Büyümek veya büyüklüğünü korumak isteyen her devlet/millet kökü mazide bir ati (gelecek) olmak zorundadır. Eksikleri ile birlikte mazi bizimdir. Ecdat tanımazlık tam bir soysuzluktur.
Bizde ecdat tanımazlar türemiştir ama normaldir çünkü dünyada hiçbir devlet bizde olduğu kadar mazisini / ecdadını unutturmayı, hatta yermeyi devlet politikası haline getirmemiştir. Bunun niçinleri üzerinde de durulmalı ve sorumlular vicdanlarda yargılanmalıdır.
Bu konuda genel politikaları aksine Hürriyet’te yer alan bir makaleyi; Fuat Bol’un “Osmanlı Düşmanlığı” başlıklı makalesini sunuyoruz,:
{Osmanlı Düşmanlığı
DÜNYANIN hiçbir ülkesinde bizdeki gibi ecdat (atalar) düşmanlığı yapılmaz.
Ve dünyanın hiçbir yerinde ecdadına kötü söyleyene ve hatta sövene iyi gözle bakılmaz. Bu karanlık tipler, asıllarını inkâr ettiklerinden dolayı, haramzade olarak bilinirler ve her daim ve her yerde aşağılanırlar.
Biz burada Osmanlı güzellemesi yapıyor değiliz; Osmanlının yaptıkları da yapamadıkları da tarihen sabittir, bizim yapmaya çalıştığımız bir hakkı teslimden ibarettir.
Yoksa, hiç kimsenin padişahlığı falan savunduğu yok; o konu, tarihsel olarak gelmiş geçmiş ve bitmiş bir konudur. Biz bugün, Cumhuriyet rejiminde de büyük çoğunlukla seçilen başbakan veya cumhurbaşkanının çocuklarının ya da diğer aile mensuplarının devletin üst kademelerindeki görevlendirilmelerine bile sıcak bakmıyoruz.
Değil ki, kendilerinden sonra yerlerine kaim olabilsinler. Liderlere en bağlı kişiler bile onların çocuklarını babalarının makamlarına layık görmezler.
İslam tarihinde ilk dört halifenin seçimi şura (danışma meclisi üyelerinin seçimi) yöntemiyle gerçekleşti. Hz. Ömer’in (Allah ondan razı olsun) hilafetinin sonlarında, bir kısım ashabı kiram, kendinden sonra oğlu Abdullah’ı halife bırakmasını telkin ettiler.
Hz. Ömer bu talebi geri çevirmekle birlikte, şu tarihi cevabı verir: ‘Bir evden bir cenaze yetişir!’. ‘Nerde o Hz. Ömer gibi insanlar’ diyeceksiniz ama ondan önce, ‘nerde o Hz. Ömerleri yetiştiren toplum’ denmesi gerekir.
Nitekim insanlar, layık oldukları idare şekli ve idarecilerle yönetilirler. Şu hâlde, yöneticilerimizin nasıllığına bakmadan önce, biz kendi yaptıklarımızın niçinine ve nasıllığına bakmalıyız.
Olayları, meydana geldikleri zamandaki şartları dikkate alarak değerlendirmek lazımdır.
Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, hüküm sürdüğü 622 yılda adaletin ve kimsesizlerin kimsesi olmanın temsilciliğini yapmıştır. Onun padişahı (Fatih Sultan Mehmet) Batılının gözünde ‘Grand Türk’ Büyük Türk’tü; tıpkı devletinin Devlet-i Aliyye (Büyük, Yüce Devlet) olması gibi.
Topkapı Sarayı’nın kapısındaki kitabede; ‘Dünyadaki tüm mazlumların koruyucusu ve kollayıcısı olan Sultan’ diye yazar. Böyle bir misyona sahip, dünya üzerindeki tek lider, Osmanlı padişahıdır.
Diğer tüm imparatorlar elde ettikleri gücü, insanları ezmek ve onları sömürmek için kullanmışlardır. Bu durumun tek istisnası Osmanlı yönetimidir. Nitekim Osmanlı yıkıldıktan sonra, Osmanlının topraklarında onlarca devlet (45) zuhur etti.
Bunca devlette yaşayan tüm halkların, canları, malları, dilleri, dinleri, namus ve haysiyetleri asırlar boyunca Osmanlının adil yönetimiyle korundu.
Korundu ki, sahip oldukları bu değerleriyle yeni devletlerini kurabildiler.
Daha dün (1989), Türkleri ülkesinden kovan Bulgaristan Cumhurbaşkanı Todor Jivkov; ‘Türklerin tarih boyunca yaptıkları hatayı biz yapmayalım. O hata sonucu biz devletimizi kurduk. Türklerin kökünü kazıyalım ki, yarın-öbür gün devlet olarak karşımıza çıkamasınlar!’ demişti.
Türk düşmanı, zalim Jivkov bile Türklerin, tarihteki adil yönetimini itiraf ederken, bizden gözüken kimi türedilerin ecdat düşmanlığını ne ile izah edebiliriz?
Bunca haramzadenin nereden çıktığı (kökleri) iyi araştırılmalı, analizi yapılıp teşhir edilmelidir. }
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
bunca osmanlı güzellemesini birde izmirden, sökeye hatta denizliye kadar birçok yerde görebileceğiniz afrikadan köle olarak getirilen zencilerin torunlarına anlatın..