Zulme engel olamıyorsak, muhakkak onu herkese duyurmalıyız. Bu şuur hali, medeniyetimizin kodlarından, devraldığımız mirastır.
Göğü aşacak dereceye ulaşmış olan yaşanan zulümlerin yanında, çıkardığımız sesler çok kısık kaldı. Organize bir gürültü oluşturamadık. Sesimiz, yeryüzüne her daim çakılı duran hiçbir dağda, yankı yapacak seviyeye ulaşmadı. Maalesef derin bir suskunluk içerisindeyiz.
Zulüm başladığında, devam ettiğinde ve bittiğinde, mazlumların hatırlayacağı en acı şey muhakkak ki, bizim suskunluğumuz olacaktır.
Çin’in, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için ölçüp, biçerek düşüne durdukları zulümlerden daha çok, bu zulümleri engelleyebilecek vesileleri düşünmeliyiz ki bir mesafe katedebilelim.
Naim Süleymanoğlu’nun Türkiye’ye kaçışından sonra, başarılarıyla uluslararası alanda şöhreti artınca, Bulgaristan’daki Türklere yapılan zulümler dünya gündemine taşınmış oldu. Naim Süleymanoğlu, Bulgaristan’daki Türklerin yaşadığı zulmü korkmadan dünyaya duyurdu. Böylece 350 bin Türkün, zulümden kaçarak ülkemize göçmesinin önü de açılmış oldu. Çin gibi bir tutuklu kampı olan Bulgaristan’ın, ölüm kampı da tarihe karışmış oldu.
Uluslararası bir üne kavuşmuş Naim Süleymanoğlu’nun, Bulgaristan’daki yaşanan zulmü tüm dünyaya duyurması gibi sarsıcı depremleri yaşatmalıyız, zulmetmeyi bir yaşam biçimi haline getirenlere karşı… Naim Süleymanoğlu gibi yaşanan baskıları duyurursak, önceden Çin gibi komünist bir rejim olan Bulgaristan, Türk azınlığın kaçışları için sınır kapılarını açmak zorunda kalır… ve kaldı da…
Doğu Türkistanlı kardeşlerimize, zorbaların baskılardan kurtulabilmeleri için göç edebilmeleri hususunda yardımcı olabilmeliyiz. Göç etmeye başlamalarıyla; iddaa edilen baskıların, hakikaten var olduğu konusunda dünya kamuoyu önünde güçlü ispatlar elde etmiş oluruz.
Hiçbir şey yapamıyorsak bile; dünyaca tanınmış kimselere, devlet adamlarına Doğu Türkistan’daki yaşanan zulümler hakkında gerekli bilgilendirmeyi yapabilmeliyiz. Yapacağımız bu ön bilgilendirmeler sonrasında, bu kimselerle TV programları ve röportajlar yapılabilir. En azından bu kimselerin, Çin’deki zulmün duyurusunu bir sözle veya bir tweetle yapabilmeleri sağlanmış olur.
İnanın ki, var olan zulümleri bu şekilde duyurmaya çalışmak, bizim binlerce kişiyle yapacağımız bir mitinge göre daha fazla fayda sağlıyor…
Protesto içeren mitingler, var olan bilinci korumayı ve duyarlılığı arttırmayı elbette sağlayabilir. Fakat, bu yaptığımız mitinglerin bir çoğundan, dünya kamuoyu “haberdar olmuyor” ve Çin yönetimi “çekinmiyor” desek yeridir. Mesut Özil’in Doğu Türkistan’daki zorbalıklarla ilgili bir tweetiyle ise, Çin dahil tüm dünya haberdar oluyor. Mesut özil, Twitter üzerinden ortaya koyduğu tepkisiyle, Çin’i sarsacak çok önemli bir gol atmış oldu.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimize, bizden ne istediklerini sorduğumuzda; onlar için dua etmemizi ve bu zulümleri duyurmamızı istediklerini dile getiriyorlar.
Doğu Türkistan’daki Çin zulmünün sona ermesi için gayet tabii dua edebiliriz. Lakin, en küçük fiili duaya dahi ihtiyacımız var. Mesela Mesut Özil’in Twitter üzerinden Doğu Türkistan konusunda dünyayı bilgilendirmesi, duyarsızlığın domino taşlarını yıkmayı devam ettirdi.
Mesut Özil’den sonra bir destek de, dünyanın en iyi ragbi oyuncularından Sonny Bill Williams’dan geldi. Çin’in Müslüman Uygur Türklerine yönelik muamelesine Twitter hesabından tepki gösterdi.
Uluslararası üne sahip kişileri, Doğu Türkistan’daki zorbalıklar hakkında bilgilendirerek, en azından sosyal medya üzerinden tepki göstermeleri için onları teşvik etmeliyiz.
Sıklıkla Doğu Türkistan’daki gayri insani muamelelerin duyurusunun yapılması, aynı muamelelerin devam ettiğinin bilinebilmesi açısından son derece önemlidir.
Japonya başbakanı Abe, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesi sırasında Doğu Türkistan özelinde insan hakları konularını gündeme getirdi. Doğu Türkistan’da üstü örtülmeye çalışılan, Çin seddini aşan zulüm tekrar gündeme gelmiş oldu. Diğer Ülke liderlerinin de Japonya başbakanı gibi, Çin Devlet başkanına bu konudaki görüşlerini bildirmesi gerekiyor.
Çin ziyareti yapacak liderlere, Doğu Türkistan’daki zulümler hakkında, çeşitli vesilelerle bilgiler verilmelidir. Böylece bu liderlerin vicdanlarının harekete geçirilip, Çin’in Devlet başkanıyla yapılacak özel görüşmelerde ve basın toplantılarında, Doğu Türkistanla ilgili meseleleri bahsetmeleri sağlanabilir.
Geçtiğimiz sene Japonya, Çin’in tüm itirazlarına rağmen, Uygur insan hakları aktivisti Rabia Kadir’in, Japonya’daki G-20 liderler zirvesi sırasında basın toplantısı yapmasına izin vermişti. Bu gibi seslenişlerin ardı arkası kesilmeden devam etmesi gerekiyor. Japonya gibi destek verecek ülkelerle, acilen iletişime geçmeliyiz.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne üye olan 22 ülke, Çin’in, Doğu Türkistan’daki Uygurlara yönelik uygulamalarını tenkid ederek, gözaltıların durdurulması ve toplama kamplarının kapatılması talebinde bulunduğu bir mektup imzalamıştı. Bu imza atan 22 ülkenin desteklerini devam ettirip, destek veren ülkelerin sayısını, etkili bilgilendirmeler sonucu arttırmalıyız.
“Çinle mücadele edecek gücümüz yok” deyip, yapabileceklerimizinde önünü kapatmış olmayalım. Dünyaca tanınan kimseler, devlet başkanları ve medya aracılığıyla bu zulümleri devamlı duyurmaya çalışarak, Çin’e geri adım attırmaya, zulmünü hafifletmeye her zaman gayret göstermeliyiz.
Suat Altınbaşak