla insanları, doğal çevredeki hayvanları hatta bizim cansız olarak nitelediğimiz ama duygulu olan dağlar ve taşalar varlıkları nasıl tahrip ettiklerini bir düşünün.
Gelecek yazılarımızda Kur’ân penceresinden bakmaya devam edeceğiz.
Devam Edecek
Ali Rıza DEMİRCAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…