Egemenlik/Hakimiyet Hakkın ve Hakka İnanan Halkındır
Mü’min, mutlak hâkimiyeti/egemenliği Allah’ta ve O’nun yetkilendirdiği Hz.Peygamberde; kayıtlı ve şartlı hakimiyeti de İslâmî kurallar ve değer yargılarına imanlı ve bağlı seçilmiş halk temsilcilerinde gören insandır.
Varlıkları yaratan, yaratmakta olan, engin bir ahenk içinde yaşatan, maziyi, hali, geleceği tüm ayrıntılarıyla iyice bilen, istediğini dilediği an, arzuladığı şekilde yapmaya gücü yeten Allah’tır. Bütün oluşlar, bilgisi ve takdiri altında cereyan eden; kayıtsız şartsız hâkim, biricik yasa koyucusu da O’dur. Yüce Allah’a bu ölçüler içinde inanmadıkça ve hayatımızı bu imanın sınırları içinde düzenlemedikçe, özü “Hâkimiyet/Egemenlik Kayıtsız Şartsız Allah’ındır.” gerçeği olan İslâm’î İman(Tevhîd) gerçekleşmez.
Kabul etmek ve gereğini yaşamakla emrolunduğumuz bu iman gerçeğini Kur’ân’ımızdan öğrenelim:
[«(Ey Peygamber! De ki: Allah her şeyi yaratandır. O birdir.»
«Gökten yere kadar (bütün kâinatı ve tüm) işleri Allah düzenler…»
«… Gökleri ve yerin düzenini korumak/ gözetmek O’na zorluk vermez. O çok yüce, çok büyüktür.»
«… O gizliyi de bilendir, aşikârı da…» «… Allah, işitici ve görücüdür.»
«… Şüphesiz Allah dilediğini gerçekleştirir.»
«… Bir şeyi dilediği zaman O’nun buyruğu sâdece o şeye ‘Ol’ demektir. O da oluverir.»«… O her şeye hakkıyla güç yetirendir.»]
Bütün eksikliklerden berî, tüm yüceliklerle vasıflı olan yalnızca Allah (c.c.)olduğu içindir ki, yarattığı varlıklar üzerinde hâkimiyet kayıtsız şartsız O’nundur.
Üstün vasıflarla yarattığı insanlar için hayatlarını düzenleyecek kanunlar yapmak; emirler vermek ve yasaklar kaymak hakkı yalnız ve yalnız Onundur.
Varlık âlemine gelişi ve gidişinde iradesi olmayan, bilgisi ve gücü sınırlı, mevcudiyeti sonlu yaratık olan insan yöneten değil, yönetilecek olandır. Fert ve fertlerden kurulu cemiyet/toplum yaratıktır. Bu itibarla insan üzerinde öncelikli ve mutlak egemenlik/hâkimiyet hakkı insanın ve cemiyetin değil, onu yaratan ve yaşatanındır.
Bunun içindir ki, Allah ilk insanı ilk peygamber kılmış, insanların terbiyesi ve idaresini, peygamberleri aracığıyla gönderdiği şerîatlerle bizzat üzerine almıştır.
Şanı Yüce olan Allah yalnız kendi zatına tahsis kıldığı hâkimiyeti, kendilerine irade hürriyeti verdiği kullarına son yasalarını oluşturan Kurân-ı Kerîm’de şöyle açıklar:[
«… Dikkat edin, yaratmak ve kanun koymak O’nundur.»
«Allah hâkimler hâkimi değil mi?»] (2)
Müslümanlar, Allah’ın varlığına ve yüce sıfatlarına inanmalarının gereği olarak mutlak hakimiyeti (egemenliği) Allah’ta görmek ve inanmakla mükelleftirler. Ancak mutlak hakimiyet sahibi olan Allah, Kur’ânî emirleri ve yasakları ile belirlemediği alanlarda hakimiyet hakkını evrensel kıldığı elçisi Hz.Muhammed’e vermiştir. -Salat ve selam üzerine olsun- O’nun buyruklarıyla açıklık getirmediği alanlarda ise hakimiyet toplumun imanlı fertlerinin kendi aralarından adalet, liyakat ve şûra(seçim) yöntemiyle seçip görevlendireceği bilgili yöneticilere bırakılmıştır.
Açıklamaya çalıştığımız gibi göre Müslümanlar Allah Zülcelâli mutlak hâkim ve yasa koyucusu olarak kabul etmekle mükelleftirler. Koyduğu emirleri ve yasaklarını da zatını ve sıfatlarını kabul ettikleri ölçüde büyük tanımakla yükümlüdürler;
Aziz Peygamberimizin «Allah’ın Kelâmının (emirleri ve yasaklarının)insanların kelâmına (koyduğu yasalara) üstünlüğü, Allah’ın yaratıklarına olan üstünlüğü gibidir» buyurması, bu gerçeği açıklamak içindir.
Yukarıda özetle sunulan ölçüler ışığında özetlersek mü’min, mutlak hâkimiyeti/egemenliği Allah’ta ve O’nun yetkilendirdiği Hz. Peygamberde; kayıtlı ve şartlı hakimiyeti de İslâmî kurallar ve değer yargılarına imanlı ve bağlı seçilmiş halk temsilcilerinde gören insandır.
Yüce Dinimize göre, kayıtsız şartsız mutlak Hâkimiyet hakkı Allah’a ait olunca pek tabiidir ki, Şanı Yüce olan Allah yaratan ve yaşatan olarak kabul edilse bile O’nu, emir verici – yasak koyucu,bir diğer anlatımla yasa koyucu tek ve mutlak hâkim olarak kabul etmedikçe İslâmi iman oluşmaz. Bu gerçeği Rabbimiz Kur’ân-i Kerîm’de şöylece beyan ediyor:
[«Ey Peygamber! Onlara) de ki: Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım: Yer ve ondaki bütün varlıklar kimindir? Onlar, Allah’ındır diyecekler. De ki: O halde iyice düşünmez-ibretalmaz mısınız?
De ki: O yedi göğün Rabbi ve Büyük Arş’ın Rabbi kim? Allah’dır, diyecekler. De ki: O halde aykırı davranır olmaktankorunmazmısınız?
Yine de ki: Her varlığa kudretiyle egemen olan,her varlığı koruyan ama kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir?
Yine Allah’tır, diyecekler. Onlara de ki: O halde nasıl oluyor da aldanabiliyorsunuz?] (3)
Yukarıdaki âyetlerde açıklandığı üzere Allah’ı bütün varlıkların yaratıcısı, maliki ve koruyucusu olarak kabul edenlere «düşünmez misiniz?», «korunmaz mısınız?», «nasıl oluyor da aldanabiliyorsunuz?» buyrulması, onların Allah’ı mutlak hâkim ve kanun koyucusu olarak kabul etmemeleri, hâkimiyeti O’nda görmemeleri sebebiyledir.
Bu gerçek En’am sûresinin 91. âyetinde daha açık bir şekilde şöylece açıklanıyor:
« Onlar Allah’ı gereği gibi tanıyaamadılar. Çünkü Allah hiç bir insana (hiç bir Peygambere)bir şey (emirler ve yasaklar) indirmedi, (yasalarıyla hâkimiyeti üzerine almadı) dediler…»
Mutlak hâkimiyeti Allah’ta görüp kabul etmemek insanı Allah’a ortak koşmaya götürür. Allah’a ortak koşmak ise kişiyi ebedî Cehennem’liklerden kılacak en büyük günahtır. Bunun içindir ki Peygamberimiz bizleri şöylece ikaz buyurmuşlardır:
«Ümmetimle ilgili olarak korktuklarımın en korkutucusu Allah’a ortak koşmalarıdır. Dikkat edin. Ben size, onlar aya, güneşe ve puta tapacaklar demiyorum. Fakat onlar, Allah’tan başka kişiler ve kurumların emirlerine ve yasaklarına göre yönetecek/yönetileceklerdir. Allah’tan başka otoritelerin beğenisini kazanmaya çalışacaklardır..» (4)
Aziz Okuyucum!
Mutlak hâkimiyetin, bizi ölümden sonra tekrar diriltecek, huzurunda muhakeme ederek ceza veya mükâfat verecek olan Allah’a ait olduğunu bilelim. Bu bilgi Tevhîd’in esası, nura çıkışın tek yoludur.
Mektepte, fabrikada, iş yerinde, camide, caddede, hülâsa her zaman ve her yerde Allah’ın emir ve yasaklarını ölçü alarak hâkimiyetin Allah’a ait olduğunu tasdik edelim.
Kâinatımızdaki tabiat düzeni gibi muhteşem bir madde ve mânâ nizamına, huzur ve saadete ulaşmak istiyorsak Allah’ın emirleri ve yasaklarını zâtı gibi mukaddes tanıyalım. Tanımakla da yetinmeyelim. Hayatımızı bu ilâhî kurallara göre yaşayalım. Zira bu tanıma ve uygulama İslâm Dini’ni hayat düzeni olarak kabul etmeyenlerin iddia ettiği gibi hür irade ve düşünceyi zincire vurmak hayatı çıkmaza sokmak değildir. Allah’a ve Peygamberine has mutlak, mü’min insanlara özgü kayıtlı hakimiyet çizgisinde en iyiyi, en güzeli ve en doğruyu yaşamak, dünya ve âhiret hayatını mutlu kılmaktır. Çünkü mutlak Hakimiyeti yansıtan ilahi bildiriler, emirler ve yasaklar insan hayatı ile ilgili ana konularla sınırlıdır. Kayıtlı hakimiyete bırakılan özgü alanlar ise sınırsızdır.
Yazımız âyet anlamlarıyla bitiriyorum:
[«Allah, (Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır diyerek) iman eden mü’minlerin Mevlâsıdır…»
«… O ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır.»
«Şüphesiz Allah, (emirleri ve yasakları doğrultusunda) güzel amellerde bulunan mü’minleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. ( Mutlak Hâkimiyet hakkının Allah’ta ve Peygamber’inde olduğuna inanmadığı için) Kâfir olanlara gelince; onlar yararlanır/eğlenirler. Davarların yediği gibi yerler. Onların yeri de Cehennem ateşidir.»] (5)
1} Sırasıyla bak. Ra’d, 16; Saffat, 96; Secde, 5; Bakara, 255; Haşr, 22; Neml, 65; Mülk, 14; Bakara, 216; Mümin, 20; Maide, 1; Buruc, 16,; Yasîn, 82; Mülk, 1.
2)Sırasıyla bak. Araf, 54; Yusuf, 40; Tin, 8.
3)Müminûn, 84-89.
4)S.Î. Mace, Hn. 4205.
5)Sırasıyla bak. Muhammed 11, Hac78; Muhammed, 12
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi