Değerli Okuyucularım;
Dikkat ediyor musunuz? Her tarafımız manevî düşünce tehlikeleri ile dolu. Bunun bir müsebbibi de reklâmlardır. Reklâmların en önemli görevi, bir mamulü veya hizmeti müşteriye daha kolay satabilmek için, düşünüp geliştirilen bütün ikna edici mesajlar ve tanıtımlardır. Bir malı veya hizmeti övme, niteliklerini sayma, benzeri mallardan veya hizmetlerden ayrıldığı veya üstün olduğu noktaları her türlü tanıtıcı vasıtalar kullanmak, elbette bir üreticinin hakkıdır. Zaten mamulün veya hizmetin ortaya konanla gerçek özellikleri arasında bir fark, kendisinde olmayan sıfatlarla övme, bazı kusur ve eksikleri gizleme gibi davranış ve tanıtımlar bulunmadığı sürece reklâm, piyasa ekonomisinde sonuna kadar serbesttir.
Ammâ velakin, özellikle yiyecek ve içecek ürünlerin reklâmların sözlerine bakıyoruz, tam da deizme veya natüralizme yol açan ifadeler. İsim vermeden birkaç örnek vereceğim:
“Doğanın size hediyesi, Ferahlamak isteyenlere…”
“Doğanın Bize Hediyesi: XXX Bitkisi ve Mucizeleri!”
Bunun yanında bilim insanlarımızın ifadeleri de manevî yönden bazen çok sakıncalı olabilmektedir. Mesela Uluslararası Gemlik Zeytini Festivaline katılan ünlü Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, “Zeytin ve Zeytinyağı, Doğanın Bize Sunduğu Anne Sütüdür” diyebilmektedir.
Peki, şuurlu Müslümanlar olarak şimdi size soruyorum. Doğanın bize hediye ettiği düşünülen ürünler, gerçekte C. Hakkın bize ikram ettiği hediyeler değil midir? O halde neden reklâm ve bilim dünyasında böyle sakıncalı bir dil kullanılıyor? Çünkü maalesef düşüncelerimize materyalizm, deizm, natüralizm ve hatta nihilizm sirayet etmiş. Bilinçsizce dünyamızı, manevî bakış açılarından tecrit etmişiz. Yazılarımda daha önceleri materyalizmin ve deizmin manevî tehlikelerinden bahsettiğim için, bugün daha çok natüralizm ve kısaca nihilizmin üzerinde duracağım.
Natüralizm (Doğalcılık) ve Nihilizm Neden Bir Manevî Sapmadır?
Tabiatçılık veya Tab’âniyye olarak da bilinen Natüralizm (Doğacılık), aslında fizikî gerçekleri olduğu gibi yani zahirî boyutlarıyla yansıtmaya önem veren bir sanat dalıdır. Tabiatı kutsallaştıran ve her türlü ölçüyü doğada arayan bu anlayış, aynı zamanda sosyal kuruluşların ve yaşama biçiminin tabiata dönük olmasını gerekli gören bir doktrindir. İnsan ve toplumu, gerçekçi bir biçimde tasvir edebilmek için, doğa bilimlerinin yöntemlerini sanata da uygulamak isteyen bu zihniyet, reklâm dünyasını ve bilim camiasını da âdeta işgal etmiştir.
Tabiattan başka hiçbir hakikati kabul etmeyen bu felsefî doktrin, maneviyata, manevî bakışa ve metafizik değerlendirmelere karşıdır. Çünkü kökünde materyalizm vardır. Onun için sosyal, siyasî, ekonomik ya da psikolojik bütün hadise veya durumların, tabiî kanunlarla (doğal yasalarla) açıklanabileceğini iddia eder.
İslâmî bir yaklaşımla natüralizmin düşünceleri kabul edilemez. Çünkü bu sapık düşünce akımı, dinin tabiat güçlerinin ve hadiselerin zamanla insan şekillerinde düşünülmesi ve onlara karşı duyulan korku sonucu ortaya çıktığını ileri sürer. Natüralist anlayış, insanı tabiatın elinden çıkmış olduğu hâliyle ele alır. Natüralist pedagoji de, çocukları tabiî eğilimlerine bırakır, ne toplumun iyiliği, ne de onların kendi iyilikleri namına bir mücadelede bulunma gereği duyar.
Bu yaklaşım, en sonunda nihilizmin kapılarını açar. Ahlâkî güç ve kuvvetleri yok sayan, mevcut olan güçlere, değerlere ve sosyal nizama karşı çıkan, din dâhil hiçbir iradeye boyun eğmeyi ilke olarak kabul etmeyen bu kötümser dünya görüşü, netice itibariyle imansızlığın zirve noktasıdır. Tabiat tabiat diyerek, maneviyat ile ilgili hiçbir şeyin önemi olmadığını ve hakikat diye bir şeyin bulunmadığını iddia eden nihilistler, materyalizmin ve natüralizmin tuzağına düşer. Bu yönüyle nihilizm, inkârcı-ateist ve her şeye hayır diyen “buhranlı” bir kimsenin ruh hâlini ifade eder. Sosyal ve psikolojik bir hadise olarak nihilizm, ruhî yıkıma ve çöküntüye götüren bir gayesizliğin, kötümserliğin, ümitsizliğin ve menfiliğin mantığıdır.
Natüralizm (Doğalcılık) ve Nihilizm Tehlikesine Karşı Ne Yapabiliriz?
Toplum olarak bir kelime, işaret, sembol veya teorinin mahiyeti üzerinde tefekkür etmeden hemen her şeyi itirazsız olarak kabul eder hâle geldik. Lisanımız da manevî bakışın dışına kaymış durumdadır. Herhangi bir nesnenin veya ürünün sadece ismine yönelik bir anlam yüklüyoruz. İsmî bakış ile hakikat penceresinden uzaklaşıyoruz. Bir başka ifadeyle eşyayı, mamulü sadece dünya veya mülk boyutunda algılama ve menfaat merkezli bir bakış açısı sergilemeye başladık son yıllarda. Nasıl mı? Mesela, bir ağacı gölgesinden, dış görünüşünden, insana verdiği meyvesinden dolayı ilgi gösterip takdir ediyoruz. İşte bu materyalist bakışa mânâ-yı ismi ile bakmak diyebiliriz.
Peki, İslâm’a öre doğrusu nedir? Doğrusu, mana-yı harfî ile bakmaktır. Yani harfî bakış yöntemi ile kişi, başka şeyleri de tanıtan, bildiren veya sevdiren bir anlam ile bakma meziyetine sahip olur bu durumda. Mesela, ağacın meyvelerinden istifade etmekle ağacı yetiştiren bahçe sahibini ve asıl sahibini (Yaratanı) tanıyıp, sahibine ve Yaratana sevgi beslemek ve şükürde bulunmak, hakikî bir bakıştır.
Eşyanın gerçek manasını anlamak, huzur ve saadet içinde yaşayabilmek için, dünyaya ve yaratılana mânâ-yı harfî ile bakmak ve sevmek gerekir. Onun için “ne kadar güzeldir” yerine “Ne kadar güzel yapılmış/yaratılmış” demek suretiyle gerçek şükran dile getirilmelidir. İsmî bakışta, dünyevî şartlar geçerli iken, hadiselere harfî yaklaşımda ise manevî değerler ve Allah rızası geçerlidir. Üstelik mana-yı harfî bakışı, adâlet-i mahza’yı doğurur. Hakikî ve tam adaletin tesisi, mânâ-yı harfî ile mümkündür.
Reklâm Özdenetim Kurulu (RÖK) Ne Yapar?
O halde Ey reklâmcılar, gelin reklamlarınızı mana-yı harfî perspektifinden ele alın ve insanları natüralizmin karanlık koridorlarına yönlendirmeyin. Aslında Türkiye’de Reklâm Özdenetim Kurulu (RÖK) bulunmaktadır. Reklâmcılar Derneği’nin girişimiyle 1994’de kurulan, reklâm veren, reklam ajansı ve medya kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan 16 kişilik bir meslekî etik kuruludur. RÖK, Avrupa’daki özdenetim kurullarının temsil edildiği “Avrupa Reklam Standartları Birliği”nin (“European Advertising Standarts Alliance”) de üyesidir.
RÖK, 1937 yılında Uluslar Arası Ticaret Odası tarafından belirlenen ve geliştirilen reklâm denetim standartlarına göre karar almaktadır. Misyonu: 1.) Reklâmın ilgili tarafları olarak tüketiciye karşı sorumlu davranmak. 2.) Kurallara aykırı reklâmların kamu denetimine gerek kalmadan üçlü bir yapı içinde özdenetim yoluyla durdurulmasını veya düzeltilmesini sağlamak. 3.) Reklâmların kanunî, ahlâkî, doğru ve dürüst olmasını sağlanması yolunda pro-aktif ve sürekli çaba göstermek.
Şimdi RÖK’e soruyorum: Bilmen hangi bitki/meyve, doğanın bir hediyesi midir yoksa Allah’ın bir ikramı mıdır?
Reklâm uygulama esasları ile ilgili temel kaidelerin başında ahlâka uygunluk gelmektedir. Yani reklâmlar, genel ahlâk kurallarına aykırı ifadeler ya da görüntüler içermemelidir (madde: 1). Ayrıca reklâmlar, bâtıl inançları istismar etmekten kaçınmalıdır (madde: 3).
Öyle ise Ey RÖK; neden İslâm’a göre bir bâtıl inanç ve felsefe akımı olan Natüralizm kokulu reklâmlara izin veriyorsunuz? Neden görevinizi ihmal ediyorsunuz? Yoksa siz de mi materyalizmin etkisi altında bir kurul hâline geldiniz?
Gelelim bazı bilim insanlarımızın Natüralizm dostu açıklamalarına! Allah, onlara hidayet nasip etsin ve bilim gerçeğinin ilmî ve manevî hakikatte olduğunu idrak edecek şuur versin…Bir meslektaş olarak bize düşen görev, sadece tebliğ etmek, uyarmak ve dua etmektir, vesselâm.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…