Bu Netflix filminde Amerikan başkanı küresel bir krizi çözmek için gösterilen uluslararası çabayı göz ardı ediyor. Bunun yerine bir şirketin CEO’su tarafından oluşturulan planı uygulamaya koyuyor. Dünya bir felakete doğru sürükleniyor. Neyse ki bilim insanları herkesi güvende tutmanın bir yolunu buldular. Kamu parasının araştırmalara harcanması meyvesini verdi. Ne büyük rahatlık! Siyasilerin tek yapması gereken bilimi takip etmek. Fakat başkanın aklına giren birisi, bu krizdeki ticari çıkar olasılığını onlara hatırlatıyor.
Netflix’in yeni eleştirel felaket filmi ‘Don’t Look Up’ esasında iklim değişikliğine karşı harekete geçmedeki başarısızlığımıza yönelik bir uyarı. Fakat senaryo Avrupa Birliği’nin Covid-19 aşılarına yaklaşımını gözlemleyen herkese oldukça tanıdık gelecektir, özellikle konu patent meselesine gelirse. AB milyarlarca Euro kamu parasını aşıların geliştirilmesine aktardı. Aşı çalışmalarının başlangıcında Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen haklı olarak ‘herkes güvende olana kadar kimse güvende değil’ demişti. Fakat bu yatırımların karşılığını alma zamanı geldiğinde şu açıkça ortaya çıktı ki tıpkı filmde ABD başkanı Merly Streep’in liderliğinde olduğu gibi, başkanın değil CEO’ların borusu ötüyor. Bizim durumumuzda büyük ilaç üreticilerinin…
İlk olarak aşı tekelleri Avrupa’nın kendisi için sorunlara yol açtı. Komisyon büyük ilaç firmalarının talep ettiği fiyatları düşürmek için mücadele etti. Fakat sonrasında Avrupa, ilaç üreticilerinin ürünleri insanların hayatları pahasına da olsa daha yüksek teklif verenlere yönlendirdiği iddiaları arasında vaat edilen milyonlarca dozun teslimatında büyük gecikmeler yaşadı.
Özel anlaşmalar sonucu Avrupa düzenli aşı tedarikine kavuştu fakat dünyanın en fakir ülkeleri hala büyük bedeller ödüyor.
Bu anlaşmaların birçok detayı hala gizli tutulsa da, üreticilerin izni olmadan bağışlanabilen aşı sayısında katı sınırlamalar olduğu biliniyor.
Alman Sağlık Bakanlığı’na göre bu hükümler ilaç üreticilerinin ticari çıkarlarına zararlı olacak aşı transferlerini engellemek için tasarlandı.
Bu durum AB’nin bağışlamayı vadettiği 250 milyon doz aşının çok gerisinde kalmasına yol açtı. Sonuç şu; AB nüfusunun %70’i aşılanmış durumdayken, düşük gelirli ülkelerde her on kişiden birisi sadece birinci dozu olabilmiş durumda. Ama Avrupa’nın elleri tamamen bağlı değil. Hindistan ve Güney Afrika aşıların telif haklarının düşürülmesi ve böylelikle dünya çapında aşı üretim ve dağıtımının hızlandırılmasını teklif eden bir çözüm önerisinde bulundu.
Dünya Ticaret Örgütü’nün kuralları olağanüstü durumlarda fikri mülkiyet haklarının askıya alınmasına olanak sağlıyor, ve durum hiç bu kadar olağanüstü olmamıştı. DSÖ başkanın dediği gibi ‘Şimdi değilse ne zaman?’. Aşı başına 25.50 dolar ödemek zorunda kalmak yerine ülkeler kendi aşılarını 1.18 dolar gibi ufak bir maliyetle üretebilecekler. Sözde TRIPS muafiyeti DTÖ’de ilk kez masaya yatırıldığında, AB, büyük ilaç üreticilerinin karşısına geçmeyi göze alamayan dünyanın süper güçlerini arasındaydı. Ama bu durum geçen senenin sonlarında değişti. Amerika, Kanada, Avustralya, Japonya ve Brezilya bilim insanları ve sendikacıların dahil olduğu eylemciler tarafından bu tutumlarını değiştirmeye ikna edildi. Neticede Avrupa dünya sahnesinde insanlardan ziyade kârı savunma konusunda yalnız kaldı.
Endişe Verici Derecede İleri Görüşlü
Ve tam bu noktada Don’t Look Up filmiyle yapılan benzetme endişe verici şekilde hatasız duruyor. Filmde Amerikan başkanı küresel bir krizi çözmek için gösterilen uluslararası çabayı göz ardı ediyor. Bunun yerine bir şirketin CEO’su tarafından oluşturulan planı uygulamaya koyuyor. Omicron varyantı bu planın tehlikelerini kanıtlayan en güncel olay. Varyant ilk olarak nüfusun sadece %27’sinin çift doz aşılı olduğu Güney Afrika’da tespit edildi. Avrupa’nın cevabı Güney Afrika ve komşu ülkelerine seyahat yasağı getirmek oldu. Fakat eğer Güney Afrika’nın önerisi kabul edilse ve aşı patenti kaldırılıp ülkede daha yüksek sayıda aşılama yapılsaydı Avrupalılar çok daha iyi şekilde korunmuş olacaklardı.
Tabii ki de patentin kaldırılması sihirli değnek etkisi yapmayacak. Avrupa aynı zamanda gelişmekte olan ülkelere teknolojik ve endüstriyel altyapılarını geliştirmek ve aşı araştırmaları, üretimi ve dağıtımını bağımsız şekilde yapabilmelerini sağlamak için yardımda bulunmalı. Aynı zamanda büyük ilaç şirketleri tarafından üretilen aşıların eşit dağıtımı da kontrol altına alınmalı. Fakat aşılar dünyanın en fakir insanlarına ulaşamıyor ve pandeminin ömrünü uzatan olası varyantlara bir kuluçka oluşturuyor. Başkalarının hayatını güvende tutmak için kendi hayatını riske atan işçiler bu tarz stratejileri kavrayamıyorlar. Von der Leyen ve takımı Don’t Look Up filmini izlese iyi eder. Zira film insanların güvenliğindense kârı ön planda tutmanın tehlikelerini çok iyi anlatıyor. Spoiler vermeyeceğim ama sonu iyi bitmiyor. Avrupa, büyük ilaç firmalarının yazdığı senaryoyu bir kenara bırakmalı ve hatırlamalı ki ‘herkes güvende olana kadar kimse güvende değil.’
KAYNAKÇA: https://euobserver.com/opinion/154160
NOT: Makalenin yazarı Claes-Mikael Ståhl Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) genel sekreter yardımcısıdır.
ABDULKADİR BEKDEMİR