Dili tanımlarken dilbilimciler, onun insanlar arasında iletişimi sağlayan gizli bir anlaşmalar sistemi ve aynı zamanda canlı olduğunu belirtirler. Hakikat, öyledir de. Dil; sözle başlamış, işaretlerle belirtilmiş, yazı ile de önce aynı dönemde yaşayan insanlara sonra da eserlerle gelecek nesillere miras olarak bırakılmış. Böylece dilin uzun yaşaması sağlanmaya çalışılmıştır. Geçmiş toplulukların kültürel bir miras olarak bıraktıkları eserleri okumak, onlardan yararlanmaya çalışmak artık uzmanlık gerektiren bir iş olmuş. Dilbilimciler de bunu yapmaya gayret etmektedirler. Çünkü belli bir dönem yaşayan pek çok dil, artık konuşulmaz ve anlaşılmaz olmuştur. Gramer yapısı onun devamı olan dile benzemekle birlikte hayatiyetini yitirmiştir artık. O dili konuşanların eski şeklini anlamaları, metinlerini okumaları çok zor olur. O dil, artık ölü bir dildir. Dilbilimcilerin özverili dönüştürme çabaları ile bazı ölü dillere ait pek çok eserin günümüzde kullanılan sözcüklerle yazıya geçirilmesi çok önemlidir. Böylece; geçmişte insanların anlaşmak, iletişim kurmak için oluşturdukları dil(ler)i sonraki nesillere aktarmak mümkün olmaktadır.
Günümüzde kullanılan bir dilin önceki dönemlere ait kelimeleri; yöneticilerin ve aydınların medeniyet değiştirme arzusu sonrasında günlük kullanımdan çıkarlar. Bu kelimeler bu arzunun yanı sıra tarihi süreç ve farklı nedenlerle o ülkede bir de alfabe değişikliği olmuşsa unutulmaya yüz tutarlar. Sonrasında o kelimeler; bir dil kâşifinin uzun, yorucu çalışmalarını toz toprak içinde beklemeye mahkûm olurlar. Böyle bir çalışma da olmazsa unutulan kelimeler mezarlığının kimsesizler bölümüne törensiz defnedilirler.
Kelime tercihi aynı zamanda bir medeniyet tercihidir. Konuşurken yazarken seçtiğiniz kelimeler sizin hangi medeniyetin mensubu olduğunuzun ipuçlarını verir. Sizi, fikirlerinizi, hayata bakışınızı şekillendiren de kelimelerdir. Şunu da burada açıkça ifade edelim: Biz kelimeleri bir coğrafyaya hapsetmenin pek doğru olmadığını düşünenlerdeniz. Medeniyet tercihiniz hangisi ise kullanacağınız kelimeler o medeniyetin kapsadığı, etkisi altına aldığı alana, coğrafyaya ait kelimelerden oluşur. Bu nedenle aynı medeniyete sahip diller arasında kelime alış verişi olur ve bu durum gayet tabiidir. Türkçenin içinde Arapça, Farsça, Kürtçe ve farklı dillerdeki kelimelerin varlığı ile bu dillerde de Türkçe kelimelerin bulunması yadırganmamalı. Bugün; kültür ve medeniyetimizin izleri olan, sayıları binlerle ifade edilen kelimelere Sırpça, Boşnakça, Arnavutça, Bulgarcanın yanı sıra pek çok Batı dilinin konuşulduğu topraklarda karşılaşmamız da bizi şaşırtmamalı. Medeniyet dilimize sahip çıkmak, bize ifade zenginliği kazandırır. Tek kelime ile çok durumu ifade etme mecburiyetini ortadan kaldırır.
Selahattin YUSUF, sosyal medyadaki bir paylaşımında eskiden kullanılan ‘’ aleni, bariz, aşikâr, âyan, bedihi, vazıh, sarih, münhal ‘’ kelimelerinin yerine bugün sadece ‘’açık’’ kelimesinin kullanıldığından söz etmiş. Ve şöyle demiş: ‘’Bu işin ideolojisi, görüşü, cenahı, şakası, tercihi olmaz. Yalnızca gerçekten eğitilmiş zihinler bu küçülmeyi fark edebilirler. Dil düşüncenin evidir, der dururuz. Dilin evi bu kadar küçüldüğünde düşünce yaşayamaz.‘’ Sekiz kelime yerine sadece bir kelime. Fikirlerimizi ifade etmede ne kadar kısırlaşmışız, değil mi? Alenen görünen bu meseleyi bariz bir biçimde ortaya koyduğumuzda lisanımızdaki küçülmenin ayan beyan ortaya çıkacağı aşikârdır. Söylediklerimizden yeni kelimelere karşı çıktığımız asla anlaşılmasın. Dilin canlı olduğunu yukarıda belirtmiştik. Yeni durumlara, gelişmelere, icatlara göre ihtiyacı karşılayacak kelimelerin türetilmesi elbette gereklidir. Burada üzerinde durmaya çalıştığımız şey; halkın konuşma ve yazı diline yerleşmiş, herkesin birbirini rahatlıkla anladığı kelimelerin kullanılmasıdır. Ayrıca anlaşılmayı zorlaştıracak ifadeleri türetmekten, medeniyetimize ait hassasiyetleri unutturacak kelimeleri de kullanmaktan kaçınılması gerektiğidir. Başta TYB Onursal Başkanı Sayın D. Mehmet DOĞAN ile bu konuda ciddiyet ve hassasiyetle çalışmalar yapan bilim insanları ilgiyle takip edilmeli.
’Kalem kılıçtan keskindir.’ sözü; dilin, dolayısıyla kelimelerin gücünü ifade eder ki tarih, bunun sayısız örnekleri ile doludur. Unutulmamalıdır ki kelimeler düşüncelerimizin giysileridir. Onlara giydirdiğimiz giysilere dikkat edelim. Düşüncelerimiz, giysileri kadar değer görürler. Şimdi şiire yer açalım, son sözü o söylesin. Erdem BEYAZIT’ın dizeleri misafiri olsun yüreklerimizin ve zihinlerimizin.
‘’İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almış mısralarda
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında, ışıklı salonlarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.’’
Eyyup YÜKSEL
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…