Zamanımızda müslümanlar, tevhid sisteminden, onun huzur dolu atmosferinden mahrum kaldılar. Bu yüzden cehalete gösterdikleri sadakati, Kur’an’ı Kerime ve Kur’an’ın ilkelerine gösteremediler. Bunun da bedelini çok ağır ödediler ve ödemeye devam ediyorlar. İçinden çıkamadıkları müzmin bir hastalığa müptela oldular. Mukaddes değerlerini koruyamayacak kadar korku hastalığına müptelâ oldular ve etkisi altına girdiler.
Bugün Suudî hükümeti, sırtını Amerika ve İsrail devletlerine dayaması korku marazından kaynaklanmaktadır. İki milyarlık nüfusu ile müslümanların zilleti korkudandır. Suudî hükümetinin ve diğer bazı müslüman ülkenin tevhid sistemine yanaşmamasında bu gerçek, geniş bir yer tutmaktadır. Allah Teâlâ korkusundan etkilenmeyecek ve âhiret azabına da aldırış etmeyecek kadar dünyevileştiler. Böylesi müslümandan başka ne beklenir? Bugün dünya müslümanları kendi kendilerini yönetemez durumdadırlar. Öz benliklerine dönmekten ve kendi kimlikleri ile kendilerini yönetmekten de derin bir korku humması içinde kaldılar. Atalarımız boşuna söylememişler. “Korkan göze çöp düşer.” Bu çöp etkisini yaymaktadır.
Üstelik Cenabı Hak bu konu ile ilgili önemli bir hakikati beyan buyurmaktadır: Sizi kendi dostlarından korkutmakta olan, o şeytandır. Siz, onlardan korkmayın, benden korkun, eğer gerçekten müminler iseniz. (Âli İmran:3/175)
Bu ayette Allah Celle Celaluh, düşmanlardan korkulmayacağını, korkulacak yegâne varlığın kendisi olduğunu bildiriyor ve bunun için de bu hitaba mazhar olmaya layık adayların mümin olmaları gerektiğini dile getiriyor. Bu yazıyı hazırlarken bu ilâhî beyanı yazmak üzereydim. Bir ara verdim televizyonu açtım. Böğürtülü ağlama sesi ile karşılaştım. Dikkatle baktım. Karışık bir kalabalık gördüm. Haliyle hüzünlendim. Ancak dil, bizim dilimiz değildi. Merakla habere yoğunlaştım. Haberde bir İsrail askeri kendini yerlere atıyor ve cepheye gitmeme hususunda çırpınarak direniyor. Sözlerinin Türkçesini okudum, okuduklarıma inanmak zordu. “Filistinliler bizim silahlarımızdan korkmuyorlar, ölümden korkmuyor, ölüme meydan okuyorlar.” Bu ifadelerle yerde çırpınıyordu. Asker teskin olmuyordu. Onlar Filistinli mücahitlerden korkuyorlar, dünya müslümanları da İsrail’den korkuyorlar. Garip değil mi?
Allah Teâlâ’nın yardımı, büyük milletin desteği ve müslümanların duası ile R. Tayyib Erdoğan dünya çapında bu makûs talihi yenmeyi başardı. Mağdur ve muzlum milletlerin umudu haline geldi. Tayyib Erdoğan, Sultan Abdülhamid’in bir asır ertelenmiş projelerini hayata kazandırdığı gibi yeni projeler üreterek nice eseri yanında dünyanın en büyük hava alanını yapmayı başardı. Savunma alanında tahmin edilemeyecek başarılara imza attı. Milletine daha nice eser kazandırması yanında korkunun yenilmez olmadığını hatırlattı. Hem daha siyasete başlarken kefenini koltuğu altına aldı, yola öyle çıktı. Millette Ona öyle inandı. ABD’nin ve İsrail’in kudurmaları ve çılgınca saldırmaları bundan kaynaklanıyor.
Korku konusunu bir başka boyutu ile Kur’an diliyle ifade edince gerçeğin özünü rahatça kavrayabiliriz. Evren ve insan hayatının kanununu koyan ve kesintisiz uygulayan Rabbimiz ve Mevlâmız, aklını kullanma erdemine ermiş ve iman iklimine girmiş kullarını, hikmet dolu beyanı ile uyarmakta ve kalite kıvamı kazandırmaktadır. “Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, ufalanarak dağılırsınız sonra korkuya kapılırsınız da rüzgârınız gider (yardımınız kesilir, kuvvetiniz kaybolur güçsüz ve çaresiz kalırsınız) devletiniz yıkılır. Ve siz sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/46) Hainleri korkudan çıldırtan işte bu iksirdir.
Düşmana kanıp zelil olmaktansa, Mehmed Akif’in ifadesiyle: “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hükmüne ram ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.” Biz her alanda seferberlikte olduğumuzu unutmayacağız! Rahman Rabbimizin Kitabına sımsıkı sarılmayı ihmal etmekten vazgeçeceğiz! Esselamu aleykum.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi