Önce “Dünyanın En Zengin 26 Kişisi” ile ilgili haberi verdiğimiz linkten okuyalım.
http://www.hurriyet.com.tr/galeri-tartisma-yaratan-rapor-en-zengin-26-kisinin-serveti-dunya-nufusunun-yarisinin-gelirine-esit-41090338
Haberin özeti şöyle:
“Küresel zengin-yoksul uçurumu artıyor! Her yıl Davos Zirvesi öncesi rapor açıklayan Oxfam’ın verilerine göre en zengin 26 kişinin serveti dünya nüfusunun en fakirini oluşturan 3.8 milyar kişi yani dünyanın yarısının servetine eşit. Ayrıca 2018 yılında en zenginler servetlerini günde 2.5 milyar dolar arttırdı.”
Her Ülke-Devlet Borçlu ise Alacaklı Olan Kim veya Kimler?
Dünyanın en borçlu ülkelerinin hangileri olduğunu tespit etmek için internette araştırma yaptığınızda karşınıza üç büyük ülke çıkıyor, Amerika, Çin ve Japonya.
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/dunyanin-en-borclu-ulkeleri-belli-oldu-40638328
Amerika dünya liderliğine oynamıyor mu? Çin tüm dünyaya mal üreten ülke değil mi? Japonya bilim ve teknolojide başı çekmiyor mu?
Peki neden bu ülkeler borçlu? Değinilen üç ülke borçlu da ülkemiz dahil Fransa ve İtalya gibi diğer ülkeler borçlu değil mi? Onlar da borçlu. Üstelik yalnızca ülkeler- devletler değil özel sektörler de borçlu.
Durum bu iken değil ekonomistlerin aklı başında olan her aydının hatta sıra vatandaşların sorması gereken soru şu değil mi?
Her ülke-devlet borçlu ise alacaklı olan kim veya kimler?
Bu sorunun cevabını bulmak zor değil. Yukarıda linki verilen ve özeti sunulan haber cevabı büyük ölçüde veriyor:
Dünyanın En Zengin 26 Kişisi ile ilgili listede en başta yer alması gereken ve dünyayı yöneten ünlü Yahûdi aileler Formun Üstü
Rockefeller Ailesi yok, Rotschild Ailesi de yok.
Önemli Olan Sistem
Aslında önemli olan kişiler ve aileler de değil. Adaletsiz ve merhametsiz bir dünya oluşturan batıl sosyal ve ekonomik sistemlerdir.
Bu haberi okuyunca Kur’ân’ın Kıyamet Günü’ne kadar Evrensel Bir kitap olduğuna inancım daha bir pekişti. Çünkü Kur’ân Yahûdi Karûn’un şahsında azgınlıktan kaynaklanan böylesi zenginlikler olabileceğini haber vermektedir. Okuyalım:
“ Unutmayın ki, Karun da Musa kavmine mensup biriydi; fakat onların omuzlarında yükselerek haddi aştı; zira Biz kendisine öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını taşımak bile güçlü kuvvetli bir müfrezeye zor gelirdi. Bir gün kavmi ona dedi ki: ” Şımarma! Çünkü Allah şımaranları sevmez.
Gel sen Allah’ın sana verdiklerini doğru yolda harcayarak ahiret yurdunun (mutluluğunu) ara, üstelik dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de (başkalarına) iyilik yap ve sakın ola yeryüzünde haddi aşarak bozgunculuk edeyim deme: çünkü Allah bozguncuları asla sevmez!”
(Karun) ‘Herkes iyi bilsin ki bu servete ben, kendi bilgim ve becerim sayesinde ulaştım’ dedi. O bilmez miydi ki Allah, kendisinden önceki kuşaklar içerisinden ondan daha güçlü kuvvetli ve maddi birikimi daha fazla olan nicelerini helak etmiştir. Artık, suçu tabiat haline getirenlerin günahlarından sual olunmaz.” ( Kasa 28/76-78)
Bu âyetlerden anlayabildiğimize göre Allah Karûn’a anahtarlarını ancak güçlü bir topluluğun taşıyabileceği büyüklükte bir zenginlik vermiştir. Tıpkı 26 dünya zenginine verildiği gibi.
Bu Nasıl Bir Zenginliktir Böyle?
Üç bin yıl öncesinin Mısır’ında böylesi bir zenginlik oluşabildiğine göre üretimin, iletişimin ve ulaşımın devleştiği dünyamızda da oluşabilir. Bu sebeple ana mesele zenginliğin büyüklüğü değildir.
Allah Karûn’u zenginliği sebebiyle değil, kavminin omuzlarında yükselmesine rağmen onlara karşı işlettiği başlıca faize dayalı sömürü düzeni ile azgınlaşması ve zenginliğini yalnızca kendi bilgisi ve yatırım yeteneklerine bağlaması sebebiyle yermektedir.
Günümüz büyük zenginlerinin pek çoğunun edindiği gibi Karûn’un da servetini faiz zulmüyle ve insanların mallarını bâtıl yollarla yiyerek edindiği hakikatini Nisa sûresinin 161. âyetinden öğrenebiliyoruz. Çünkü Karûn gibi onun çağdaşları olan İsrail oğullarının lanetlemesinin ana sebepleri zulümleri, kendilerine haram kılındığı halde faiz almaları ve insanların mallarının batıl yollarla yemeleriydi:
“Yahudileşenlerin işledikleri zulümlerden dolayı, önceden helal kılınan bir çok iyi ve temiz şeyi onlara haram kılıp mahrum bıraktık. Nedeni ise, Allah yolundan sıkça sapıyor/saptırıyor olmalarıydı ve de yasaklandığı halde faiz alıyorlar ve başkalarının mallarını haksız yere yiyorlardı. Neticede onlardan kâfir olup inkâra gömülenler için şiddetli bir azap hazırladık.” (Nisa 4/160,161)
Dönemimiz Zenginleri de Karûn Gibi
Asrımızın zenginlerinin çok büyük çoğunluğunun Karûn’un çizgisinde olduklarında şüphe yoktur. Bölgesel ve yerel savaşlar çıkartan, yer altı yer üstü kaynaklarını sömüren, pornografiyi yayan ve insanların zarar gördüğü nice atılımlar yapan uluslararası şirketlerin büyükçe bir bölümünün arkasında bu zenginler vardır.
Allah imhal eder/mühlet verir ama ihmal etmez. İman yoksunu dünyacıların derin bir ihtirasla sahip olmak istediği zenginliği, Karûn’u yaşadığı sarayı ile birlikte batırılmaktan koruyamadı. Karûn servetini Mısır halkını sömürerek edinmesinin, halkını yararlandırarak kullanmamasının ve zenginliğini Allah’ın planlamasına değil de kendi özelliklerine bağlamasının cezasına uğratıldı:
“ Nihayet Karun’u da, onun evini barkını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’tan başka hiç kimse onun yardımına yetişemezdi: (ama ona Allah da yardım etmedi) zira yardımı hak edenlerden değildi.” ( Kasas 28/81)
Karûn Gibi Zengin Olunabilir mi?
Burada sorulması gereken şudur; İnsanların bütünün ilgilendiren teknolojik gelişimlerin yaşandığı ve dünya ölçeğinde pazarlama tekniklerinin; iletişim ve ulaşım imkânlarının geliştiği dönemimizde meşru/helâl yollarla Karûn gibi, dönemizin 26 dünya zenginin her biri gibi yüz milyonlarca insanın servetine denk zenginliğe sahib olunabilir mi?
-En doğrusun Allah bilir- kaydını koyarak kişilerin böylesi zenginliklere sahip olabileceğini söyleyebiliriz. Mühim olan insanlar yararına adaletli ve merhametli bir düzen oluşturulabilmesidir. Bunun için insan doğasıyla örtüşen İslâmî yasalara ihtiyaç vardır.
İslâmî Yasalara İhtiyaç Var
Allah bütün varlıkların Hâlik’ı ve Mâlik’i görülerek O’nun koyduğu ölçüler içinde örneğin faiz ve emeği sömürü gibi haram yolardan sakınılarak kazanılır, israf ve lüks harcamalardan kaçınılarak harcanır, halk yararı amaçlanarak yeni yatırımlara gidilir, zekât ve diğer infak yolları işletilerek bölüşülürse zenginlik meşrudur ve sınırsızdır. Çünkü böylesi zenginliklerden insanlık zarar değil fayda görür. Toplumlarda da mal kaynaklı şerlerden korunmuş olur.
Peki böylesi büyük zenginliklere açık erdemli bir sistem kurulabilir mi? Allah İslâm Dîni’ni zenginliği sınırlandırmaksızın yalnızca kazanma ve harcama yollarını sınırlayarak ve bölüşüm yasalarını belirleyerek gönderdiğine göre elbette kurulabilir. Ne var ki insanların çoğu gereğince düşünmüyorlar, inanmıyorlar ve de şükretmiyorlar. Bu sebeple lnsanlığın muhtaç olduğu ve özlemini çektiği adalet ve merhamet devrimini gerçekleştiremiyorlar.
Sözü Rabbimize bırakalım:
“ İnsanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozulma meydana geldi. Neticede (Allah), yaptıklarının (kötü sonuçlarından) bir kısmını kendilerine tattıracaktır; umulur ki (yol yakınken) dönerler. ” (Rûm 30/41)
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi