Toplumların hayatında düşünce, inanış ve
ahlaki alanda; çıkış ve iniş grafikleri vardır.
İnanç ve düşüncenin verdiği güç ile yeni bir medeniyet ve anlayış, bir dünya
görüşünü motive eder. Bu fikri ve kültürel uyanışı, ahlaki değer ve uygulamalar
hareketi ve uygulanabilir bir seviyeye getirir. Bundan sonra bir yaşama sistemi
ile hareket çerçevesi, kendi medeniyet birikimlerini oluşturur. Bu yaşama
sistemi, yıllar içinde kendi örf ve geleneklerini oluşturarak yaşama sistemini
güçlendirir.
İşte bu süreç, sağlıklı sosyal gelişmeye zemin hazırlar. Toplumlar, hiçbir
baskı ve zorlama olmaksızın, kendi iradi seçimleriyle kültür ve yaşama düzenlerini
oluştururlar.
Eğer bu kültür, fikri ve ahlaki değerlerini canlı bir şekilde ayakta
tutabilirse, bu yapı canlılığını muhafaza eder. Değer ve sistemini muhafaza
edemezse, sosyal yapıda ağır ağır bir çözülme başlar. Burada ilk çözülen halka, inanç ve fikir halkasıdır. İnancı ve bu inanç
çerçevesindeki fikri temellerini güçlü tutamayan toplumlar, giderek ahlaki
alanda da yozlaşma içine girerler.
İnanç ve fikri yapılardaki gücün
azalmasıyla , ahlaki bağların direnme özelliği kaybolur. Çünkü ahlaki
değerlerin mantığı zayıflamış; ve ahlak, bozucu etkilere göre savunma gücünden
mahrum kalmıştır. Artık, bu noktadan sonra toplumda dejenerasyon başlar. Ahlaki
değerleri koruyan iman ve düşünce fonksiyonu, sosyal görevini yapamaz hale
gelmesiyle birlikte, toplumsal dönüşüm başlar.
Artık toplum, kendi inanç, fikir ve ahlak değerleriyle değil, yabancı
kültürlerin bilgi, ahlak ve kültürleriyle dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
İşte diriliş ve uyanış hamlesi, böyle büyük kayıpların olduğu bir dönemde başlar. Çünkü sosyal ve ahlaki çürümenin sonuçları belirginleşir, sahte ideoloji ve kahramanların gerçek yüzleri ortaya çıkar. Bu safhada, dost ve düşman belli olmuştur.
Artık parlak sözler; eşitlik, özgürlük, modernizm gibi çağdaş sloganların
aldatıcılığı görülmüş, batı’nın kurtarıcı ideallerinin tek tek foyaları ortaya çıkmıştır.
Bu safhadan sonra. “kendine dönüş ve kendi olma” çabası başlar. Tabii bu yeni durum, geçmişin aynen yaşanması olmadığı gibi, geçmişten kopuk da olmayacaktır.
Her değerli şey, günün şartları ve ihtiyaçları içinde değerlendirilmelidir.
İnanç, körü körüne benimsenen ruhsuz bilgiler kaynak olmayacağı gibi; siyasi,
dini ve ideolojik simsarların iğdiş ettiği avutucu hikayeler haline de
gelmemelidir.
Siyaset ve ekonomi, fikri ve ahlaki değerleri temel alırken, yaşanılan dünyanın
gerçek problemlerini de çözmeye çalışacaktır.
Eğitim ve hukuk, başka ülkelerin kendileri için ürettiği kopyacı ve ezbercilikten uzak; yerli fikir, tarih ve sosyal kültürün temelleri üzerinde yürüyecektir.
İnsan niteliği ve sorumluluk; arkadaşlık, hemşehrilik veya bir grubun üyeliği ile değil; ahlak, bilgi ve hikmet değerleriyle ölçülecektir.
Böylece insanın ve toplumun yeniden inşası gerçekleşecek, ahlaki olgunlaşma
sağlanacaktır. İlk oluşumda olduğu gibi inanç ve fikir temelli bir uyanış
yerine, ahlak ve inanç temelli bir ruh uyanışı ve inanç bütünlüğü
gerçekleşecek, arkasından da bu temel üzerine fikrl gelişme sağlanacaktır.
Bir toplumun, kendi ahlaki ve inanç gerçekleri üzerinde kimliğini inşa edebilmesi, büyük bir ihtimalle bu süreçlerden geçmesini gerektiriyor. Yoksa, sadece siyasi ve ekonomik şartların değişmesi, bir toplumun uyanış, diriliş ve gelişmesi için yeterli dinamikler olamayacaktır.
Prof. Dr. Sami ŞENER
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi