İnsan bedenen ve ruhen inşa edilmeye muhtaç bir varlıktır. Günümüzde bedenî ihtiyacı karşılanan insan, nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi bakımından ihmal edilmektedir.
İnsan, üç “K”dan yani KAFA, KALP ve KARINdan ibaret olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımla, insanın etkilenme yolları, avlanma odakları ve kendini ispat edebilmesi için sahip olduğu değer merkezleri dile getirilmiş olmaktadır. Rasûlullah (sav), Medine’ye hicret edince, eşzamanlı olarak yaptığı ilk işleri, Mescit inşa ederek Kalbi; Suffeyi inşa ederek Kafayı; Medine pazarını inşa ederek de Karnı hedeflemiştir.
Çağımızda, yatırımlar daha çok karın üzerine yapılmakta, şehvetlerin ve şöhretlerin tatmin edilmesi için plan ve projeler geliştirilmekte, “Kafa” ve “Kalp” ise ihmal edilmektedir.
Bugünün Müslümanı, Peygamberini örnek alması gerekirken, insan kazanmanın üç alanından sadece karına odaklanıp kafa ve kalbe aynı derecede önem vermemektedir. Kafaları ve gönülleri fethedilmeyen insanlar, Rablerine bile nankörlük yaparlar. Yaklaşık yirmi ayette “Yerde ve gökte ne varsa hepsini sizin emrinize verdim” diyen Allah’a, dünyadaki insanların yüzde kaçı, hakkıyla kulluk yapıyor? Allah’ın; yeraltı, yer üstü ve gökyüzü nimetlerinden istifade eden bu insanlık ailesinin, ne kadarının Rabbi ile arası iyi? Yüce Allah insanı anlatırken; “Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür” (100/Adiyat:6) buyurmaktadır. Sayısız nimetlerine rağmen Rabbine bu kadar nankör olan insanoğlu, Allah’ın kullarına elbette nankörlük yapacaktır.
İçinde yaşadığımız mevcut rejim, laik/seküler nesil üretmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığının yaptırdığı “Türkiye’deki Dini Hayat” araştırmasında beş vakit namaz kılanların sayısı 2014 yılında %42,5 iken, bu sayı 2017 yılında %22’ye düşmüştür. On dokuz yılda üniversite gençliğine yapılan, daha önceki hiçbir dönemde yapılmamıştır. Okul harçlarından tut, yemek parasına, burslarına ve ulaşımına varıncaya kadar her alanda müthiş bir iyileştirme getirilmiştir. Ama bu üniversite gençliğinin %75’i seküler dünya görüşüne sahip. İslam esaslarına dayalı bir sisteme karşı. Çünkü bunların kafa ve gönülleri aç. Karınlarına verilen önem kafa ve gönüllerine verilmedi. Yani bu rejim, geminin kaptan köşkünde kim oturursa otursun, kendi adamını üretti. Geminin rotası değişmedikçe kaptan değişiklikleri, gerekli dönüşümü gerçekleştirecek Müslüman bir nesil inşa edemedi.
Kandaki mikrobu tespit edip ona göre tedavi uygulamak gerekirken biz, kanserli hastanın yatağını değiştirmekle, pansuman ve pudralamakla şifa bulacağını zannettik. Din; devletten soyutlanıp vicdanlara, özel hayata, cami ve mezarlıklara mahkûm edildikten sonra, İslam karşıtı laik/seküler sistem öyle kök salmış ki, kaptanın samimi Müslüman olması neticeyi pek değiştirmemiştir. Üniversite gençliğinin %75 gibi ezici çoğunluğunun İslamî hayat tarzına karşı olması bu gerçeği haykırmıyor mu?
Efendiler! Eğitim sistemindeki uygulama, kandaki mikroba müdahale etmeden, kanserliyi pudralamak, pansumanlamak ve yatağını değiştirmekle sonuç almaya çalışmak gibidir. İslam’ın vazifesi, kapitalist, laik, materyalist sistemlerin ürettikleri problemleri tamir ederek yama vazifesi görmek değil, hayata kendini hâkim kılarak dünyaya âdil bir nizam vermektir.
