Dünya Müminin Zindanı ve Kâfirin Cenneti midir…
Hemen herkesin bildiği bir hadis-i şerif vardır: “Dünya Müminin Zindanı ve Kâfirin Cennetidir.” (Müslim; Tirmizî). Bu Peygamber sözünü biz nasıl anlamalıyız? Gerçekten, Müslümanlar için dünya zindan mıdır? Dünyada bizler hiç rahat yüzü, ferahlık ve refah görmeyecek miyiz? Peygamberimiz (sav) ciddi bir hastalığa yakalanmış olan bir dostuna ziyarete gitmişti. Kendisine Allah’a nasıl dua ettiğini sormuş. Aldığı cevaptan Peygamberimiz hiç de memnun kalmamıştı. Şöyle cevap vermişti sahabi: “Allah’ım, ahirette beni ne ile cezalandıracaksan onu dünyadayken hemen ver.”
Bunun üzerine Allah’ın Resulü (sav), “Suphanallah, senin buna gücün yetmez” diyerek, sahabiye şöyle tavsiyede bulunmuştu: “Allah’ım! Sen bize dünyada da iyilik (güzellik/refah/sağlık) ver, ahirette de iyilik ver ve bizi, ateşten (cehennem azabından) koru.” (Müslim; Zikir: 23).
Sağlık açısından müşkül bir durumda olan sahabisine değil sadece ahiret, dünya için de iyilik istemesini nasıl anlamamız lazım? O halde dünya, takva ehli müminlerin asıl yurdu olan cennet ile kıyaslandığında dünya bir zindan hükmünde olmasın? Nasıl ki okyanuslarda buz gibi soğuk sularda hayat şartlarına göre yaratılan balinalar için, göller dar ve sıkıcı gelirse işte yedi kat göklerden daha geniş olan cennetteki hayat şartlarına göre yaratılan Müslümanlara da dünya, ne kadar iyilik içinde olurlarsa olsunlar yine zindan gibi boğucu gelir.
“Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler (Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) için hazırlanmıştır.” (Al-i İmran: 133).
Demek ki cennet, takva sahipleri için hazırlanmıştır. Ve nihayetinde müminler, akla hayale sığmayacak güzelliklerle donatılmış bu ebedî yurda Allah’ın izniyle akın edecektir. Hakikaten, cennetteki olağanüstü güzelliklerden bütünüyle mahrum olacak olan imansızlar için dünya, bu şartlar muvacehesinde (yalancı) cennet mesabesindedir. Üstelik Müslümanlara, dünyada da maddî ve manevî yönden cennetvari bir hayat yaşamalarında bir engel yoktur. Bu bağlamda Hz. Hasan ile ilgili bir anekdot, dikkat çekicidir.
Bir gün Hz. Hasan, yeni ve temiz elbiselerini giyerek, tam bir vakar içerisinde evden dışarı çıkar. Dost ve hizmetçilerinden bir grup insan ile birlikte Medine sokaklarının birinden geçiyordu. Yolda fakirliğin kendisini çökerttiği, omzunda su tulumu taşıyan yaşlı bir Yahudi ile karşılaştı. Bu adam, Hz. Hasan’ı bu ihtişam içinde görünce dayanamaz ve şöyle der: “Rica ediyorum biraz durun ve sözümü dinleyin!”
Hz. Hasan, onun bu sözü üzerine durur. Yahudi, sözlerine şu şekilde devam eder: “Ey Resulullahın oğlu! Biraz insaf et ve hak ver. Deden Resulullah şöyle buyuruyordu: ‘Dünya müminin zindanı, kâfirin ise cennetidir’. Ama şimdi görüyoruz ki dünya, nimet ve refah içerisinde olduğunuzdan dolayı sizin için cennettir. Benim için ise şu dünya bir zindan, bir cehennemdir. Çünkü sıkıntı ve yoksulluk içinde yaşamaktayım. Oysa sen mümin, ben ise Müslüman değilim! Bu nasıl oluyor?”
Hz. Hasan, o yaşlı Yahudi’nin sorusuna şöyle cevap verir:
“Ey yaşlı adam! Eğer perde gözlerinin önünden kalkmış olsaydı ve Allah-ü Teâla’nın, cennette benim ve bütün müminler için nasıl nimetler yarattığını görmüş olsaydın, o zaman anlardın ki dünya, bu güzelliğine rağmen bizim için zindandır. Yine eğer Allah-ü Teâla’nın, cehennemde senin ve tüm kâfirler için nasıl bir azap ve işkence hazırladığını görmüş olsaydın, o zaman tasdik edecektin ki dünya, bu kadar fakirlik ve perişanlığına rağmen senin için yine de geniş bir cennettir.” (Nasıri; Bihar’ul-Envar; C. 43: 346).
Demek oluyor ki, Müslümanların dünyevî refah seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun cennetteki türlü türlü nimetlerin yanında hemen “hiç” hükmündedir. Diğer taraftan gayri Müslimlerin dünyevî sosyal refah seviyeleri ne olursa olsun ahirette görecekleri azap karşısında Allah’ın Rahman isminin bir tecellisi olarak geçici bir lütuf (dünyevî cennet hayatı) hükmündedir.
Allah, korusun. Kendi ellerimizle dünyayı gerecek zindana çevirmeyelim. Bunun için rızkımıza, bereketimize mani olan günahlardan ve her türlü haram işlerden uzaklaşalım. Hep adaletten ve Hak’tan yana olalım. Allah, dünyada bizlere verdiği iyilikler karşısında şükür talep etmektedir. En anlamlı şükür de iyiliklerin Allah’tan geldiğini görebilmektir. O halde Allah’ın verdiği her türlü iyiliğe aktif olarak şükredelim ve dolayısıyla infakta bulunalım. Aktif olarak şükredelim ki dualarımız kabul görsün ve ahiretin yanında dünyada da daha çok iyilikler görelim.
Müslüman, dünyada iyiliklerden mahrum olurum endişesine ve ümitsizliğine hiçbir zaman kapılmamalıdır. Çünkü Allah, Celâl ve İkram sahibidir. Böylelikle Hak Teâlâ, şânı azâmetli ve büyüklüğü yüce olmakla birlikte, kullarına ihsan ve inayet nazarıyla ikram edici, iyilikte bulunucu ve engin cömertliği ve keremiyle bizlere dünyada Rahman, ahirette ise Rahîm olduğunu bildirmiştir. Dünya-ahiret (cennet) mukayesesi yapmadığımızda Allah’ın inayeti ile dünyada iyilikler içinde saadetli bir hayat yaşayan bir kul, ahirette de vaat edilen ilahî müjdelerin muhatabı olacaktır. Bismillah.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…