İnsan, bulunduğu toprağın ürünüdür. Kafası ve kalbi ihmal edilmiş böyle bir topraktan da sadece karnını ve menfaatini düşünen dünyevileşmiş bir toplum vücuda gelecektir. Bu toplumun kahir ekseriyeti de akşam dolarla yatıp sabah dolarla kalkacaktır. Dövizdeki iniş ve çıkışlardan nasıl menfaatlenirim, esnaf isek bunu fiyatlara nasıl yansıtarak tavan yaptırırım? meşgalesi günümüzü doldurmaktadır. Dövizdeki bu dalgalanmalar ve piyasayı olumsuz etkilemesi bizim hayatımıza öyle girdi ki, kulluğumuzu unuttuk. Şeytan taşlamaktan, salavat getirmeye zamanımız kalmaz oldu. Allah’ın “Rezzâku’l âlem” olduğuna dair inancımız sarsıldı.
Hasan Basri (r.a); “Allah Kur’an’da doksan dokuz yerde rızka kefil olduğunu söyler. Bir ayette de ‘şeytan sizi fakirlikle korkutur’ (2/Bakara:268) buyurur. Biz, doksan dokuz ayette verilen söze kulak vermeyiz fakat şeytanın bir sözüne kapılıp gideriz” demiştir.
Materyalist, laik ve Kemalistler, hayatlarını düzenlerken Allah’ı işlerine karıştırmazlar. Bunu anladık, inançları gereği böyle yaparlar. Fakat “Ben de Müslümanlardanım” diyen bizler, hayatı neden Allah’la ve Allah’lı düşünmeyiz? Üzerimize düşen tedbirleri aldıktan sonra neden işlerin sonucunu Allah’a havale etmeyiz? Unutmayalım ki bizim inancımızda Allah hayata müdahale eder. Bizi kendi halimize bırakmamıştır. Bize birçok sorumluluklar vermiş ve kendisi de kullarına bir takım vaatlerde bulunmuştur. Biz üzerimize düşen sorumluluklarımızı yerine getiririz fakat sonucu Allah’tan bekleriz. O’nu işimize karıştırırız. Muvahhid bir Müslüman, Allah’ı her işine karıştırır. Müşrik ise Allah’ı bazı işlerine karıştırıp bazı işlerine karıştırmaz.
Titreyip kendilerine gelmeleri için kalabalıkların önüne geçip ey Müslümanlar! “Allah var, Allah. Öyle böyle değil, sandığınız gibi hiç değil, gerçekten de Allah var!!!” diye bağırmak gerekiyor. Çünkü lafa gelince hepimiz Allah’a inandığımızı ve sadece Allah’a taptığımızı iddia ederiz ama kamusal hayattaki yaşantımıza, geçirdiğimiz zamana, hal ve hareketlerimize, evlerimize, ailemize, çocuklarımıza ve en önemlisi de ticaretimize baktığımızda Allah’ın varlığını gerçek manada idrak etmeden yaşadığımızı derin bir üzüntü ve pişmanlıkla fark edeceğiz.
“Nassı bu işlere karıştırma. Dinin kurallarını devlet işlerine karıştırmak, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırıdır. Şu anda ekonomik olarak yandık, bittik, mahvolduk. Piyasa allak-bullak. Nas var diyerek Tayyip bizi avutmasın, gücü yetiyorsa bu krizden kurtarsın bakalım” diyen cumhuriyetin laik, seküler, materyalist tosuncuklarının gazına gelerek kulluğumuzu unutmayalım. Bu güruh, necasetten terazisi olan bu sistemin, tezekten gramıdır. Terazilerine uygun ağırlık vermeleri, cibilliyetlerinin gereğidir. Bize düşen, onların ağzını kullanarak dümen sularına girmemektir.
İnşallah alınan yeni ekonomik tedbirlerle bu felaket tellalı, maneviyat yoksunu gürûhun hevesleri kursaklarında kalır, yüzleri önlerine düşer ve mahcup olurlar. Eğer biraz utanmaları varsa!!!
MUSAB SEYİTHAN